Cümleye merhabalar, dostlara selamlar…

Haftanız, gününüz mübarek olsun…
Bir öyküyle başlayalım…
Evet, bir öyküyü bazen bir defa dinlemek yetmez…
Bu da onlardan biri…
Öykünün adı: Kös Dinlemiş Deve…
Eski devirlerden birinde…
Adamın birine yük taşımak için komşusunun devesi lazım olur…
Deve sahibi:
"Hayvan ahırda komşu, istediğin zaman alabilirsin.." der.
Adam deveyi almak için ahıra girer, bakar ki hayvan samanların içine oturmuş, ağzında kalan son dişler ile ağır ağır arpa kırmaktadır…
Deveyi kaldırmak için her yolu dener ama bir türlü başaramaz…
Adamcağız ne yaptıysa, ıııh deve yerinden oynamaz…
Son çare, gider evden eline bir def alır gelir, devenin kulağının dibinde çalmaya başlar…
Hayvancağız yine hiiiç oralı olmaz…
Sonunda deve sahibinin yanına varıp der ki:
"Yahu bu nasıl hayvan, yularından çektim olmadı, kulağının dibinde def çaldım olmadı, ne yaptıysam fayda etmedi, bir türlü ayağa kalkmadı. Kımıldamayı bırak, başını bile kaldırıp bakmadı mübarek" diye şikâyette bulunur...
Devenin sahibi bıyık altından tebessüm edip, der ki:
"Hemşehrim, kusura bakma ya, sana söylemeyi unutmuşum. Bu mübarek nice harp görmüş ve o harplerde de kös dinlemiş bir devedir. Biliyorsun kös davulları çok büyük olur hemi de kalın fil derisinden yapılır. Develerin de üstünde taşınır. Bu mübarek deve de onlardan biridir, üstelik de gazidir ha!Bunun için davul, def, dömbelek ona vız gelir tırıs gider. Onun kulağı çok daha ağır seslere alışmıştır..."


Evet, bu mübarek millet de kös dinlemiş o deve gibi...
Bir asırdır neler yaşadı, neler duydu neler...
Bazı olaylar acı da olsa, inşaAllah birlik ve beraberliğimizi artırmaya sebep olacaktır... 
Şer gibi görünen nice şeyler, hep hayra hizmet etmiştir…

Yine öyle olacak… 
Her ülkenin ve her milletin hayatında inişler çıkışlar olur…
Ancak gözü olana gün ışımıştır…
Onlar girdi kışına, bizler erdik baharımıza…

Son cümle Bediüzzaman'dan:
Hem de bu asrın başında ümidin neredeyse sönmek üzere olduğu bir zaman diliminde söylenmiş olması da çok manidardır:
"Evet..Ümitvâr olunuz, şu istikbal inkilâbatı içinde en yüksek gür sadâ İslam’ın sadâsı olacaktır.."
Er ya da geç muradı İlahi gerçekleşecek.
Rabbim kalplerimizi sevginle doldur, şerleri defeyle...
Bu mübarek millete mazisine uygun zaferler dolu bir gelecek nasip eyle…
Bizi birbirimize düşürmeye çalışanlara fırsat verme...
Sevgili Habibi Ekrem'in (sav) hürmetine inşaAllah..

Âmin…

Kabe'de selam

Eski futbolculardan matbaacı Necip Koçkar abi...
Sevdiğim abilerimizden biri…
Geçtiğimiz yıllarda Hacca gitti…
Orada yaşadığı bir hatıra var, sizlerle paylaşmadan olmaz...
Efendim…
Necip Abimiz tavaf esnasında HacerülEsved'i öpmeyi kafaya koymuş bir kere… Hac zamanı ya...
Kalabalık da muazzam… Ortalığı yara yara, ufak ufak yanaşmış...

Tam hedefe yaklaşmış iken, kendini aniden eller üstünde havalarda bulmuş...
Yönü değişmiş birden… Kabe arkada kalmış…

Yüzü HacerülEsved'den yana değil de tavaf edenlere doğru dönmüş…
Aaa bir de ne görsün,bütün kafiledeki arkadaşları tavaf alanında değiller mi?
Hepsi de Necip abiye büyük bir saygıyla selam veriyorlar...
Necip abi de her birinin selamlarını tek tek alıp, baş göz üstüne koyup, elini de hürmetle kalbine götürüyormuş…

Bu fasıl böyle epey sürmüş...
Akşam otelde arkadaşlarından biri Necip abi'ye demiş ki:
"Yahu bugün sen tavaf alanında niye habire bizim selamlarımızı alıp duruyordun?"
Necip abi:
"Siz bana selam veriyordunuz ben de alıyordum ne var bunda?" demiş…
Arkadaşı da, "Yok be kardeşim, biz sana değil HacerülEsved'e selam veriyorduk" deyince, ortalık gülmekten kırılmış...
Celal içinde bir Cemal tecellisi daha...
Cümleye ve Necip abiye sıhhat ve afiyet duası ile…
Binler selamlar…
Bizim selamımızı da alır inşaAllah…

Bir rüyadan yansıyan

Bir hatıra da şehir eşrafımız elektrikçi Halit Kılıç ağabeyimizden... Kurban Bayramında yeniden dinleyip kaydettik:

Yıl 1982… Babam vefat ettikten iki sene sonra ortanca ağabeyim babamı rüyasında görüyor…

"Baba, neden rüyalarımda göremiyorum seni? Epeydir yoksun."

"Oğlum, bana ancak müsaade verdiler. Hatırlar mısın, memlekette şöyle bir olay olmuştu..."

Olayı Halit Ağabey anlatıyor:

1940 - 50'li yıllar. Yugoslavya'da çiftçilik yapıyoruz. İki öküzümüzden biri tarlayı sürerken hastalanıyor. Babam ağabeyime sen hayvanlara bak, ben baytar getireceğim deyip ayrılıyor. Ağabeyim de bir elektrik teliyle hayvanı ayağından ağaca bağlayıp, çocukluk işte, güvercinlerle oynamaya gidiyor. Aradan iki saat geçiyor, hayvan debelenirken, bakır tel damarını kesip kan akmaya başlıyor. Babam baytarla beraber gelince, bakarlar ki, kanlar akıyor. Yapacak bir şey yok... Hemen hayvanı kesiyorlar.

"İşte oğlum, kabirde bunun hesabını bana sordular. Ancak verdim. Onun için geç geldim."

Yine iki sene sonra babam ağabeyimin rüyasında ona:

"Oğlum, aman dikkat et. Burası çok kalabalık. Aman oğlum, aman namazlarına dikkat et. Burada kimse kimseyi tanımıyor." diyor.

Evet, bu hatırayı Halit Kılıç Ağabey'den çok defalar dinledim...

Her dinleyişte ürperdim…

Onca dünya telaşı arasında gözümüzü dört açmamıza vesile olur diye sizlerle paylaşayım dedim...

FİKİR EĞLENCELERİ

Baba filminden bir sahne:
"Katilin sana taziyeye ilk gelendir."
Neden?
Ona da Bediüzzamancevap versin:
"Hileli adam, kendini sevdirmek ister."
...

Ocak söndüren zalimler, yanan gönülleri söndüremezler…
Yanan yürekleri, gerçekten yüreği yananlar söndürebilir…

...
Ahmaklar kullanılışlı tiplerdir…
Şeytan, piyonlarını bunlar arasından seçer…
Gözü, bu dünyadan ötesini göremeyen zalimler için:
"Yaşasın cehennem..."