Gurme Emel Köprülüoğlu Çelikel; Ne İyi Bir Kardeşimizdin Sen Bizim Emel Hanım

İyilik meleği bir gurme hanımdan bahsedeceğim size. Yemek kitabı yazarı Emel Köprülüoğlu Çelikel’den.
Eğitim, çevre, okumak, yaşamak, gezmek, şu, bu… Tamam.  Hepsine evet. Yok yok, ben insan davranışları üzerinde hepsinden çok genetiğin etkili olduğu kanaatindeyim. Genetiği temiz olandan hangi çağda hangi ülkede hangi meslekte hangi evde olursa olsun iyi ve başarılı insan, genetiği bozuk olandan ise Oxford’u da bitirse, iyi eğitimli bir canavar ortaya çıkıyor. Böyle düşünüyorum ben, son on senedir. 
Bu tezimin tipik göstergelerinden birisidir Emel Hanım. Üç beş ay önce rahmet-i Rahman’a uğurladığımız bir kardeşimiz o bizim.

----


Elli altı yıllık ömrünü tebessüme iyiliğe ve merhamete hasretmiş bir güzel hanımefendiydi o. 
Şehrimizin meşhur köftecisi İsmail Köprülüoğlu ile Bilsen Hanım’ın üç çocuğunun ilkiydi. Yavuz ile Cem’in ablalarıydı. Kayınpederimin mahalle arkadaşı Köfteci İsmail’in tek kızı, eşimin çocukluk ve oyun arkadaşıydı. Genetiği Manastır Pirlepeli bir Arnavut baba ile Mübadele Muhaciri Selanik Türkmeni dede/Kandıra Manavı bir anneanneden geliyordu. Biyolojik kader diyor buna Cemil Meriç. Bu karışımdan iyilik meleği bir hanımefendi çıkıvermişti ortaya, Rabbimizin izni ve onanıyla. 
Üç kardeş de aynıydılar zaten: Güler yüzlü, edepli, saygılı, işlerini iyi yapan, müşfik, yardımsever. 
Bir lezzet imparatorluğunun başındaydılar, üçü birlikte. Unutmadan: Yaşı seksene yaklaşsa da anneleri Hacı Bilsen Hanım’ın gözü kulağı dikkati her dem üzerindeydi gençlerin: Her akşam rapor alıyor, haftalık - ziyaret bahanesiyle- gözetim ve denetimlerini sürdürüyordu. Gözleri üzerindeydi çocuklarının. Beş ayrı işyeri ile şehrin en popüler ve en çok iş yapan markasının sahibi de olsalar, her akşam kuruşu kuruşuna hesap veriyorlardı annelerine. Bu lezzet imparatorluğunda başarının sırrı ‘birlik / dayanışma / şükür’dü.

----


Kardeşi Yavuz’un ve eşi Adnan Çelikel’in arkadaşıydım.
Zamanla ben de yakından tanıdım merhume Emel Kardeşimi. Çok güzel Rumeli yemekleri yapıyordu, farkındaydım. Zaten Köfteci İsmail Ailesi’nin uzmanlık alanı da ıslama köfteydi, ıslama köfte de bir Rumeli armağanıydı Adapazarı’na, ülkemize.
Şehrin büyükşehir belediyesinin kültür işleri dairesi başkanıydım. Sene 2005. 16 ilçede yemek yarışmaları düzenlemeyi planlıyordum. Her ilçede ana yemek ve tatlılardan ilk üçü belirleyecektik; sonra da 48 ana yemekle 48 tatlı, ilimizin merkezi Adapazarı’nda buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinasını alabilmek için yarışacaklardı.  
Sakarya küçük bir Osmanlı’ydı adeta. Sokaklarında Türkçenin yanı sıra Lazca, Gürcüce, Çerkezce, Abazaca, Arapça, Farsça, Kürtçe, Rumca, Makedonya, Arnavutça, Boşnakça, Çingenece… 17 dilin kardeşçe sorunsuzca konuşulduğu bir huzur vilayetiydi. Bu zenginlik elbette yemeklerine de yansımıştı. Dolayısıyla jüriye farklı yöre lezzetlerini iyi bilen gurmeler koymalıydım. 
Ne yapacağım diye kara kara düşünürken; ‘buldum’ diye bir ses duydum içimden: Rumeli yemekleri için Emel Köprülüoğlu Çelikel. 
Kafkas yemeklerine Abhaz kökenli Emine Yazıcı’yı, Yerel ve Anadolu yemekler için de Kevser Aydoğdu ve Gülsen Yıldız’ı koydum. Başlarına da yemek üzerine çifte yüksek lisans yapmış olan Sevda Aslan’ı getirince; ‘dört başı mamur bir jüri’ ortaya çıkmış oldu. 
İki sene boyunca, on yedi on yedi, otuz dört kez jürilik için, en az on kez de ‘Sakarya Mutfağı’ kitabı hazırlıkları için bir araya geldi bu beş kişilik heyet, benim nezaretimde. 

----


Birinde (2005-6) Orhan Hakalmaz, diğerinde (2006-7) Hüner Coşkuner konserleriyle taçlanan final yarışmaları. Çok güzel günler, çok lezzetli anılar, çok bereketli çalışmalar… Bu çalışmaların başarısında - yeri gelmişken - daire başkanlığımızın personelleri Funda Deryaoğlu ve Faruk Şişman’ın katkılarının büyük olduğunu söyleyelim.  
Bu vesilelerle daha yakın çalıştık Emel Kardeşimle. İnanılmaz özverili, disiplinli ve adaletliydi. İnanılmaz iyi niyetli merhametli ve cömertti. Dedikodudan uzaktı. (Beş - altı hanımın sık sık bir araya geldiği, değerlendirme toplantılarının yapıldığı, kahvelerin içilip muhabbetlerin edildiği ortamlarda dedikodunun olmaması pek mümkün müdür ey okuyucu. Sen karar ver.)
Beş işyerinden oluşan Köfteci İsmail’in Çark Mesire yerleşiminde bulunuyordu daha çok Emel Hanım. Kaç kişi ile gidersek gidelim, her zaman herkese gösterdiği güler yüzüyle karşılıyor, buyurun ediyor, açlık tokluk soruyor, ‘teşekkür ederiz, tokuz’ dediğimizde de ızgara tezgâhına doğru başını çevirip ‘beşer köfte atar mısınız bize’ diye sesleniyor, toksak da mutlaka az köfte veya - formülü sadece bu ailede gizli - o muhteşem kabak tatlısından ikram ediyordu. Defalarca şahidiz buna.
Sonra ‘Rumeli Yemekleri’ kitabını yayımladı, 2008’de Değişim Yayınları’ndan. Kitabının editörlüğünü benim üstlenmemi istedi. Zevkle çalıştık. Yemeklerin analizlerini uzman Sevda Aslan yaptı. Fotoğraflarını sanatçı Fatih Gürsel çekti. İnanıyorum ki Rumeli yemekleri üzerine yayımlanmış en güzel en estetik ve en zengin kitaplardan birisi çıktı ortaya. Bu güzel çalışmanın perde arkasında anne Bilsen Hanım ile kardeşleri Yavuz ve Cem’in, Yavuz’un eşi Selda Hanım’ın ve Emel Hanım’ın eşi Adnan eniştemizin katkısını da ifade edelim.
Kitabının basına tanıtım akşamında, birbirinden güzel yemekler sunmuştu Emel Hanım misafirlere. Ama düğün çorbası ile pırasa böreği harikulade lezzetteydi. (Sonradan olma da olsa iyi bir gurme sayılırım. Tatmadığım lezzet azdır. Çok da seçiciyimdir.) Üzerinden on iki sene geçtiği halde unutamıyorum o iki muhteşem lezzeti de. Öyle güzel yemekler yapan biriydi Emel Hanım işte. Lafta, kitapta, reklamda değil, hakikisini. Bu konuda annesinden ve kaynanasından el aldığını ifade ederdi sık sık.
Ulusal ve yerel TV programlarında gördük onu sonraları. Sakarya yemeklerinin sergilendiği her organizasyonda her festivalde vardı. Şehri, kültürü, yemekleri için adamıştı kendisini adeta. Tıpkı kızları Esra, Elif, Serra ve eşi Adnan Çelikel için adadığı gibi. Tıpkı torunlarına adadığı gibi.

----


Hacca umreye de gitmişti annesiyle beraber.
İyilik iyilik bakıyordu gözleri.  Merhamet merhamet duyuluyordu sesi. Lezzet lezzet tütüyordu yemekleri. Cömertti mertti yalansız dolansızdı. Ünlü ünsüz, zengin fakir ayırmadan, misafirine de çalışanına da aynı mesafeden, nazikçe sıcak güler yüzle davranıyordu.
Kendisinden önce çevresini şehrini ülkesini düşünürdü daima. Fakir fukaraya garibanlara yardımı ikramı çok severdi. Göstermeden yapardı iyiliği. Reklamsız, propagandasız, gösterişsizce. Hiç unutmam; Kosova Mamuşa’dan Sakarya Üniversitesi’ne okumaya gelen gençlere, - ben diyeyim yirmi beş, siz deyin otuz gence - iftar vermişti bir Ramazanda. Gözlerinin içi gülüyordu ikram mutluluğuyla Emel Hanım’ın. Ne güzel bir akşamdı. İkram edenin de edilenin de çok mutlu olduğu.
Bir kalp kriziyle ayrıldı aramızdan geçenlerde Emel Hanım. İyilikleri, güzellikleri, iyi hatıraları, merhameti, ikramı, lezzeti geride bırakarak. Hüzünle ama hakkımızı gönülden helal ederek uğurladık onu ötelere.
Yemeklerin kadar hayatın insanlığın merhametin de gurmesiydi.
Geriye iyi niyeti iyi kalpliliği ve iyilikleri kaldı yadigâr. 
Manca, Piterka ve Hurmelitsa ile birlikte.
Ne iyi bir kardeşimizdin sen bizim Emel Hanım.