Türk öykücülüğünün köşe taşlarından Sait Faik’in portresini, vefatının ardından onun hakkında birçok yazı kaleme alan, hatıralarını anlatan, kendisi gibi edebiyatçı veya sanatçı olan yakın dostları Yaşar Nabi, Abidin Dino, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Haldun Taner ve benzeri kişilerin, anlatım ve tespitlerinden yola çıkarak yazmaya çalışacağız.  

Sait, büyük bir avaredir. Avare, derbeder, kayıtsız (2) biridir.

Edebiyat üzerine konuşmayı değil, hikâyelerini yazmayı seven (3) bir karakterdir.

Yaşamaya âşık, dünyayı bütün nimetleri ile seven (4) bir yazardır Sait. Aristokrat değildir. Fakir insanların hayatını sever. (5) Eli sıkı, parasız görünmeye merakı vardı diyor yakın dostu Yaşar Nabi Nayır. Ve ekliyor: Tamam, huysuzluğu, geçimsizliği vardı ama yalan dolan, dalavere bilmez, bir çocuk kadar saf tabiatlı olduğundan her söylenene inanan (6) biridir, evet.

Tüm içine kapanıklığına rağmen, eğlenceye düşkündür. İstanbul gece hayatının en adi ve bayağı kademelerini, evi gibi tanırdı. Herkesi tanıyor, her garson ve zevk kızıyla merhabalaşıyor, onlardan biri gibi onlarla şakalaşmalarını (7) sürdürebiliyordu.

Onun hür ve avare hayatını gözlerimle görerek tattığım da oluyordu: Yanında, Rum olması kuvvetle muhtemel ve, ne yalan söyleyeyim, benim de içimin çektiği esmer bir kız, kollarında çiçekler, dallar, geç vakit gördüğüm (8) olmuştu. Memleketin Adapazarı’ndan ötesini pek bilmezdi ama İstanbul’dan, İstanbul’un o bir avuçluk toprak parçası Burgazadacığından bile neler neler (9) çıkarabilmişti.

Ressam - Şair Bedri Rahmi’ye göre Sait şudur: Amerikan filmlerinde gördüğümüz yüzü çilli, kınalı perçemleri perişan, üstü başı toz toprak, yama içinde on iki on üç yaşlarında Allah’ın belası bir çocuk. Dediği dedik, kestiği kestik. (10) Onun, Sait’le bir diyalogundan:

- Yahu bak hava ne güzel.

- Havanın da…

- Gazeteyi okudun mu?

- Gazetenin de…

- Senden bahsediyorlar ama.

- Edenin de… (11)

Arkadaşlıklarını da üç kelime ile tanımlıyor: Perişan, derbeder, rastgele (12).

Bir insanı sevmekle başlar diyen, engin bir sevgi denizidir O. İnsan sevgisinin peygamberidir. (13)

Adalıdır evet; önce Adapazarlı, sonra Burgazadalıdır. İliklerine kadar hem de. Adalı’nın adası bir dünyadan büyüktür ama içinde her şey vardır. (14)

Döneminin yazarlarının çoğunun aksine, hikâye kahramanları arasında bir tane zengin adam bulamazsınız onun. Hazzetmedi, hazzetmezdi onlardan. Hep fakir fukara, garip gurabanın yanındaydı. Fakir fukaralar anafordan futbol maçına girer gibi Sait Faik’le beraber kitaplarımıza girdiler, yuria! (15)   

Halktan dostları arasında lakabı çakırdır. Ressam Abidin Dino’ya göre ise açık renkli kül mavisi ‘ovni’ gözleri denizaltıların gözetleme aygıtlarına benzer. (16) Ödünsüz yalınlığı (17) vardır onun. Gerçeğin büyülü imgesi peşinde (18) koşmuştur, bir ömür. Tam da budur.               

Yakın dostlarından Agop Arad’ın mottosu - sloganı mı desek - şu olmuştur, daima: Alın Sait Faik’i, okuyun, iyi insan olursunuz. (19)

Herkes bilir, onun iki gelir kaynağı vardır, annesi ve hikâyelerinin telifi. Sürekli parasızlık Sait’in kaderi değil, yaşamının biçimidir. (20) Öte yandan sözünün eri adamdır. Ne demişse odur. Senet sepete gerek yoktur. Sait, verdiği sözü tutardı. Yazın alanında bu tutumuyla sevilirdi. (21)

Patlak gözlü, sıralı sırasız küfür eden adamdır Celal Sılay’a göre. Zamklı adam aklını başından değil, cebinde gezdiren (22) biridir.

Edebiyat dünyasında benzerine pek rastlanmaz. Egosu sıfır yazarlardandır Sait. Ben’den kurtulmuştu. Kendisinden söz açtığı görülmezdi. Kötüyü bilir, alıktan hoşlanır, zekiyi severdi. Hiç kimsenin ardından laf ettiği işitilmedi. Kötüyü yüzüne karşı kötülerdi. (23) 

Yüzünde sarışın çocukluğu (24), gözlerinden mavi bulutlar, öyle arşınladı bir ömür Sait, Adanın ve Beyoğlu’nun tenha sokaklarını. Vefatından, dokuz yüz elli dörtten bu güne, üşüyor balıklar hikâyelerde. (25)                                                                                                                                Doğrusunu söylemek gerekirse, bütün soylu kalemler dünyaya, olaylara, insanlara hayretle bakmak üzere gelmişlerdir. Sait için, yakın dostu Fikret Ürgüp, tam da bunu söylemektedir: O dünyaya hayretle bakmaya doğmuştur. (26)  

Birçok büyük yazarın ideolojisi oldum olası ilgi çekmiş, merak edilmiştir. Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Aziz Nesin gibi nice usta şair ve yazar, Sosyalist olduklarını gizlemek şöyle dursun, bununla övünmüşler, hatta ideolojileri uğruna hapis yatmışlardır. Peki Sait Faik hangi cenahtandır? Sosyalist midir yoksa orta yolcu mu? Bu konuda birçok farklı görüş vardır. Gelin biz Sosyalistliğiyle meşhur Orhan Kemal’a kulak kesilelim: Bir gün Meserret kahvesine öfke içinde geldi. Nasıl küfrediyordu sormayın. Ahmet Kabaklı, bir yazı döktürmüştü. Yanında şair Özdemir Asaf, yumruğunu masaya vurarak:

“- Arkadaş, arkadaş ben sizlerden ayrı değilim dedi. (27)

Gerçekten de Sait, halktandır, halkçıdır. Yakın dostlarından Orhan Kemal, onu, kırkını aşmış bir mahalle çocuğu (28) olarak tanımlayacaktır. Aziz Nesin de Sait’in sosyalistliğinin altını zamanında sol basında yer ve görev almış, hikâye isteyen her sol dergiye yazmıştır (29) sözleriyle çizecektir.

Eseriyle özel hayatı arasından ne kadar bağ vardır bir yazarın? Bu konu edebiyat tarihinin önemli bir problematiğidir. Güçlü bir bağ vardır diyenler de çoktur, zayıftır diyenler de. Sait’in yakın dostlarından Aziz Nesin, bakınız bu konuda neler söylüyor: Okuduğum Sait Faik’in hikâyeleri bana kekremsi, buruksu gelmişti. Dili savruktu, baştan savmaydı. Sait Faik’le arkadaş olunca anladım; hikâyelerinin dili gibi yaşamında da özen-düzen yoktu. Sabahleyin evden çıkınca Sait, o günü nasıl geçireceğini düşünmez; ama zamanı bütün ayrıntılarıyla yaşardı.(30)

Birçok yazar cimri yaftası yemekten kurtulamamıştır. Üç kuruş telif ve ana parasıyla yaşamak kolay mı? Sait’te bu idam yaftasını boynuna takanlardandır: Sait cimri olarak bilinir, öyledir de. (31)                       

Yalnızlık her yazarın ilacıdır. Şifasıdır da. Eyvallah. İşin içine bir de umutsuzluğu katın. Ortaya nasıl mı bir sonuç veya hüküm çıkıyor. Cahit Irgat’ın Türkçesiyle cevap verelim: Seni yalnızlıklar öldürdü Sait, seni umutsuzluklar öldürdü. (32)                                                                                                                 

Sait’in ölümünden söz açmışken söyle bir soru soralım: Sait’in (ve tabii her iyi yazarın) sağlığında kıymeti bilinebildi mi? Gerek entelektüel muhit gerek okurlar gerekse yaşadığı çevre onun büyük yazar olduğunun farkına varabildi mi? Hak ettiği saygıyı gösterdi mi? Nerede… Hemen söyleyelim: Çok az yazar, o bahtiyarlığa erişebilmiştir. Sait’te bahtsızlardan, elbette. Yakın dostu Haldun Taner, vefatının hemen ardından yazdığı yazısında bu konudaki üzüntüsünü Abasıyanık’ın ardından toplumca duymamız gereken ilk his, kanaatimce, teessürden evvel utanç olmalıdır. Memleketin büyük kütlesi, tam kırk yedi yıl kalabalığın arasında rastgele biri gibi, bir balıkçı, bir sokak adamı, bir yaşlı mektep kaçkını gibi dolaşan bu beynelmilel ölçüdeki sanatçının farkına bile varamadı. O zaten kendini tanıtmaya tenezzül etmiyordu. Aramızda küskün yaşadı, küskün öldü (33) sözleriyle dile getirmektedir.

Sait, sevgi adamıdır elbet. Kaç yaşından olursa olsun hatta. Canım sıkılıyor, hiçbir şeyden eski zevki alamıyorum diye yakınan Bekir Sıtkı Kunt’a sev azizim, sev deyişi bundandır. (34) Sait, kolay sevip kolay âşık olan adamdır. Ama müşkülpesent ve avaredir de. Haldun Taner ile muhaveresi bunu çok güzel açık (beyan) eder zaten:

 - Bırak Allah’ını seversen. Ben netameli adamım. Kıza âşık oluveririm.

- Ol, fena mı?

- Yok yahu. Sevince evlenmeye filan kalkarım.

- Evlen.

- Geç efendim geç. El âleme kepaze mi olacağız bu yaştan sonra…

- Evlenmek şart değil.

- Geç yahu, işin mi yok? (35)

Yeri gelmişken söyleyelim, Sait’in, annesi kabul etmediği için evlenemediği, onun Bir Masa şiirine konu olan, Rum kızı Aleksandra’yla olan aşkı da dillere destandır.     

Evet; yazar arkadaşlarının gözlem ve hatıraları üzerinden Sait Faik portresini belirginleştirmeye çalıştık. Başarabildik mi? Bir nebze, evet. Tamamen mi? Sanmıyoruz.

Çünkü ne söylersek söyleyelim, ne kadar yazarsak yazalım, hangi arkadaşından onun hakkında neyi aktarırsak aktaralım, aslında Sait Faik bir muammadır. (36)  Portresi de hep eksiktir.

Bunu bilir, bunu söyleriz.        

------

Sait Faik ile ilgili hatıralarda, Adil İzci’nin hazırladığı ‘Anılarda Sait Faik’ (Varlık Yayınları, İst. 2021) kitabı esas alınmıştır.

  1. https://www.tyb.org.tr/fahri-tunadan-sait-faik-sadece-istanbulu-yazdi-4065h.htm,
  2. Bekir Sıtkı Kunt, age, s.14-15,
  3. Nurullah Ataç, age, s.11,
  4. Yaşar Nabi Nayır, age, s.17,
  5. Yaşar Nabi Nayır, age, s.23,
  6. Yaşar Nabi Nayır, age, s.29,
  7. Yaşar Nabi Nayır, age, 28
  8. Ziya Osman Saba, age, 29,
  9. Ziya Osman Saba, age, 34,
  10. Bedri Rahmi Eyüpoğlu, age, 36,
  11. Bedri Rahmi Eyüpoğlu, age, s. 37,
  12. Bedri Rahmi Eyüpoğlu, age,s. 41,
  13. Vedat Günyol, age, s.47 ve 50,
  14. Abidin Dino, age, 52,
  15. Abidin Dino, age, s.52,
  16. Abidin Dino, age, s.55,
  17. Abidin Dino, age, s.63,
  18. Abidin Dino, age, s.65,
  19. Agop Arad, age, s.68,
  20. Salim Şendil, age, s.72,
  21. Salim Şendili age, s.75,
  22. Celal Sılay, age, s.81 ve 82,
  23. Celal Sılay, age, s.83,
  24. Fazıl Hüsnü Dağlarca, s.86,
  25. Fazıl Hüsnü Dağlarca, s.86,
  26. Fikret Ürgüp, age, s.92,
  27. Orhan Kemal, age, s.98,
  28. Orhan Kemal, age, s.117,
  29. Aziz Nesin, age, s.121,
  30. Aziz Nesin, age, s.119,
  31. Aziz Nesin, age, s.120,
  32. Cahit Irgat, age, 134,
  33. Haldun Taner, age, 143-144,
  34. Bekir Sıtkı Kunt, age, s.16,
  35. Haldun Taner, age, s.146,
  36. Yaşar Nabi Nayır, age. s.19.