Yaratılan her şey bir kurala göre işler ve hayat bulur. Adına ister evren, ister doğa veya kâinat deyin her şey bir kurala (takdire) göre yaratılmış ve hayat sürmektedir. Bu kurallar iradi midir yoksa icbari midir? En önemli soru budur. Bu sorunun cevabı zor olmakla beraber, yaratılıştan ve iradeden gelen kurallar vardır.

Asıl mesele kurallı bir yaşayışı kabul edip etmeyişimizdir. Hayatın imtihan olduğunun düşündüğümüzde kuralların uygulayıcısı insan, büyük seçimle karşı karşıyadır. Bir anlamıyla kâmil insan, kurallı yaşamayı kabullenen ve bundan memnun olan varlıktır.

Ormanda ki veya okyanusta ki canlıların dahi bir kural dâhilinde yaşadığını biliriz. Bazı hayvan veya canlılara “evcil” denmesi de bu kuralları kolaylıkla kabullenip uygulamaları sebebiyledir. Maalesef nice insanlar vardır evcil olma şerefini terk ederek, vahşiliği seçmektedirler. “Bunu hayvan dahi yapmaz” dediğimiz nice davranışlar vardır. Bu hayvanı küçümsemek değildir. İnsanın şerefini kendi iradesiyle ihmal veya inkâr etmesidir. Bu durumu seçen için “Ondan da aşağı” ilahi ifadesi bize öğretilmiştir.

En çok kural şehirde midir yoksa köylerde midir? Takdir ederseniz nüfusun çok olduğu yerlerde kurallar da çoğalmaktadır. Birçok kural ihtiyaç sebebiyle ortaya çıkmıştır. Yeni açılan yüksek öğrenci yurdu öğrencilerine şöyle hitap etmiştim. “Değerli öğrenciler yurdumuzun kuralları yoktur Yapılan yanlışlarınız dolayısıyla ortaya beraberce kurallar koyacağız” Günler geçince öğrencilerin şikâyetleri sonucun da şu kararları aldık. Yatak odalarınızda gece saat 23 den sonra lamba yakmayınız, misafirlerinizi odada ağırlamayınız, sigara içmeyiniz, gıda maddesi bulundurmayınız vs. Yurt talimatları gittikçe çoğalma eğiliminde oldu. Bu kurallar öğrencilerin şikâyet ve talebiyle oluştu. Buda gösteriyor ki insanlar doğru kurallarla idare edilmeli ve kurallı yaşamayı kabullenmelidir. Kuralsızlık huzursuzluk demektir.

İnsan hayatında kural koyucu kimdir. Doğru din olan İslam, insanın gelişimine uygun olarak en doğru kuralları koymuştur. Yanlış kurallar insanın mutluluğuna konulmuş engellerdir. Allah Teâlâ insanın kural koymasını yasaklamamıştır. Belki teşvik edilmiştir. Dinde ki içtihat da tam anlamıyla bu manaya gelmektedir. Yasaklanan ise insanın ilahlaştırılması ve fıtrata uygun olmayan bidatler ortaya çıkarmasıdır. Allah’a yasaklama ve emretme yetkisi vermeyenlerin inanç problemi vardır. Dünyayı Allah’tan izole etmektir. Kur’an-ı Kerim peygamberin de yasaklama ve emretme yetkisi olduğunu tevbe ve haşr suresinde bildirmektedir.

Rabbimiz buyuruyor ki “Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyleri (o fâsid) dîn (lerin) den kendilerine şerîat (çıkarıb) yapan ortakları mı var? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı aralarında mutlakaa (dünyâda icra) edilmiş (işleri bitirilmiş) di bile. Şübhesiz ki o zaalimler için hakkı çetin bir azâb vardır.” (Şura, 21)

Sonuç olarak ibadet, ahlak ve hukuk hepsi birer kuraldır. Camide ki saf düzeninden, trafikte ki düzene kadar insan medeni olmak için kurallı yaşamak gerektiğine inanmalıdır. Kuralsız yaşayanlar ya ölüm ya da hapishanedeki daha ağır kural fitnesine maruz kalmaktadırlar. Kısacası hayatta kuralsızlık yoktur. Doğru kuralla doğru yaşam mutluluk sebebidir.