Ne yapacağını bilemez bir halde, yatağından doğruldu ve ağlamaya başladı. Göz yaşları toprağa düşen katreler gibi avuçlarına dökülüyordu.
En son ne zaman göz yaşı döktüğünü ihtiyarlıktan bozulmaya yüz tutmuş buğulu gözleri bile hatırlamıyordu.
Titreyen bedeni ve deli gibi çarpan kalbi daha fazla dayanamadı, oracıkta  kendinden geçti.
Bilinci açıldığında  gördüğü rüyanın etkisi ile bir sevinç hüzmesi kapladı her yanını.
Onu, en sevgiliyi, Habibullah' ı görmüş ve  Nebilerin Sultanı, Paşanın yorgun dimağının garip  sahnesine tüm asaleti ve heybeti ile  iştirak etmişti.
Kulağına eğilip, '' Sakın burayı, bu güzel şehri, Mekke' nin kan kardeşini, emanetimi teslim etme'' diyordu, Peygamber Azimüşşan.
Bu öyle bir rüyaydı ki, kainattaki hiç bir kuvvet onu alt edemezdi. Emir büyük yerden, ötelerden gelmişti. 
Ve gayb aleminde söz verdi Fahreddin Paşa, Nebiye; ne olursa olsun teslim etmeyeceğim bu şehri diye!
Zaman çölde yavaş akarmış, hele bir de etrafınız dört bir yandan aç müfrezeler ve bedevi çeteler tarafından sarılmışsa, dakikalar daha da yavaşlar hatta durma noktasına gelirmiş...
Direnç kırılmıştı, herkes teslim olmanın hesaplarını yapıyordu, bu yorucu ve yıpratıcı oyun bitmeliydi artık... 
Komutanlar kendi aralarında istişare ediyor; İstanbul Hükümeti' nden  gelen teslim olun emrini nasıl uygulayacaklarını tartışıyorlardı.
Ortak düşünce, müdafaaya daha fazla devam edilemezdi, asker dayansa bile  şehir  halkı açlıktan ve hastalıktan  ölecekti.
Lakin Paşa, ne olursa olsun ölsem de  teslim olmam diyor, daha da ileri giderek; Peygamber kabrini, şehir ile beraber havaya uçururum tehditinde bulunuyordu.
Bu inanç ve kararlılık, Paşanın subaylarından biri  olan  mülazim İdris Sabih Gezmen' i o kadar derinden etkilemişti ki; Osmanlı subayının ağzından birden  şu dizeler tarihe dökülüvermişti:
'' Yapamaz Ertuğrul evladı sensiz. 
Can verir Canan' ı (SAV) veremez Türkler
Ebedi hadimü'l Haremeyniniz
Ölsek de Ravzanı ruhumuz bekler. ''
Medine Müdafii Fahreddin Paşa, bir taraftan da ihtiyatı elden bırakmayıp; Ravza-i Mutaharra'da bulunan kutsal ve nadide emanetleri, işgalciler tarafından talan edilebilir korkusu ile şehirden çıkarttırıp, Payitahtta göndertmişti.
Hatta bir sabah namazını mahiyeti ile beraber Mescid-i Nebevi' de kılmış, Peygamber Efendimiz' in mübarek kabrine dönerek, '' Seni bırakmayacağız Ya Resulullah! '' nidası ile rüyasında yapılan akdi tekrar yinelemişti.
Fahreddin Paşa, Medine Müdafaası ile dünya harp tarihine adını altın harfler ile yazdırmış, düşmanları tarafından bile, adından övgü ve ihtiyatla bahsettirmiş bir asker  olarak; tarihteki o nadide yerini iftiharla almıştır.
Filhakika, Fahreddin Paşa teslim olmadı, o şanlı direnişini devam ettirdi. 
Kanının son damlası toprağa düşene, kursağında ki şehadet nefesi sönene kadar savaşacağına söz vermişti.
Ama olmadı, müdafaa başarısız oldu... 
Eğer Medine savunması sonlandırılmazsa İngilizler Mondros Mütarekesi gereğince İstanbul' u  işgal edebilirlerdi. Bu  ihtimal karşısında  daha fazla direnemeyen  Fahreddin Paşa, onurla bağlı olduğu Devleti' in istikbalini düşünerek; komutanlarının da baskısı ile gözü yaşlı bir şekilde  Medine direnişini  sonlandırdı. 
Medine bir ipek bir tül gibi kayıp gitmişti Paşanın ellerinden...
Kalbi hicranla dolmuş, teslim olma acziyeti karşısında dili lal olmuştu adeta... 
Medine Müdafii Ömer  Fahreddin Türkkan Paşa, huzur bulduğu, dünyadan tamamı ile soyutlanıp, farklı alemlere/ukbaya  aktığı sevgili Nebisinin   istirahatgahında son bir defa  huzura çıkmış, vecd halindeki bir maşuk gibi göz yaşları içerisinde   kılıcını Allah Rasülü' ne emanet etmiş ve İstanbul  Hükümeti' nden  gelen kesin emir gereğince, kendi askerleri tarafından tutuklanarak, isyancı bedevilere teslim edilmiştir. 
Ve  o mübarek direniş böylelikle bitirilmiştir.
Hemen akabinde Şerif Abdullah, 13 Ocak 1919 tarihinde Medine'yi teslim almış, Peygamber emaneti olan bu kadim şehir,  son türbedarı olan  Osmanoğulları'nın elinden tamamen çıkmıştır. 
Fahreddin Paşa esir statüsünde önce Mısır' a, oradan da Malta' ya sürgüne gönderilmiştir. 
İtilaf Devletleri tarafından kurulan Divan-ı Harp Mahkemesi tarafından ölüme mahkum edilmesine rağmen, bu acımasız ve yanlı  karar, Ankara Hükümeti'nin gayreti ile  uygulanmamıştır.
Enver Paşa ile bir müddet Moskova' da bulunmuş, daha sonra Türkiye' ye gelerek milli mücadeleye bilfiil destek olmuştur. 
İlerleyen yıllarda,  Afganistan' da büyükelçi/sefir olarak görev yapan Ömer Fahreddin Türkkan Paşa, tümgeneral olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'nden  emekliye ayrılarak; askerlik görevini şerefle noktalamıştır. 
22 Kasım 1948 yılında ise ebediyete intikal ederek, vasiyeti mucibince İstanbul Rumeli Hisarı' nda yer alan Aşiyan Mezarlığı'na defnedilmiştir.
Ruhun Şad Olsun Medine Müdafii... Ruhun nurla dolsun Peygamber aşığı... Ruhun arşa yükselsin Ravza-i Mutahhara'nın son türbedarı...