Bir zulme engel olamıyorsanız onu herkese duyurun.
Hz. Ali


Kalbim, Arakan'daki Müslüman kardeşlerim için hızla ve hüzünle çarpıyor.  Şiddetin dili hep aynı. Tarih bunu belgeliyor. "Anne Frank'in Hatıra Defteri" kitabı,  2.Dünya Savaşı'nda Yahudi soykırımı sırasında 12 yaşındaki küçük bir kızın yaşadığı, büyük olayların anlatıldığı bir günlüktür. Anne Frank diyor ki:" Sevgi, sevgi nedir? Sanıyorum sevgi sözcüklere sığmayan bir şey. Sevgi, birini anlamak, onun varlığından mutlu olmak. Mutlulukları, mutsuzlukları onunla paylaşmak…"

Sinan Akyüz'ün "İncir Kuşları" romanı  da Bosnak katliamını anlatır. Anlatılanlar tamamen gerçektir. Olaylar, dünya güzeli bir Boşnak kızı olan Suada'nın ağzından anlatılır. Henüz 18 yaşındadır ve der ki: "Boşnak halkı olarak savaşta ölenlerimizin arkasından ağlamıyorduk. Savaş buydu demek ki! Anormal olan şeyleri nasıl da normalmiş gibi görmeye başlamıştık. "

Çocukların ve gençlerin anlayamadığı bu nefretin dilini anlamak için tarihe bir bakmak yetiyor. Yıl 1994. Yer Ruanda. Afrika'da aynı ırktan insanları, Hutu ve Tutsi diye ayrı bir ırkmış gibi çağırdıkları yıllar... Radyolardan Hutulara hitaben, Tutsileri kastederek çağrı yapılıyor. "Öldürün böcekleri!" Çünkü katliam yapmak için vicdanların susması gerek. Çünkü insan değil ama böcek öldürmek kolay. Sonuçta bir ay içinde 800.000 Tutsi, çoluk çocuk vahşice öldürülüyor. İnsanlık ölüyor.

Tarih 11 Temmuz 1995. Yer Srebzenitsa. Sırp askerleri, Boşnakları sözde tarihteki bir savaşın intikamı için katlediyor. 3 günde 8372 Boşnak vahşice öldürülüyor. Yaptıklarından değil, yaptıklarının duyulmasından endişe ettikleri için öldürdükleri insanları,  bilinmeyen yerlerde toplu olarak gömüyorlar. Ölü bedenlerin bulunduğu yerde farklı bir bitki örtüsü oluşuyor. Bu bitki örtüsü, MAVİ KELEBEKLERİ çekiyor. Seneler sonra aranan yakınlar, işte bu mavi kelebekler sayesinde ve gözyaşları ile bulunuyor.

Vaktiyle Patrick Swayze'nin oynadığı meşhur "Hayalet" filminde olduğu gibi öldüklerinde bu zalimleri, karanlık gölgeler alıp götürecek,  biliyorum. Zira Sırp kasaplarından Slobodan Milaşeviç, savaş sonrası hücresinde yargılanmayı beklerken kulağına sesler geldiğini söylüyor. Çünkü gölgeler yaklaşıyor.  Bugün Arakan'da kötü ve zalim bir Budist rahip aynı dili kullanıyor. "Yılan tehlikelidir. Müslümanlar, yılandır." Çünkü insanı değil ama yılanı öldürmek kolay. Vicdanlar susuyor, katliam başlıyor. İnsanlık ölüyor. Tarih değil zulüm tekrarlanıyor. Vee  yine başka  filmden bir kare geliyor gözümün önüne. "Yeşil Yol" filminde Allah'ın meleği olan siyahi dev adam hüngür hüngür ağlıyor: "Dünyadaki bütün kötülükleri hissediyorum. Hepsi kalbime batıyor. ARTIK DAYANAMIYORUM."