Tapınak; İçinde ibadet edilen, tapınılan yapı, mabet, ibadethane, ibadetgâh.  Tapınak deyince illa ki büyük ve görkemli bir yapı akla gelmemelidir. Kiminin tapınağı kalemi, kiminin ki forması, kiminin ki ise makam koltuğudur. Tapınaklar çeşit çeşittir. Her insan tapınağını bir kontrol etsin.

            İnsanların yanlışa tapması, kendi nefsine tapmasıdır. Günümüz insanı “hevasına” tapmanın ne olduğunu bilmeyince, oturduğu koltuğu kendine mabed edinmektedir. Bu görkemli mabedin hem önderi, hem davetçisi ve hem de cemaati bizzat kendisidir.

Hayat mücadelesi koltuk cihadıdır. Sahip olduğu koltukla yetinmez, koltukları merdiven gibi bir bir yükselmek için basamak olarak kullanır. O koltuğundan ayrılırken siz üzülürken, o ise bir üst basamak olan koltuğuna çıktığı için sevinmektedir. Sizin ayrılık gözyaşınız, onda sevinç gözyaşı olarak tezahür eder.

Koltukların önünde ki masaların üstü kimi dolu, kimi ise boş olarak çeşitli mesajlar vermektedir. Makam masaları aslında sizinle onun arasındaki mesafe ve kudretin simgesidir. Cami cemaatinin önünde duran imam ile cemaat arasında mesafe farkı olsa bile, arada bir masa yoktur. O masa bilgeliği ve kudreti ifade ederken, koltuk ise sadece benlik “ heva ve havasını” döne döne karşısındakinin beynine bir cıvata gibi saplamaktadır.

Koltuğun meşruiyeti ister hak, ister halk olsun, zamanla oranın egemenliği nefis putunun istilasına uğramaktadır. O koltuk âdete Hacerul Esvedi istilam edercesine, selamlayanları oldukça etrafında ki kulları daima bulunmaktadır.

Makam koltuğunu bir emanet olarak göremeyenler, onun için yaşamayı gaye haline getirirler. Buda şirke sebep olacak kadar batıl yollara düşmektir. Bu koltuk illa ki amir ve memur arasında değil, aile içinde, ticarette, sporda, sohbette velhasıl insanın olduğu her yerde gizli bir koltuk savaşı vardır.

Kendini kulluk minderine oturtmayanlar, seccadesiyle sarmaş dolaş olmayanlar, “müdürüm, başkanım, hocam, patron, efendi vs.“ unvanlarla ilahi bir çağrı olan ezan gibi kendilerini kutsamaktadırlar. Günde ezan beş kez okunsa da kendileri onlarca kez unvanlarının esiri ve muhibbi olmaktadırlar. Başkanım, müdürüm vs. ifadeleri cenazelerde ki “er kişi” sözcüğünü unutturmamalıdır. Hangi rütbe olursa olsun son unvan “er kişidir”.

GİYOM TELL
İsviçre’yi İmparator I. Albert adına yöneten Vali Gessler, düklük şapkasını Altdrof meydanında bir direğe astırır ve gelen herkesin bu şapkaya selam vermesini emreder. Tell, Gessler’ın şapkasını selamlamadığı için tutuklanır. Tell’in okçuluktaki ününden haberdar olan Vali, Tell’in oğlunun başına konulacak bir elmayı okla vuramaması halinde ikisini de idama çarptıracağını söyler.
Tell, bu güç işi başarır ve oğlunu yaralamadan başının üstündeki elmayı ikiye böler. Fakat atışı yapmadan önce eline iki ok aldığını gören dük, bunun sebebini sorunca, Tell, ikinci oku oğlunun ölmesi halinde dükü öldürmek için kullanacağını söyler. Bunun üzerine, dük tarafından hapse mahkûm edilir ve bir kaleye gönderilir. Gemi ile nakledilirken çıkan bir fırtınadan istifade ederek kaçar ve Gessler’i bir okla öldürür.