Değerli okurlar. Birkaç yazıdan oluşacak yazı dizisi öncesinde sabrınıza ve affınıza sığınarak bir hatırlatma yapmalıyım.

Türkiye ve dünya siyasetinde değişen paradigmaları, halkımızın “refleksini” doğru tahlil edebilmek için mecburen Cumhuriyetin kuruluş yıllarına gitmem gerekiyor.

Ülkemiz, kurulduğu 1923’ten 1945 yılına kadar CHP tek parti iktidarı tarafından yönetildi. Atatürk’ün ölümünden sonra CHP’nin başına geçen Millî Şef İsmet İnönü döneminde yapılan “açık oy/gizli tasnif” yöntemi demokrasimizin yüz karasıdır.

CHP döneminde ezanların -dipçik zoruyla- Türkçe okutulması, Kur’ân eğitiminin yasaklanması, camilerin depo, ahır, müze yapılması Türk Milleti'nde CHP’ye karşı tamiri mümkün olmayan güvensizliğe sebep oldu. Bu sebeple kurucu parti olan CHP, 1979 yılından bu yana tam 45 yıldır iktidara gelemiyor. CHP’nin Türk Milletine yaşattığı “travma” kurucu parti olmasına rağmen milletin sosyolojik değerlerine karşı savaş açmasında yatmaktadır.

CHP’nin tek parti iktidarıyla “içe kapatılan” ülkemizde yıllarca ezilip horlanan Anadolu halkı manevi değerlerine özlemle kimlik arayışına girmiş ve 1950 yılında “Yeter! Söz Milletindir” sloganıyla demokratik dönüşümü başlatmıştır.

Türkiye ilk defa merhum Adnan Menderes ile demokrasiyle tanıştı. Merhum Turgut Özal ile dünyaya açıldı. Recep Tayyip Erdoğan döneminde küresel sahneye çıktı.

Millet iradesinin tecelli ettiği üç sıçrama döneminin sembol liderlerinden Adnan Menderes asıldı. Turgut Özal’a TBMM’de suikast düzenlendi. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Marmaris’te öldürülmek istendi. FETÖ unsurları tarafından askeri darbe yapıldı. 251 şehit verildi. Gazi Meclis bombalandı. 

28 Şubat’ta Erbakan Hoca’yı deviren iradeye karşılık olarak Recep Tayyip Erdoğan Başkomutan sıfatıyla halkı sokağa davet ederek darbeyi önledi. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin vermiş olduğu destekle Türkiye parçalanmanın eşiğinden döndü.

Türk Milleti, demokrasi tarihinde eşi görülmemiş bir şekilde Recep Tayyip Erdoğan’ı kalben sevdi ve bağrına bastı.

Bugün Türkiye’yi bölgesinde oyun kurucu küresel aktör haline getiren sürecin fikirsel temelleri Necmeddin Erbakan’ın lideri olduğu Millî Görüş döneminde atılmıştır. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı siyaset sahnesine çıkaran itici güç yerli ve millî değerlere barışık siyasetin mimarı merhum Necmeddin Erbakan’ın idealidir.

Şüphesiz ki Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasetini başarılı ve özel kılan sebeplerin başında “sentez becerisi” yatmaktadır. Recep Tayyip Erdoğan, milletin travma geçiren hafızası üzerinden hareket ederek; Adnan Menderes, Turgut Özal ve Erbakan Hoca’nın ideallerini bünyesinde toplayan yeni bir siyasi söylem üretmiştir.

Erbakan Hoca’nın sistem karşısındaki açmazlarını ve kısıtlı imkânlarını iyi tahlil eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidarının ilk on yılında ülkenin alt yapı sorunlarını çözdü. İkinci on yılında sistem ve yapısal sorunları çözerek “Türkiye Yüzyılı”na kapı araladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milletin kalbine hançer gibi saplanan kamusal alandaki başörtüsü yasağını kaldırması, ordu ile milleti barıştırması/birleştirmesi, askeri teknoloji alanındaki hamleleri ve Ayasofya’yı tekrar cami olarak aslî hüviyetine kavuşturması milletin beklentisiydi.

Çanakkale savaşında can veren Anadolu evlatlarını yetiştiren Türk Milleti için her şey para/ekmek değildir. Asil milletimiz için bağımsızlık ve izzet, dünya nimetlerinden daha önemlidir.

Erbakan Hoca, siyaset hayatında hiçbir zaman tek başına iktidar olamadı. 1974 yılında Bülent Ecevit’in Başbakan olduğu CHP hükümetiyle sadece 10 ay süren koalisyon yapmak zorunda kaldı. Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında ülkemizde siyasi buhranlar yaşandı. 1977-1978 yılları arasında Erbakan Hoca’nın partisi MSP’nin ortak olduğu Milliyetçi Cephe Hükümetleri sadece üç ay ve altı ay sürdü.

(Devam edecek)