Yetişme tarzım, fıtratım veya eğitimim sebebiyle hiçbir grubun sorgusuz ve sualsiz taraftarı olamadım. Ölesiye yandaş ve yoldaş olmak çok doğru gelmedi bana. Aklı ve tefekkürü inkar ederek yapılan yolculuk daima hüsrandır. Hiçbir kurumu da kutsallaştırıp aidiyet hissedemedim. İblis bile olsa doğru söylediğinde kabul ettim. ( Ayetel kürsinin fazileti üzerine… Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:– “Bak hele! Kendisi yalancı olduğu hâlde bu sefer (şeytan) sana doğruyu söylemiş. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun, ey Ebû Hüreyre?” dedi. Ben:–Hayır, bilmiyorum, dedim. Resûl-i Ekrem:– “O şeytandır!..” buyurdular. (Buhârî, Vekâlet 10, Fezâilü’l-Kur’ân 10, Bed’ü’l-halk 11)
Yalancının da bazen doğru söyleme hakkı vardır. Hatta fasığın haberini araştırın dendi de reddedin denmedi ayeti kerimede. Ola ki doğru konuşmuş olur. Kişinin Müslüman olması hep doğru söylediği anlamına gelmediği gibi, her içtihadında faydalı sonuç verme garantisi yoktur. Ülkemizde tevhid ehli Müslüman olmak ciddi bir meseledir. Hele de din görevlisi olup hizmet etmek zorun zorudur.
Faizin serbest, zinanın serbest, kumar oyunlarının serbest, içkinin serbest velhasıl şirk başta olmak üzere büyük günahların serbest olduğu günümüzde din hizmeti yapmak, batan gemiyi kaşıkla boşaltmaya benziyor. Ülke siyaseti ve jeopolitik durumu sebebiyle daima bir gerginlik hali mevcuttur. Doğuştan hasta olan doktrin ve rejim sebebiyle tedavi asla olamamaktadır. Bazen sadece ağrı acısı durdurulmaktadır.  Ülkem insanının manevi ağrı eşiği ise çok farklıdır. Kimi çok duyarsız ve kimi de çok duyarlıdır. 
Ülke gerçeklerinden ilgisiz olmak dinin özüne terstir. Fakat gerçekleri düzeltecek argümanlarda çok sağlıklı değildir. Ülkemiz insan şahsiyetini zedelemektedir. Örnek olarak ; “Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi, aşağıladı). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.” Zuhruf, 54. Günümüz siyasi ve idari yapısı insanı ezip, şahsiyetini küçümsemektedir. Mobbing denilen baskı uygulaması sadece idarecilerde değil, düzen ve sistem tarafından da uygulanmaktadır.
Siyasi ve idare konumunda olanlar mağlubiyetten haz almazlar. Fakat kaçınılmaz son daima yaklaştıkça suçlu ararlar. Halbuki Uhud savaşında ki 70 şehid verişin sorgulanmasına cevap olarak şu ayet inmiştir. “Böyle iken size hasımlarınızın başına iki mislini getirdiğiniz bir musibet isabet ediverince bu nereden mi dediniz? Deki o kendi tarafınızdan çünkü Allah her şey'e kadir.” Âl-i imran, 165
Mağlubiyet yaratanın zafiyetinden değil, bizim zilletimizdendir. Kavramlar çok konuşuldukça, mana ve mefhumu zedelenmektedir.  Maalesef birçok konu aklıselim ile ele alınmıyor. Sadece günü kurtarmak ve ümit bahşetmekle geçiliyor. Yaşadığımız bir asırlık tecrübe göstermektedir ki mağlubiyet daima bizim suçumuz sebebiyledir.
İyilikleri de kendinden bilmek ayrı suçtur. Ayeti kerime bizi uyarıyor. “Sana güzellikten her ne ererse bil ki Allah’tandır, kötülükten de başına her ne gelirse anla ki sendendir, biz seni insanlara bir Resul olarak gönderdik, şahid ise Allah yeter.” Nisa, 79