Vahşi, cani, katil, haydut, eşkıya, şaki, işgalci, sömürgeci, taciz ve tecavüzcü, soykırımcı, emperyalist ve ziyonist, zehirli sarı yılan, çiyan ABD başının talimatıyla katledilen merhum general hakkında yazı yazmaya hazırlanırken, face de Mücahit Gültekin’in konu ile ilgili yazısına rastladım. Yazacaklarımı yazdığı için bana yazacak bir şey bırakmadı. İşte o yazı:
        “Dün, gün boyunca, ABD'nin füzeleriyle Irak'ta vurulan Kasım Süleymani için Türkiye'de kimi çevrelerin sevinç ve mutluluk twitlerini, bu cinayete tuttukları alkışları okudum.

        AMERİKAN FÜZELERİYLE VURULAN BİR Şİİ, BİR SÜNNİ’Yİ; BİR SÜNNİ BİR Şİİ’Yİ SEVİNDİRİYORSA, BİZİM HİÇBİR SORUNUMUZU ÇÖZMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR. TEFRİKADAN KURTULAMAYAN BİR COĞRAFYANIN YÜZÜ ASLA GÜLMEYECEKTİR. BU SEVİNCİN TAŞIDIĞI HASTALIĞI TEDAVİ ETMEDEN, ONUR, İZZET VE BAĞIMSIZLIK BİZE HARAMDIR.

       Bizim sorunumuz ekonomik değildir. Bizim sorunumuz, tanka, topa, füzeye, uyduya sahip olup olmamamız değildir. Bizim sorunumuz bu sevincin taşıdığı hastalıktır.

       Sevinen arkadaşlara soruyorum:

       Bu sevinme hakkını nereden buluyorsunuz?

       ABD gelmiş senin coğrafyanda, kendi füzesiyle, kendi istihbaratıyla, kendi düşmanını vurmuş; sen neden seviniyorsun?

       Sen ki, maaşını küresel patronlara komisyon vermeden çekemeyensin,

        Aileni Avrupa Konseyi sözleşmelerinden koruyamayansın,

        Dört bir tarafı NATO üsleriyle çevrilmiş olansın,

        Çocuklarını Netflix'e, Bonzai'ye, ateizme, deizme, feminizme kurban verensin,

        Okuduğun üniversitenin müfredatını Avrupa'dan transfer edensin,

        Haram olarak bildiğin ne varsa hepsinin legal olduğu bir yerdesin,

        Sen ki, 60 yıldır AB kapılarındasın,

        Kuşatılansın, gözetlenensin, takip edilensin; yatak odasındaki fısıltıları bile hasmı tarafından kayıt altına alınansın,

        Sen ki, haysiyeti feminizmin iki dudağı arasına terkedilmiş bir kocasın,

        Kendi hukukunu yapamayansın,

        Ziyaretine gittiğin dostunun evini google'a sormadan bulamayansın,

        Mahalle mahalle, cadde cadde, sokak sokak, ev ev fotoğraflanmışsın,

        Çocuklarını; yüzünü görmediğin, adını duymadığın adamlara kaptıransın,

        Sen ki, ABD'nin sana attığı kazıkların hiç birinin hesabını soramayansın,

        "Hocaefendi" dediğin adamın eliyle bombalanmış olansın; yılanı koynunda besleyensin, dostunu düşmanını bilemeyensin,

        Sen ki, kendi içinde bile bin parçasın,

        Canın yansa soluğu Avrupa'da alansın,

        Sen ki, çocukları Batı'da yaşama hayalleri kuran bir babasın,

        El atına binip, çalım satansın,

        Sen ki, başına ne geldiğini bile bilmeyensin,

        Geçmişini ve geleceğini çalanların füzeleriyle sevinensin, celladına kur yapansın, urganını yağlayansın,

        Dün "Hoca" dediğine, bugün "hain" diyensin,

        Dün şu gazetede söylediğini, yarın diğer gazetede yalanlayansın,

        Dün alkışladığını bugün hapse atansın, bugün hapse attığını yarın parlatansın,

        Güvenilirliği iki paralık olansın,

        Tükürdüğünü kurumadan yalayansın,

        Oturduğun koltuğu korumak için kırk takla atansın,

        Yüzüne güldüğün adamın arkasından konuşansın,

        Sen ki, çocuklarının bile senin gibi olmak istemediğisin,

        Sen ki, alay edilensin, dalga geçilensin, kıs kıs gülünensin,

         Sen ki, her türlü operasyona açıksın; üzerinde dolaşan şaibeyi savuşturamayansın,

         Sen ki, kimi zaman ümmetçi, kimi zaman milliyetçi; kimi zaman Avrupacı, kimi zaman Amerikancı; kimi zaman hurafeci, kimi zaman reformist; kimi zaman Osmanlıcı, kimi zaman Kemalist'sin; bin bir çelişki içindesin,

         Sen ki, bırak doğruyu söylemeyi, doğruyu dinlemekten bile korkansın; konjonktür hazretleri izin vermeden konuşamayansın,

         Sen ki, tarihte yaşayansın, geçmişin zaferleriyle avunansın, Kürsüde "yarınlar bizimdir" derken bile, bugününden kaygı duyansın,

         Dünyayı kurtarmaya giderken, evinden olansın,

         Sevindiğin füzeler tarafından hedef alınansın,

         Kendi tarihini yazamayansın; kendi alimini, kendi tohumunu, kendi toprağını, kendi sağlığını koruyamayansın,

        "Kazanım" dediğin her şeyin bir gün içinde elinden alınacağının korkusuyla yaşayansın,

         Sen ki, kendi fırkasından başka herkesin yanacağına inanansın,

         Başka cemaatlerin foyasını meydana çıkarmakla uğraşansın,

         Çocuğun diğer odada Lady Gaga dinlerken, sen öteki odada şefaat tartışması yapansın,

         Sen ki, Sünnilere bile sabredemeyensin,

         Bugün ölüme birlikte gideceğin birini diğer gün dışlayansın,

         Yarın ne olacağı belli olmayansın,

         Sen ki, bir varmış bir yokmuşsun.”