‘’De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? ’’  (Zümer sûresi 39/9)Allahü Teala bileni bilmeyenden üstün tuttuğunu bu ayette bildirerek bilene sorumluluk yüklemiştir. Kişi bilgiye ulaşmak için ilim öğrenmek zorundadır. İlmi öğrenmek için de bir öğreticiye ihtiyaç duyar.

Eğitim,  okul çağına kadar anne- babadan ve yakın çevresinden alınır. Özellikle anne çocuğun ilk öğretmeni kabul edilir. Eğer anne, dünyaya niye geldiğini kavrayan bir anne ise evladını ziyan etmeyerek Allah’ın istediği şekilde yetiştirecektir. Okul çağına gelen bir evladı öğretmenine teslim eden ebeveyn telaşlanır. Telaşlanma sebebi ise nasıl bir öğretmen ile karşılaşacakları ve emanet ettiği evladının hayatını ne ölçüde doğru yola iletebileceğidir. Evlat artık dış dünyaya açılmıştır ve ebeveynin gözünün önünden ayrılmıştır. Bu ayrılıkla birlikte özellikle annede tedirginlik oluşturur. En kıymetlisini emanet ettiği kişiye çabuk güvenemez. Sürekli sorgulayarak çocuğunu da telaşlandırır. Çocuklar teslimiyeti tam olan varlıklardır. Güveni de güvensizliği de annesinden öğrenir.

Anne, okuldan eve dönen evladına: ‘’ Bu gün okulda neler yaptınız?’’ diye sorduğunda çocuk, ne anlatması gerektiğini kısa sürede öğrenir. Çünkü anlatılması istenen şey çoğunlukla olumsuzluklardır. Annenin, çocuğunun anlattığı olumsuzluklara karşı gösterdiği ilgi, çocuğun hoşuna gider. Bu yanlış ilgi sonucunda çocuklar, ilgi çekebilmek adına abartılı anlatımlara veya yalana yönelmeye başlar. Hatta çocuk ilgi oluşturmak adına öncelikle kendisi sorun çıkararak, sonrasında olan olumsuzluklardan kendisine ilgi çekebileceği malzeme oluşturabilir. Çünkü evine gittiğinde anlatacağı şey, kendi yaptıkları değil, öğretmeninin veya arkadaşlarının verdiği tepkilerdir. Anne, duydukları karşısında öfkelenerek öğretmene yüklenir. Öğretmenin de bu durumda enerjisi düşebilir ya da istemese de çocukla arasına perde oluşabilir. Sonuçta öğretmenler de insandır ve hakaret edilmek yerine saygı görmeyi bekler. Tüm gün öğrencileri ile canla başla uğraştıktan sonra evine döndüğü halde gün içinde yaşanılanlar onun peşini bırakmaz. Bir öğrencisine bağırmış olsa,  ‘’ acaba başka türlü halledemez miydim, bağırmasaydım keşke’’ gibi düşüncelerle uyumadan sabahlayabilir…

Evladımızın, öğretmenin eksilerini anlatmasını istediğimizde öğretmenine karşı saygısının da azaldığını hatta nefrete döndüğünü de görebilmek mümkün olur. Hele ki evde sorgusuz sualsiz evladının anlattığının doğruluğunu, araştırmadan inanıp,  öğretmen hakkında saygısızca cümleler kurulmuşsa, çocuğun o öğretmenden alabileceği bir şey kalmamış demektir. Ebeveyn böyle davranarak kendi kuyusunu kazdığının farkına varmaz.

15 tatile bir aydan fazla zaman varken, öğrencilerime uzunca bir ödev verdim. ‘’Bu ödevi yavaş yavaş yapın, 15 günlük tatilde de dinlenirsiniz.  Tatil dönüşü toplayacağım’’ dedim. Bir kız öğrencim, tatil öncesinde olan uzun vakitte ödevini yapmamış olduğu için tatilde ödev yapmak zorunda kalmış. Son haftaya da bırakmış olduğu için zorlanmış. Anne babası,  öğretmenini arayıp sormak yerine; ‘’ bu nasıl öğretmen böyle, hem tatilde ödev veriyor, hem de çok veriyor. Yapmak zorunda değilsin, yapma kızım!’’ demişler. Üstelik de bu davranışı yapan kişilerden baba, üniversitede öğretim görevlisi; anne, öğretmen… Öğrencim, okula geldiğinde ebeveynlerinden aldığı destekle bana sert çıkışarak, ödevini  yapmadığını, bundan sonra da yapmayacağını, anne babasının yapma dediğini söyledi. Bir hafta boyunca çocuğun kendini bana karşı kapattığını ve arkadaşlarını da etkilediğini gördüm. Bazı öğrencilerimin, artık bana olan güveni ve bağlılığı azalmıştı. Sınıfta bölünmeler oluştu. Anneyi aradım ve konuyu anlattım. Kadın evladının yalan söylemiş olduğunu fark etti. Beni aramadığına pişman olarak,  defalarca özür diledi. Ertesi gün öğrencim, terbiyesizliğini evde bırakıp gelmişti…

Fatih Sultan Mehmet Han çocukken Hocası Akşemsettin’e ders işletmemek için yaramazlık yapıyor ve  hocasını babası ile tehdit ediyordu. Bir gün Hoca Akşemseddin, Padişah II.Murat’a oğlunun yaramazlıklarını anlattı. Padişah bir plan yaparak Hoca Akşemseddin’e planı uygulamasını emretti. Ertesi gün Fatih Sultan Mehmet, yine yaramazlık yapıyor ve hocasını dinlemiyordu. Plan gereği birden içeriye giren padişah, Hoca Akşemsettin tarafından sopa ile kovalanarak azarlandı. Padişah, Mahçup bir şekilde özür dileyerek dışarı çıktı ve bu sefer izin isteyerek tekrar içeri girdi. Plan işe yaradı. Fatih Sultan Mehmet, bir daha asla hocasının sözünden çıkmadı.  Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettiğinde dahi Hocası Akşemseddin yanındaydı.

Evladımızı eksileri anlatmaya teşvik ederek dedikoduculuğa, yalana ve eleştirel biri olmaya  alıştırmak  yerine ‘’ Bu gün okulda nelerden keyif aldın, neler seni mutlu etti? ‘’ diyebilirsek, evladımızın bakışını ve düşüncelerini olumlu yöne çevirebilir ve hayatı boyunca olumlu düşünerek mutlu olmasını sağlayabiliriz.