Hayata karşı mücadele edişimiz “mahkeme salonunda “itiraz ediyorum” “ demek gibidir. Hâkim tarafından susturulma ihtimaliniz oldukça yüksektir. Sizin hareketlerinizi sınırlayan bir güç vardır. Ve güç karşısında boynumuz kıldan hep incedir ve ince kalmaya mahkûmdur…

Oldu ki itirazınızı dinletmeyi başardınız. Yine karar merci yüce divandır. Bize sadece olacakları dinlemek ve saygı duymak düşer. Hal ve hareketlerimizi davanın sonucuna göre düzenlemek makbuldür…

Hayatı davaların sonucu şekillendirir algısı oluşur insanın zihninde… Oysa bu mahkemeye neden olan geçmiş vardır. Geçmişteki davranışların kural tanıyıp tanımadığına karar veren yerdir mahkeme.

Hiç çalışmadığı sınavdan önce hastalanan öğrenci, “rahatsızdım o yüzden kötü sonuç aldım” derse inandırıcı olabilir mi? Hastalanmak kaderdir lakin çalışmama sonucunun bahanesi değildir asla…

Biz hareketlerimizi düzenlemezsek yavaş yavaş istenmeyen günler gelir. Kendisini göstermez ama gelir. Ölüm gibi… Arkasına saklanacağımız bahaneleri bulamayacağımız zaman dilimlerine hiç fark etmeden varırız…

Aslında fark etmek işimize gelmez. Gökyüzüne bakarak kutup ayısına doğru gider gibiyiz. Biraz önümüze baksak izler bize tehlikeye yol aldığımızı bas bas bağırır ama ne kulaklar duyar ne gözler görür…

Düşünüyorum bu hareketlerin nedeni en kaba tabirle “aptallık” mı diye lakin bu eylemi yapan insan sayısından dolayı sebebin bu olduğuna inanmıyorum, inanmak istemiyorum ya da.

Elbette aptallığından önünü göremeyen insan sayısı yok sayılamayacak kadar fazladır. Ama insanın rahat hareketlerinin asıl sebebi “umuttur”… İyi düşün iyi olsun felsefesi bizi istediğimiz çayırlarda gezme özgürlüğü tanıdı.

Sonrasına sonra bakarız, sen anı yaşa düşüncesiyle doğan yaşam algoritmaları bizi bir uçurum etrafında dans ettirir hale getiriyor. İyi de biz dans etmeyi biliyor muyuz? Uçurumun başı geniş ama biz acemi geliniz. Bize her yer dar… Bu darlığı hep son an algılıyoruz ve başlıyoruz kıvranmaya…

Algoritmaların çöküşü veya çökme ihtimali gözlere görününce suçlu arayışı çıkar… Oysa yargılamayız biz niçin ve neye güvenerek ördük kâğıttan umut duvarlarını. Yıkılır işte duvar. Rüzgârdan yıkılır, bir ateşin kıvılcımından yıkılır, bir damla suyun ağırlığıyla yıkılır işte bir şekilde…

Kalem ne için kırılır ona yüce Yaradan karar verir. Bizim o mahkemeye hangi sıfatla çıktığımızın önemi mühimdir.  Mübaşirin ismimizden önce kullandığı kelime tüm hayatı etkileyecektir. Hatta günümüzün katilleri gibi belki de yatacak toprak bulamayız…

Allah’a (c.c.) emanet olun…

e-mail : [email protected]