Siz hiç ‘gönlü yollara düşen birini’ gördünüz mü?

İnatçılar, acaba 'inatçı' olduklarını, develer de ‘deve’ olduklarını bilirler mi?

Bırakın dağınık kalsın. Bütün dağınıklıkları sizin mi düzeltmeniz gerekiyor?

Hani diyorum; insanoğlu her türlü veya eyleme ‘dâvet’ edilebilir de acaba dünyada ‘tuvalete davet edilen kişi’ de var mıdır ki?

Ülkende ‘olup biten’ bir olaya kâfir ve zâlimler ile bilcümle Firavunlar seviniyorsa, onlarla birlikte sevinenlere nasıl bir sıfat bulmalı?

Hani diyorum; aklıma geliyor da... Bir 'ahlâksız' kişi, bir başka kişiye 'ahlâksız' diye hitap etse... Kafam karıştı... Bu hususta ne demek gerek?

Hani diyorum; zaman zaman aklıma geliyor da... İnsanın ‘kin'i, onun ‘din'i ve ‘mezhebi’, onun ‘din'i haline geliyorsa... Bu durum nasıl açıklanır?

Mütekait olup işsiz kaldıktan sonra, kendileri ‘kutsuz’ olmalarına rağmen, ‘kutlu’ insanların peşine düşenler, bir süre sonra kendileri de ‘Kutlu’ olabilirler mi?

Köy Filozofu (mandıra filozofu değil) denen birileri soru sormuş: CHP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurmakla görevlendirdi, dileyim. Bakanları tespit edip Köşk'e onay için götürdü. Acaba merak edip de ‘gelmişken şu klozetleri de bir kontrol edeyim, kimse görmeden’, der mi? (Gündem içi- öküz altında buzağı arayabilirsiniz)

Adama, 'sen ilim irfan sahibi insansın' deyip, sonra sorduğu sorunun cevabı istediği gibi olmayınca, 'sen çok okumuşsun ama bir şey öğrenememişsin. Çok kitabın var, ama biz senin o kitapları nasıl yazdığını biliyoruz. Sen çok geziyorsun, ama boşuna yoruluyorsun. Çok kitabın var, ama 'eşeğe de çok kitap yüklenebilir' diyen ‘insansı’ insanlara, nasıl bir sıfat bulsak ki?

Şeytan boş durmuyor, zaman zaman gıdıklıyor: Meşum 218 Şubat döneminde Genel Müdürlük statüsündeki bazı devlet kurumlarındaki bazı hizmetliler yani müstahdemler, Genel Müdür yetkisi kullanırlar, Genel Müdürlerin bundan haberleri bile olmazdı. Acaba diyorum, günümüzde, post 28 Şubat döneminde, bundan bir adım daha ileri, Müstahdem Yardımcıları, Genel Müdür yetkileri kullanıyorlar mı? Aklıma geldi de…

Siyasi Partilerin Vekillik Seçimi öncesi aday belirleme seçimleri sonucunda ortaya çıkan tabloya baktım da; her partiden aday adayı olup da 'aday' yapılmayanlar, ülkenin en 'kalifiye elemanlarının kaybedildiğine' inanıyorlar. Onlara göre, aday yapılanların hiç biri beş para etmez... Partiler, önemli ‘değerlere’ gereken önemi vermiyorlar... Bir de 'aday' olmak için başvurdukları partilerini eleştirmeleri yok mu? Tespitim nasıl?

Âhh, ah…

Bir de ‘muhataplı sorular’ sorulsa, bunlardan farklı olur mu acaba?