Mesleğe yaklaşık 20 sene önce Yeni Sakarya gazetesinde başladım…

Bıyıkları terlememiş genç bir çocuktum işe başladığımda…

Bu gazetede muhabirlik, düzeltmenlik, editörlük, köşe yazarlığı, haber müdürlüğü, genel yayın koordinatörlüğü ve nihayet genel yayın yönetmenliği görevlerinde bulundum…

Bir tek matbaaya inip gazeteyi basmadığım kaldı…

Sayısız habere, sayısız röportaja imza attım…

Sayısız köşe yazısı kaleme aldım…

Sayısız sayfa hazırladım…

Bu şehirde azıcık bir itibar, bir isim, bir şöhret kazandıysam hepsi Yeni Sakarya gazetesi sayesindedir…

Ne yapsam da bu gazeteye borcumu ödeyemem…

Yeni Sakarya; tirajına, şusuna busuna bakmaksızın, şeksiz şüphesiz bu şehrin en iyi, en itibarlı ve de en temiz gazetesidir…

Bu itibarla rahmetli büyüğümüz Hasan Uyar’ı da rahmet ve minnetle anıyorum…

Mekânı cennet olsun…

Yine kıymetli büyüklerim Zeki Aydıntepe Ağbi’nin, Melih Uyar Ağbi’nin, Arda Aydıntepe Ağbi’nin ve bugüne kadar teşrik-i mesaide bulunduğum tüm çalışma arkadaşlarımın üzerimde emeği büyüktür…

Allah hepsinden razı olsun…

***

Zaman zaman sıkılsam da, zaman zaman bunalıp daralsam da bu mesleği hep aşkla yaptım…

Çok kereler ayrılasım geldi ama bir türlü bırakamadım…

Önüme birçok fırsatlar çıktı…

Siyasilerden, işadamlarından, değişik kurum ve kuruluşlardan farklı farklı teklifler aldım…

Ya ben istemedim, ya da nasip olmadı; hep direklerden döndüm…

Dönüp dolaşıp kendimi hep Soğanpazarı Uyar Han’daki ofisimizde, bilgisayarımın başında buldum…

Gece uykumdan uyanıp yazı yazdığım da oldu…

Şu meseleyi nasıl ele alsam diye düşünüp uykusuz kaldığım gecelerim de…

Hep en iyisini, en güzelini, en doğrusunu yazmaya gayret ettim…

Ucu nereye varırsa varsın, bedeli ne olursa olsun hakikati dillendirmeye çalıştım…

Bunu ne kadar başardım bilmiyorum ama hiçbir zaman art niyet taşımadım…

Kimseyi düşman görmedim…

Kimseyi üzmeyi, kırmayı, incitmeyi istemedim…

Yeri gelip eleştirdiğim insanları, yeri geldiğinde övmesini de bildim…

İktidarın lehinde yazdığımda bana “yandaş” dediler…

Muhalefet yaptığımda “Bu zaten solcu” damgasını vurdular…

Eleştirince düşman, övünce yalaka oldum…

Bir denge tutturup ortadan gidince,  “Bunun yaptığı ne şiş yansın ne kebap” dediler…

Sessiz kalıp hiçbir şey yazmadığım dönemlerde de, “Yazmaya korktuğum” söylendi…

Ne yapsam, ne etsem de art niyetli insanlara yaranamadım…

Çok büyük bir gelir de elde edemedim bu meslekte…

Hal böyle iken asla ailemin ve gazetemin başını öne eğdirecek işlere tevessül etmedim…

Kimsenin tetikçiliğini yapmadım!

Allah ömür verir de kızım benden çok yaşarsa, “Senin baban güzel adamdı” desinler diye bu işi hep dürüst, ahlaklı ve düzgün bir şekilde yapmaya çalıştım…

Şayet bunu başarabildiysem kızıma bundan daha büyük bir servet bırakamam sanırım…

***

Hiç unutmuyorum…

Gazetede yönetici pozisyonuna geldiğimde, hemen birkaç sokak ötemizdeki dergiye koşarak ilk rahmetli Hüseyin Ağbi’ye (Selim Gündüzalp) vermiştim müjdeli haberi…

Ne dese beğenirsiniz…

“Hiç sevinmedim! Artık o gazetede çıkan her haberde, yazılan her yazıda, basılan her fotoğrafta senin de mesuliyetin var. Allah yardımcın olsun” dedi bana…

Adeta dondum kaldım!

Gel zaman git zaman birçok yazı ve haberimi de eleştirdi durdu…

Bilhassa siyaset yazmamamı öğütledi bana hep…

En sonunda dayanamayıp, “Başka bir iş yapamaz mısın?” demeye başladı…

Nasihatlerini dinleyip boynu bükük ve dersini almış bir şekilde ayrılsam da yanından, her seferinde aynı tuzağa düştüm…

Şöhretin tuzağına…

İnsanlar, “Herkes seni okuyor, herkes seni konuşuyor, herkes seni takip ediyor” dedikçe ha babam yazmaya koyuldum…

İnsanların zaman zaman aşırıya varan ilgisi ve tepkisi neticesinde işime daha da sıkı sarıldım…

Bu meslekten bir türlü kopmadım, kopamadım!

***

Hüseyin Ağbi’yi edebiyete uğurlayalı 5 sene oldu…

Bugün onun vefatının seneyi devriyesi…

Tevafuka bakın ki bugün benim de bu gazetede, bu meslekte son günüm…

Yıllar sonra da olsa tavsiyene uyuyor ve içim kanayarak da olsa gazeteciliği noktalıyorum Hüseyin Ağbi…

Çekiliyorum izzet-i ikbal ile bab-ı hükümetten…

Kusurum oldu ise affola!