Kırmızı yalnızlıkların şairi.

Göçmen kuşların kırılganlığı vardır onun kaleminde.

Aşkı Türkçe yazıp Türkçe okuyanımızdır o.

Bir muhalif yürek, bir isyan şairi en çok. Mevsimler muhalif, yüzüm ne çok isyan taşıdı haritalara dizeleriyle kendisi de itiraf ediyor bunu. Mevsimleri kurulu düzenler, haritaları coğrafyalar ve işgaller anlayınız lütfen.

Umudun, tebessümün, serinliğin şairidir de aynı zamanda.

Yeşilırmak Kızılırmak Sakarya kıyılarında Kalbine Uçurtmalar taka taka Irmaklarla Büyüyen Çocuktu o. Dünya Telaşına düşmeksizin Esmerliğine Bakmadan Kalbini Tenhalayarak Konuştukça Memleketini yazdı söyledi bizlere. Deneme Çekimleri yapsa da sık sık, Fedakâr Bir Dost olarak her zaman, Şairin Aynasından güller ve güzellikler devşirerek Şehirlerimizde kalplerimizde Yeni Bir Rüzgâr estirdi dize dize, mısra mısra Mustafa Uçurum.

İmgelerine bakınız; Gelinlik giymiş nisan / Tenhalığım / İçime yürüyorum / Rengi yoktur acının / Issız bir kalbe karşı / Gölgemi yanımda götüreceğim / Yonttuğum acılar / İkindi unutkanlığı / Som gülüşler / Siyah beyaz gülüşlerim / Hayret makamı / Hayatın ikindisinden / Halkın gölgesi bile / Sımsıcak bir kavuşmak / Dünya telâşı / Borazan çığlığı / Gecenin kara gözüne / Endamsız bir hayat / Dünya gülüşü / Külhanbeyi yüzümden / Fırtına süsü…

Şu dizelerinin güzelliğine bakınız Uçurum’un; yüreğinize işleyecek ilmek ilmek - benden duymayın ama -: Temize çektim attık mühürlenmiş kalbimi / Eskitmez düşlerimi rengi yoktur acının / Adımı kayıp koydular / Uzak cennetlerim var dilimde saklı / Hiçbir acı yakışmaz bana / Ölüm akıyor sessizce / Ve gülden öğrendim toprağa eğilmeyi / Ağır bir perde gibi indi yalnızlık / Şiirden bir gece çaldım / Şehrin mahremine sığınacağım / Trenler geçiyor içimden, gül yüklü güz yüklü trenler / Sevinçlerimi ödünç veriyorum sana / Bırak eylül desinler bu ağrıyan yanıma / Yüzüm acı coğrafya dilimde eski hüzün / Allah biliyor ya, en çok kendimizi seviyoruz hepimiz / Herkes herkese yabancı / Suskun bir saltanatın hançeresiyim / Yenileniyoruz yenilmesin diye boynumuzdaki zamir / Üstümde kalmasın dedim kimsenin yoksulluğu / Ortadoğu üşüyen bir anne / Bütün ağırlığım bir kalpten ibarettir. 

Kalbini temize çekmiş bir kalem efendisidir o. Her dem içine yürüyen şairimiz o bizim. Kederli vakitlerde gölgesine saklanmadı hiç Mustafa. Çıktı, haykırdı her platformda gerçeği. Kalbince, kelâmınca, dilince. Çokça yazması, yer yer siyaset yazması bundandır. Bunadır. Buncadır.

Kalbiden Yasin geçmesine verilmelidir her yazdığı.

Her gittiği yere gölgesini de götüren adamdır o. Gölgesini yani şiirlerini. Yani kalbini. Birilerine göre de esmerliğini. Esmerliğini renk olarak düşünmeyiniz lütfen, ötekileştirilme, itilip kakılma anlayınız.

Adım seçilmiş benim, geri kalan uçurum der bir dizesinde; elhak doğrudur: Her şehirden birkaç şair yazar ya çıkar ya çıkmaz. Seçilmiştir; Tokat’tan bir tane çıkmıştır Mustafa gibisi. Ve, kalbi selimiyle zevki selimiyle şiirler öyküler sundu kırk beş yıllık ömründe bizlere. Aklı selimiyle de toplum uçurumlara düşmesin diye denemeler armağan etti bir ömür. Uçurumluğu koruma amaçlıdır zahir.

Sık sık taşradan ve şehirden bahseder şiirlerinde Uçurum. Taşra bir şair kalbi için bir sığınaktır, kurtuluştur. Şehir ise haramilerin cirit attığı yerin adıdır. Şehir yalnızlıktır, susmaktır, taşkınlıktır, gürültüdür, kargaşadır onda. Betona sıkışmaktır. Cam kenarı kederler barındırır şehirler hep.  Nitekim paslı bir bakışım var artık büyük şehirlere karşı dizesiyle apaçık tavrını ortaya koyar.

Hayat, dünya, yeryüzü; kafasında en çok yer eden meselelerdir belki de Mustafa’mızın. Onların künhüne vakıf olmuş biridir ve sık sık açık eder okuruna onları: Yeryüzü bir sandal olmuş sallanıyor aklımıza çarparak.

Ülkesi açılmamış bir güldür onun. Coşkun bir denizdir.

Tokat eski bir serinliktir Mustafa Uçurum’da. Eski’meyen bir serinlik, eski’meyen bir huzur, eski’meyen bir şiirdir. Her dizesinde her satırında her şehir deyişinde hissettirir bu kokuyu Mustafa. 

O bir ırmak çocuğu, ırmaklar çocuğu. Bu kadar çok üretmesi bundandır biraz da: Yeşilırmak kıyısında doğdu, Sakarya kıyılarında serpildi, Kızılırmak kıyılarında çelikleşti kalemi. Sonra da başa döndü, Yeşilırmak boylarını mesken tuttu yeniden. Üç nehrin beslediği, üç nehrin büyüttüğü, üç nehrin büyülediği bir masalın çocuğudur Mustafa Uçurum. Hem şiirde hem öyküde hem denemede başarıyla kalem oynatması bundan sayılmalıdır onun.

Bizim edebiyat dergiciliğimiz biraz Ortodoks bir cemaattir aslında; yalnız bir kapıya kapılanabilir, bir tek orada yazabilirsiniz. İki dergide hele de üç dergide yazmaya kalkarsanız, aforoz edilmeniz işten bile değildir. Bu aforoz giyotinine baş vermemiş çok az ehli kalem vardır. Günümüzde bu istisnalardan birisi de Mustafa Uçurum’dur. Söylemesi ayıp, bir diğeri de benimdir. Ne dediğimi şöyle anlatayım; üşenmedim sordum: ‘İçinde bulunduğumuz ayda (Mart-2019) kaç dergide birden yazıların yayımlandı?’ Derin bir nefes aldı bizim Mustafa, sonra da cevap verdi: ‘Epey çok ağbi. Onu buldu. Gönderiyorum, sağ olsun yayımlıyorlar.’ Bu kez de o sordu: ‘Seni de çok dergide görüyorum Fahri Ağbi. Senin bu ay kaç dergide yazın var?’ Utana sıkıla yavaşçacık cevap verdim: ‘Beş…’ 

Mustafa Uçurum tam da budur. Büyük küçük, eski yeni, merkezde taşrada ayırmaz; her yazı isteyen dergiye gönderir. Aynı benim gibi. Zira dergiciliğin çilesini iyi biliriz ikimiz de: O Martı, Polemik, Yitik Düşler, Tasfiye dergilerini yayımlamıştır geçmişte. Ben ise Irmak, Abbara, Balkan Türküsünü. Her dergi, her sayı, her istek kutsaldır bizim gibi dergiciliğin zorluklarını iliklerine kadar yaşayanlar için.

Hisli onurlu savaşçı Müslüman bir Türk yüreğidir Tokatlı Mustafa Uçurum’un kalemi. Hoca Ahmet Yesevi’nin mayalandırdığı bir Türkçe ile yazar, Yunus’un yalınlığı, Hacı Bayram’ın duyarlığı, Hacı Bektaş’ın bilgeliği hissedilir satır satır, cümle cümle, ilmek ilmek eserlerinde.

Onarmaktır dünyayı derdi; dünyayı, dünyasını, dünyamızı. Tam da budur. Tamda bunadır, buncadır çırpınışı: Bir yanından onardıkça dünyayı / Bir yandan bütün trenleri kaçırmak gibi / Kaldım öylece ortalarda. Ortalarda, ortalıkta, orta yerde çokça sıkça bolca görünmesi bundan, onarmak savaşımındandır bizim Mustafa’nın. Tanıyanlar bilir, zinhar şöhret budalalığı semtine uğramamıştır kardeşimizin, çok şükür.

Susmak konuşmaktır. Yer yer de haykırmak. Mustafa Uçurum’un yazdıkları tek tek ele verdikleridir ne kadar susmak varsa. İçinden kara trenler geçen yazarımız o bizim.   

Sık olmasa da zarif ironiler de armağan eder bizlere Mustafa: İnsanlığımız ölüyor, evlerimiz dört köşe / Pazartesi çok sendrom, Cuma dijital mesaj, Pazar çok lüks.

Gözlerinde memleket gibi bir serinlik vardır onun. Yüzünde deniz serinliği.

Açıkça söylemeliyim: Dizeleri, cümleleri yokuş çıktıkça daha bir küheylan oluyor Mustafa’nın. Emin olunuz bundan.

Ne kadar öykücü, denemeci olsa da iliklerine kadar şairdir Mustafa Uçurum. Her şair bir dizeden ibaret olacaksa eğer benim için Mustafa Uçurum İçimde bir yangın var içimde bir İbrahim dizesidir. Tam da budur o. Kitabın ortasından konuşmuştur kırk beş yıllık ömründe hep. Mübarek bir ikindiden gayrı da bir isteği yoktur onun.

Irmakların emzirdiği çocuk. Yok yok, ırmakların büyüttüğü şairimiz o bizim.

Mustafa Uçurum; ırmaklarla büyüyen bereketli şair. Çağıldaması bundandır.