Yeryüzünde “dört dörtlük adam” bulmak adeta imkânsız gibidir; ama az sayıdaki istisnalardan birisi; Karahan hoca…

Karahan hocayı tanıyan her Allah kulu şahadet eder ki “Abdülkadir Karahan hem çok zekidir, hem çok çalışkandır, hem hafızası çok güçlü biridir, hem çok mücadelecidir, hem çok sosyaldir, hem çok vefakârdır, hem çok misafirperverdir, hem çok hassastır, hem çok iyi bir takım oyuncusudur, hem çok iyi bir takım kurucusu ve takım yöneticisidir.” Devamı da var: “Hem çok iyi bir Müslüman, hem çok örnek bir Türk”tür de.

Karahan Hoca’nın en sevdiği rakam – kuşkusuz- birdir: Zira girdiği bütün sınavları birincilikle kazanır.

Doğumu Bir Eylül Bin Dokuz Yüz On Üç. O bir “Eylül” çocuğu; yani bir “sonbahar” çocuğudur; ömrünü “sonbaharını yaşayan Türk-İslâm Medeniyeti”ni anlatmaya/tanıtmaya/yaşatmaya adamasında “bir eylül çocuğu” olmasının payı olabilir mi? Neden olmasın…

Bölgenin saygın âlimlerinden Molla Zülfikâr Karahan’ın oğludur; Hacı Molla Zülfikâr’ın; hani hac vazifesini yerine getirirken Hicaz’da Rahmet-i Rahman’ına kavuşan ve oraya defnedilen Hacı Molla Zülfikâr’ın.

Urfa Sivrekli’dir; hani şu sokaklarında dokuz yaşındaki çocukların Nâbi’den Fuzulî’de “gazeller okuduğu” Urfa. İlerleyen yıllarda  “Eski Türk Edebiyatı”na gönül vermesi, “Fuzulî”, “Nabî”, “Nef’î” divanları üzerine çalışması ve bir çok makale ve kitaplar yayımlaması da “Urfalı”lığının mahsulü sayılmalıdır.

İlkokulu Urfa’da, orta-liseyi İzmir’de okudu. – O dönemin uygulaması gereği – bir yıl ilkokul öğretmenliği yaptı. 

- O günkü adıyla – İstanbul Üniversitesi Yüksek Muallim Mektebi (bugünkü Eğitim Fakültesi ) sınavını – birincilikle – kazanarak yüksek öğrenimine başladı. 1939 yılında  - yine birincilikle – tamamlanacak bu dönem de hiperaktif Abdülkadir” arkadaşı İhsan Orhun’la birlikte “Gençlik Gazetesi”ni kuracak ve yayımlayacaktır.

Ardından Samsun ve İzmir Lisesi Edebiyat Öğretmenliği (1939-45) yılları başlayacak; genç Abdülkadir  “başarılı” öğretmenliğinin yanı sıra Samsun’da “19 Mayıs” Dergisinin başına geçecek, İzmir’de ise “Fikirler” Dergisi “Yeni Asır”da yazmaya devam edecektir.

“Fuzulî – Muhiti, Hayatı ve Şahsiyeti” konulu doktora tezini tamamlayarak “Pekiyi” derece ile Türkiye’nin üçüncü Edebiyat doktoru unvanına sahip oldu.(1945) Kısa süre sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Eski Türk Edebiyatı Kürsüsü Metinler Şerhi ve Osmanlı Edebiyatı Bölümü’ne doktor asistan olarak atandı. (1947) Bundan sonra “genç edebiyat doktoru”, “Klasik eski değil eskimeyendir” hükmünü doğrularcasına bütün çabasını “eski/eskimeyen edebiyatımız – kültürümüz” üzerine yoğunlaştırdı.

Fransa’da ilmî araştırmalarda bulundu. (1948-52) Bu dönemde Sorbonne Üniversitesi’nden ve Fonetik Enstitüsü’nden diploma aldı, Fransız Milli Kütüphanesi’nde Türk el yazmaları üzerine çalışmalarda buluncu. Fransızcasının yanı sıra İngilizcesini ve – zaten iyi bildiği – Arapça ve Farsçasını daha da geliştirdi.

Fransa dönüşü “İslam Edebiyatı’nda Kırk Hadis” teziyle Eski Türk Edebiyatı doçenti oldu. (1952) İstanbul Üniversitesi’nde “Mukayeseli Edebiyat” okuttu, “Halk Edebiyatı” Kürsüsünü kurdu.

Eski Türk Edebiyatı Profesörlüğüne atandı. (1963) Yetmiş yaşını doldurup – zorunlu – emekli olduğu 1983 yılına kadar – on beş yıl süreyle- Eski Türk Edebiyatı Kürsüsü Başkanlığını (şimdiki adıyla bölüm başkanlığı- yürüttü.

“Abdülkadir Karahan, serhat bölgesinin büyük oymaklarından Hasenan aşiretinin Süvar kolundan gelen Şeyho’nun en büyük oğlu Molla Zülfikâr’ın beş çocuğunun en büyüğüdür. Aşiretin maddî ve manevî mirasını büyük oğuldur ve çevrenin büyük oğuldan beklentileri diğer kardeşlerden farklıdır; onda töreye, aileye bağlılık, hürriyet duygusu, cesaret, mücadele ruhu, belik gururu, gayeye ulaşma azmi, acıya tahammül, konukseverlik, verilen sözde durmak, yardımlaşma ve dayanışma” hep ön planda olacaktır. (1)

Vefâ ve kâdirşinaslık karakterinin baş özelliklerindendir; bir zamanlar bir Âkif vardır, İstiklâl Harbi’nde şehir şehir dolaşır,, kürsü kürsü, mısra mısra çırpınır, Anadolu halkından “cesaret ister” ; gün gelir o “Âkif’i sevmek cesaret ister”; işte o cesur ve yiğit gençliğin en başında, en önde Karahan hoca vardır; “iliklerine kadar kahraman Âkif”in mezarı başında –milyonlarca Anadolu gencini temsilen - o ateşli konuşmayı yapan “kahraman üniversite öğrencisi Abdülkadir Karahan”dır.

Karahan hoca çağımızın Yunus’u, çağımızın Mevlânâ’sıdır; “bir ayağı hakikât dairesinde diğeriyle dünyayı gezen”; pederi din âlimi Zülfikâr Karahan’dan tevarüs ettiği dinî ilimler her zaman şiarındadır; edebiyata da, sanata da, şiire de “Zülfikar Ağa’dan aldıklarını unutmadan” bakacaktır; işte tam da bu nedenle Fuzlulî’yi, Nâbî’yi, Nef’î’yi incelemiş, “İslam-Türk Edebiyatında Kırk Hadis” ve “Müslümanlığın Temel Bilgileri” kitaplarını yazmıştır. (2) Merhum Karahan dinî olanla millî olanı “mündemiç” bilen, insanî olanla İslâmî olanı “bir sayan” büyük bir âlimdir.

Dünya çapında tanınan bir Türk bilim adamıydı; bu bağlamda bir çok uluslar arası sempozyuma, kongreye katılmış, tebliğler sunmuştu; bunların çoğuna davet edilmiş, diğerlerine de olağanüstü güçlü sosyal ilişkileri ile davet edilmesini sağlamıştı; her bir sempozyuma “bir meydan muharebesine hazırlanırcasına” titizlikler hazırlanır, tebliğini sunar, alkış ve takdirleri – hak ederek – almayı başarırdı.

Bu çok ama çok başarılı bilim adamı – doğal olarak – takdir ve metihten hoşlanır, yakın dostlarına “Hasan bey evlâdım, sen beni, ben seni methetmezsek, bizi kim methedecek” diye takılırdı. (3) İtiraf edilmeli ki, Karahan hoca, ülkemizde hak ettiği takdir ve meth ü senanın ancak onda birini alabilmiş fanilerdendir.

Abdülkadir Karahan, XX. Yüzyıl Türk Edebiyatının – uluslar arası alanda kabul edilmiş – en önemli simasıdır; yazdıkları, ürettikleri, yönlendirdikleri, katıldıkları, siması, mizacı, karakteri, inandıkları ve inanmadıkları, yaptıkları ve yaptırtmadıkları; kısaca hayatı buna en büyük delil, en büyük şahit, en büyük örnektir.

Abdülkadir Karahan; XX. Yüzyılın yüz akı.

“Işık doğudan gelir”miş ya;  Karahan hoca Siverek’ten doğan aydınlık; İstanbul semalarının ışığıdır.

Türk Edebiyatının aydınlık yüzü.

------

1)      Şeyma Güngör, Doç.Dr., Prof.Dr. Abdülkadir Karahan’ın Mesleki Başarısında Şahsiyetinin Rolü, “Prof. Dr. Abdülkadir Karahan’a Armağan Sempozyum”u “kitabı, Editör Ahmet Kaya, Şanlıurfa Belediyesi kültür Yayını 18, Şanlıurfa, s. 57,

2)      Şeyma Güngör, a.g.e., s.60-61,

3)      Hasan Duruer, 1959 Yozgat doğumlu, halen Mardin Valisi, 12.6.2010 tarihinde Şanlıurfa’da naklettiği bir anekdottan.