Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz’daki darbe kalkışması sonrası hükümetin OHAL kapsamındaki mücadelesi amansız bir şekilde devam ediyor…

O kadar amansız bir mücadele ki bu, birçok mağduriyeti de beraberinde getiriyor…

Elif’i görse mertek sanacak insanlar FETÖ’den gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, işten atılıyor, alınıp bırakılıyor, vesaire…

Birtakım güç odakları tarafından FETÖ yaftası insanların kafasında Demokles’in kılıcı gibi sallandırılıyor…

Gazetemize gelen, muhalefet partilerine giden, faks çeken, mail atan, telefonla derdini anlatmaya çalışan o kadar çok insan var ki…

Hükümet kanadını dinliyorsun, “Yahu kardeşim görmediniz mi başımıza gelen hadiseyi? Görmediniz mi ne kadar sinsice kendilerini gizlediklerini” diyorlar; hak veriyorsun…

Mağdurları dinliyorsun, “Çocuğumu okula gönderdim sadece, vakt-i zamanında Bank Asya’da param vardı o kadar, zamanında AK Partililerin yaptıkları ne olacak peki” diyorlar; onlara da hak veriyorsun…

Hükümetin “Şayet darbe başarılı olsaydı FETÖ bizim gözümüzün yaşına bakar mıydı” çıkışı var bir de…

Vallahi doğru…

Muhalefetin “Fırsattan istifade ne kadar muhalif varsa ayıklıyorlar” çıkışına ne demeli peki…

Uygulamalara bakınca, bu da doğru…

İşin özü hepimiz mağduruz memleket olarak…

Geçmişte de mağdurduk, şimdi de mağduruz…

Başımıza ne zaman, neyin geleceği belli değil…

Muktedirler bir şekilde sıyrılıyor işin içinden, olan hep gariban halka oluyor…

Rabbim encamımızı hayra tebdil eylesin…

MEMLEKET HASRETİ

1996 senesiydi…

Babam vefat etmişti…

Birkaç ay sonra, biraz da moral olsun diye annemle birlikte İsviçre üzerinden Avusturya’ya, orada yaşayan ablamın yanına gitmeye karar verdik…

İlk ve son yurt dışı ziyaretim budur…

Alp Dağları’nın kıyısında, İsviçre-Avusturya sınırında şirin mi şirin bir dağ köyüydü gittiğim yer…

Her taraf yemyeşil, gürül gürül akan sular ve muazzam bir hava vardı…

En az 1 ay kalırız diye hesap edip 3 aylık turist vizesi almıştık…

Allah sizi inandırsın 10 gün zor dayandık…

Tamam, doğa harikası falan, her şey güzel de bir yere kadar…

İnsan özlüyor memleketini…

Memleket havasını, memleket insanını, memleketteki günlük yaşantısını…

İstanbul havalimanına indiğimizde harbi harbi toprağı öpesimiz geldi…

O yüzden siz bakmayın FETÖ’cülerin yurt dışına kaçışlarına, orada hayat kurmalarına, lüks içinde yaşamalarına…

Cayır cayır yanıyorlar, memleket hasreti ile kavruluyorlar…

Sadece kendilerine değil, çoluk çocuğa da bu ıstırabı yaşatıyorlar…

Bu memlekette gadre uğramış, zulüm görmüş nice ilim, bilim ve fikir insanı kaçmak yerine bu memleketin hapishanelerinde yatmayı yeğlediler…

Memleket kokusunu soluyalım da ne olursa olsun dediler…

Her kim ki bir şekilde yolu yurt dışına düşmüş olsun, bir şekilde geri dönmeyi, ölecekse de burada ölmeyi istedi…

Biliyorum, o hainler buraya gelip hesap vermeden hiçbirimizin öfkesi dinmeyecek, içimiz soğumayacak…

Lakin vatandan uzak kalışın da ne menem bir şey olduğunu bilin istedim…

LİYAKAT Mİ DEDİN?

İşin ehline verilmeyişinin ceremesini çektik…

Yok alnı secdeye değiyor, yok bizim partinin has adamı, yok falancanın tanıdığı, yok benim senelerdir yanımda gibi bahanelerle işe yerleştirildi insanlar…

Beceriksizliği her halinden belli insanların yönetiminde zaman kaybettik, güç kaybettik, itibar kaybettik…

Enerjimiz, motivasyonumuz, heyecanımız kayboldu…

Neredeyse memleketi dahi kaybediyorduk…

Peki, ne olacak bundan sonra?

Olup bitenden ders alınacak mı dersiniz?

Hiç sanmıyorum…

Yine onların yakınları ve tanıdıkları işe yerleştirilecek…

Diplomalar, meziyetler, CV’ler hiçbir önem taşımayacak…

Yine ahbap çavuş ilişkisiyle doldurulacak devlet kadroları…

“Huyum kurusun” diyen akrep misali, aynı plağı döndürecekler…

Bu kafa değişmediği müddetçe her türlü bela müstahak bize!

TÜKENMİŞLİK SENDROMU

Bir dizi oyuncusu sayesinde öğrendik hastalığın varlığını…

Yaygın olarak insanların yüz yüze çalıştığı mesleklerde, bireylerin duygusal yönden kendilerini tükenmiş hissetmeleri, işleri gereği karşılaştıkları insanlara karşı duyarsızlaşmaları ve kişisel başarı duygularında azalma şeklinde tarif ediliyor…

İşte bu hastalığa yakalandım ben de…

O yüzden yazmıyordum uzun bir süredir…

İyileştim mi; hayır!

Daha mı iyiyim; hayır!

Bir değişiklik mi var; hayır!

Zor bela bir şeyler yapmaya uğraşıyoruz işte…

Gittiği yere kadar…

SEVDİĞİM DEYİMLER

Kurunun yanında yaş yanmamak…

At izi, it izine karışmamak…

Sapla samanı birbirinden ayırmak…