Halen sağ ve 90’ı aşkın yaşta olan Babamızın adı Ali Osman, yöre halkı ağzıyla “Alesman” dır.

            İki isminden ilkini, yani Ali’yi, ilk oğlu olan merhum  ağabeyimize, ikinci ismini de bize takmıştı. İki oğul yan yana geldiğimizde “Ali Osman” oluyor, iki oğul, bir babayı oluşturuyorduk. Üçüncü oğula da Ömer ismini vermiş, üç Halifeyi tamamlamış, Ebubekir eksik kalmıştı.

           Nüfus cüzdanında 1953 doğumlu görünüyordu, ama hala sağ olan ve 96 yaşında olan  validemiz, her ikimizin de Karakış ayında doğduğunu söylüyordu. Dolayısıyla O  1952, ben de 1954 Karakışın da dünyaya merhaba demiş, doğan her bebek gibi, çok mutlu olduğumuz anne  dünyasından ağlayarak yer küreye adım atmıştık. AĞLAYARAK BU DÜNYAYA GELMİŞ, YİNE AĞLAYARAK GİDECEKTİK!

           Babamız askere gidene kadar, yani 1950’nin başına kadar çiftçi bir ailenin ( ziraat ve hayvancılık yapan) çocuğuydu ve çiftçilikle uğraşıyordu.

           Mamak’ta askerliğini tamamladıktan sonra, ilçemizin birçok insanına iş ve ekmek kapısı olan Zonguldak’ta maden işletmesinde işe başlamış, 1963 yılında da, oradan Almanya’nın Hamburg kentine, bir gemi fabrikasına kaynakçı amele olmuş, 1974’de de iki ay süreyle bende Hamburg’a yanına gezi amaçlı gitmiş, iki ay süreyle Almanya’yı o tarihlerde görme ve inceleme imkanı bulmuştum. 1975’De de babamız yurtdışı gurbet hayatına son verip, köyüne dönmüştü.

            1974 Yılında Kıbrıs Barış Harekatı olmuş, İstanbul Davutpaşa’da asker olan ağabeyimizin vatani vazifesini yaptığı birliğinin Yonan sınırına gönderildiğini duyunca, babamız izine ayrılarak, Almanya’dan onunla birlikte İstanbul’a dönmüş, vazife yaptığı birliğin Edirne-İpsala’ da, Meriç nehri yakınlarına konuşlandırıldığını öğrenmiş, babam, İpsala’ya gidip Onu bulmamı ve durumunu görüp dönmemi istemişti.

           Babamı İstanbul’da bırakıp Edirne- İpsala’ya gitmiş, sora sora, tank ve top gibi tüm silahların üzerleri ağaç dallarıyla kapatılmış, kamufle olmuş vaziyet de arazideki yerlerini bulmuş, son derece moralli, Yunanistan’a vurma ve girme aşkıyla yanıp tutuştuğunu görmüş, bir akşam da sınır köyünde muhtarın evinde misafir kalarak İstanbul’a dönmüş ve babama iyi haberlerini getirerek moralini düzeltmiş, endişelerini gidermiştim.

          1988 Yılında bendeniz Çankırı ilimiz de Köy Hizmetleri teşkilatında çalışırken, doğum yeri ilçemizde o tarihlerde asayişin iyi olmaması ve işsizliğin yaygın olması nedeniyle, ağabeyimize  iş arayışına girmiş, defalarca Çankırı, Zonguldak ve Ankara’da görüşmeler yapmış, nihayet, hep hayırla yad edip dua ettiğim, o zaman Yem Sanayi Genel müdürü, emekli olduktan sonra da birkaç dönem Nevşehir Belediye başkanlığı yapmış, çok değerli bir insan olan Yalçın Demir’le görüşerek, Çaycuma Yem fabrikasında güvenlik görevlisi olarak işe başlamış, 25 senesini bu güzel ilçemizde tamamlayarak emekli olmuş, 2013 Yılında üç kardeş Sakarya da toplanarak hep beraber kısa bir umre ziyareti de yapmış ve yaklaşık 5-6 sene önce köyüne dönmüştü. Çok sevdiği iki evladı yeğenlerimiz Ragıp ve Refik’i Bozüyük’te, Hülya’yı da İstanbul’da ve üçünden de torunlarını arkada bırakarak.

            Her zaman kendisine ve yeğenlerimize,  kardeşim Ömer ile birlikte hayat boyu hep destek vermiş,  çocuklarının  hepsini evlendirmiş, iş sahibi yapmış, ondan sonra köyüne dönerek, ilçe merkezine en yakın, neredeyse çarşı ile birleşmiş, hepimizin doğduğu dede ev ve arazisini, en büyük evlat olarak  babamız ona vermiş, eski evi onarıp genişleterek, çevresini de ihya ederek düzeni oturtmuş, birkaç inek ve üç keçi ile, ziraat ve hayvancılığın çok gerilediği bir zamanda bu işe başlamış, küçük çapta da olsa Türkiye tarım ve hayvancılığına, ekonomisine katkı koymaya başlamıştı.

             Tam böyle bir zamanda, emekli olup, işlerini yoluna koyup dinleneceği ve biraz olsun kendine zaman ayıracağı bir dönem de amansız hastalığa yakalandı. Beyin ameliyatından sonra ışın tedavisi gördü ve hastalığının ortaya çıkmasından itibaren  3-4 aylık bir sürede hayata gözlerini yumdu.

             Son derece sağlıklı görünüyor, benden büyük olmasına rağmen daha diri, canlı ve zinde idi. Elinden birçok iş geliyor, her türlü işe koşuyor, çok çalışıyor, hareketli bir hayat sürüyor, hastalanacağını ve hayata veda edeceğini aklından bile geçirmiyor, hayatı seviyordu.

             Dar ve tez canlı, düşünceli, biraz  asabi, çok gülmeyen-gülemeyen,  özde temiz, açık sözlü, dobra, kibirsiz, sade, mütevazi, sanatkar  ve her şeye, çilelere  rağmen hayata bağlı bir insandı. Uzak olsak bile varlığı, zaman zaman keçileriyle malikanemize doğru gelmesi, dede evini ve arazisini açık ve şen tutması bize moral oluyor, güç veriyordu. Amcamız ve ablamız  hiç olmadı, artık ağabeyimiz de olmayacak.

            Artık keçilerinin çıngırak sesleri bizim eve doğru gelmeyecek, çıngıraklarla beraber “O geliyor” demeyecek, diyemeyeceğiz.

            Tüm yeni doğanlar gibi ağlayarak geldiği bu aleme, sıkıntılı yıllar ve en sonunda da çok sıkıntılı aylar geçirerek, yine ağlayarak ve hepimizi ağlatarak, en çok da asra yakın yaşlarıyla, cenazesini görmeye bile tahammül edemeyen ebeveynleri ağlatarak ebediyete göç etti. 67 Yıllık ömrünü bu fani alemin mücadelesi ile geçirerek 10 Kasım günü öğle vakitlerinde ebedi hayata terhis oldu. Çok genç yaşta, yine aynı amansız hastalıktan 36 yaşında ebediyete göç eden en küçüğümüz Ayşe ile Bilecik- Bayırköy civarında geçirdiği tırafik kazasında çok genç yaşta ( 26 )vefat eden oğlu Mehmet’in yanına,  ikisinin arasına, Tonya -Şankarlı kabristanlığındaki  ebedi  istirahatgahına, bir daha dünyaya gözünü açmamak, bakmamak üzere ve bir daha kendisini göremeyecek şekilde, arkada gözü yaşlı, çok yaşlı anne ve babamızı, eşi ve çocuklarını, hep beraber olduğu kardeş ve dostlarını bırakarak yerleşti. İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun. MUHAKAK Kİ O'NDAN GELDİK, O’NA AİTİZ VE O’NA DÖNECEĞİZ.

            Terhisi hayırlı, yolculuğu kolay, daimi ikameti Cennet olsun, Mevla rahmet, merhamet ve mağfiretiyle muamele eylesin inşallah.

            Abimizin vefatı üzerine cenaze namazına iştirak ederek, babamızın, abimizin ve bizim malikanemize gelerek, üç gün süreyle okunan Kur'an'lara katılarak, telefonla arayarak ve sosyal basın yoluyla bize ulaşarak, bizleri yalnız bırakmayan, taziyelerini ve hayır dualarını ileten tüm komşularımıza, muhtarımıza, mahalle ve ilçedeki dostlarımıza, belediye başkanına, Ak Parti İlçe başkanı ve SP İl başkanı ve yönetimine, AGD’ den katılan kardeşlerimize, Tırabzon B.Şehir belediyesinden katılan mesai arkadaşlarımıza, Sakarya’dan ve muhtelif illerimizden arayan dost ve yakınlarımıza, isimlerini yer darlığı nedeniyle zikredemediğimiz tüm dost ve kardeşlerimize kalbi teşekkürlerimizi arzediyor, hepsini gönülden kucaklıyor, Mevla'mızın tümünden razı olmasını niyaz ediyoruz.