Burası Muş’tur   

Yolu yokuştur   

Giden gelmiyor

Acep ne iştir

İtiraf etmeliyim ki, Muş’un ruh dünyama girişi, yürek burkan, bir kez bile gözyaşı dökmeden dinleyemediğim bu türküyledir. Yemen bizim dünyamızda büyük bir yara, büyük bir dram, büyük bir trajedidir. Yalnızlık, yoksunluk, çaresizliktir:

Kışlanın önünde redif sesi var   

Bakın çantasına acep nesi var 

 Bir çift kundurayla bir de fesi var.

Gidenin gelmediği, yüz kırk beş bin şehidimizin kanıyla sulanmış mübarek bir yurttur Yemen. Bir Muş türküsü anlatır bize bütün bunları. (Gerçi türküdeki şehrin Muş değil, Yemen’deki Huş tepesi olduğunu söyleyenler de çoktur. Eyvallah. Ne fark eder.)

Ama haksızlık etmeyelim. Muş, Yemen tarafıyla ne kadar hüzün yumağıysa kalbimizde, aynı zamanda Sultan Alparslan’a ve ordusuna Anadolu kapılarını açan zaferin adıdır. Diğer bir ifadeyle Malazgirt. Bin yıllık muhteşem bir zaferin. Kendinden üç kat büyük ve kalabalık Bizans ordusunun, mertliğin, adaletin, yiğitliğin karşısında diz çöktüğü günün adıdır Malazgirt. Sadece Müslüman Türklerin değil, Müslüman Kürtlerle adalet arayan Hristiyan Ermenilerin aynı safta kardeşçe savaşıp zulmü haksızlığı adaletsizliği dize getirdiği yerin adıdır Malazgirt. Kardeşliğin dayanışmanın birlikteliğin destanının adıdır Malazgirt. Bosna’ya gitmişsek, Viyana kapılarına dayanmışsak, il i, şehir şehir, mahalle mahalle kubbeler serpiştirmişse ecdadımız, hep bu Malazgirt’ledir, Malazgirtçedir, Malazgirt’tendir. 

Malazgirt dediysem siz onu Muş anlayın. Muş dediysem Malazgirt.

Bir ucu hüzün, diğer ucu zafer, ikisi de biz, ben, hepimiz olan bir seccadedir, benim gönlümde daima Muş.       

Gitmedim senelerce, kısmet de olmadı. Bu masalsı diyar hafızamda bir Kaf Dağı’nın arkası olarak kalsın istedim çünkü.

Ta ki birkaç ay öncesine kadar. Muş’un çalışkan ve yiğit yöneticisi Gençlik Spor İl Müdürü Arif Taşdemir’ın özel davetiyle gittim Muş’a.

Aman Allah’ım; ne kadar da geç kalmışım meğer.

Beni Van’dan alıp Muş’a götürüp getiren kaptanımız Bayram’ın yiğitliğinden mi söz edeyim, misafirperverliğinden mi hasbiliğinden mi. Yoksa ümmiliğinden mi. Muş’un o muhteşem lezzetli üzümünü bilse de meşhur Muş köftesini hiç duymamış ve yememiş olmasından mı… Demek ki davulun sesi uzaktan güzel pardon köftenin kokusu uzaktan nefis geliyor.

Arif müdür, natürel bir atmosferde bir Fırında kuzu gerdanı ve inciği ikram etti ki, uf uf uf, yeme de yanına yat cinsinden. Yirmi üç ülke, yüz otuz şehir görmüş, eh biraz görmüş geçirmiş (siz bunu, her gittiği şehirde geleneksel lezzetlerin izini sürmüş diye okuyun lütfen) bir olarak yeminle doyamadım tadına. Tek kelimeyle şahaneydi, diyeyim size.

Karnımız doyunca ne yapılır? Tarihi bir cami bulunur, ibadet edilir, şükredilir dediğinizi duyar gibiyim. Aynen öyle. Köftesini bilmese de Muş’u avucunun içi gibi bilen kaptanımız Bayram’a en tarihi camiye çek koçum dedim, eyvallah ağabey diye cevap verdi. Ulu Camiye götürdü beni. Nedense gittiğim şehirlerin en çok ulu camileri içine içine çeker beni. Tarihin koynunda yatıyorum pardon ibadet ediyorum hissine kapılır, kendimden geçerim. Yine öyle oldu. 

Allah dedim, başka bir şey demedim. Diyemedim. Bir de sokağa çıktım ki bir de ne göreyim: Herkes, bütün bir şehir, bütün bir Muş, Allah diyor. Her sokak her cadde, her meydan lale. (Malum lale, Allah demek tasavvufta.)

Allah diyerek veda ettim Muş’a. Başarılı ve çalışkan müdür kardeşim Arif Taşdemir , ‘abi, ateş almaya mı geldin; üç saatte Muş mu gezilir; en az üç gün üç gece gerekir’ dese de… çaresiz, Van’da konuşmacı olduğum programa yetişeceğiz cevabımla yola koyuluyoruz. Arifciğimin, çıkınımıza ilave ettiği, Bal gibi Muş üzümü (kaynanamın ‘benim gibi esmer, bir şeye benzetemezsin ama çok iyi insandır’ dediği türdün) şahane lezzet damağımızda, sağa sola selam vererek yola koyuluyorum.

Evet; beş şey benim için Muş; yanık bir Yemen Türküsü, Anadolu’nun giriş kapısı Malazgirt, fırında kuzu inciği ve gerdanı, Ulucami’de iki rekât huşu içinde şükür namazı. Ve lale elbet. Yani Allah. Allah’ım. Allah’ımız.

Köftesi le Teter tatlısını gelecek sefere bıraktık. Malazgirt ziyaretini de.

Tamam kızma, küsme Arif müdür. Üç vakte kadar gene geleceğim.

Kalbimin yarısı Muş’ta kaldı zira.

Yiğitler diyarı Muş’tur o.

Yiğitlerin harman olduğu Muş ovası.