Rahmetli Ercüment Özkan 1990’lı yılların birinde Ankara’da anlatmıştı…

Ankara’nın bir semtinde yapılmış bir mescit on yıllarca hizmet verir. Mescidin bir de Cami Yaşatma Derneği ve Derneğin de bir Dernek Yönetim Kurulu vardır.

Gel zaman git zaman, burada namaz kılmaya gelen Harita Mühendisi bir kişi, Mescidin kıble açısından şüphelenir ve kıble açısını ölçer. Hayret, istikamette tolerans sınırlarını geçen bir sapma vardır. Bir kâğıda doğru kıble yönünü çizer ve cemaatin DOĞRU KIBLEYİ görülebileceği bir yere yapıştırır.

Burada namaz kılan kimler buna uymuş, kimler eski haliyle kılmıştır bilinmez, ama bir süre sonra aynı mühendis ayna mescide tekrar uğrar. Bakar ki yapıştırdığı yön uyarısı kaldırılmış. Kendi tespit ettiği açıyla kıbleye yönelmiş, namazını kılmış ve mescitten çıktıktan sonra Mescit’in Dernek Başkanı’nı aramış. Cami yakınındaki Dernek Lokali’nde onu bulmuş da…

Biraz hoş beşten sonra mühendis konuyu başkana açmış. Mescidi yıkıp ‘doğru’ kıbleli olarak tekrar inşa mümkün olmadığına göre, cemaatin ‘doğru yön’e yönlendirilmesi gerektiğini, bunun için de uyarı levhasının şart olduğunu izaha çalışmış. Kıble yönünün dini açıdan çok önemli olduğunu ve yapılmazsa vebal altında kalınacağını vurgulamış. 

Başkan sürekli itiraz ediyormuş. Kıble’nin ‘doğru’ olduğunu, Mescidi yaparken, bu hususta çok sayıda cami inşa eden uzman bir ustanın yön tespiti yaptığını, Hacı Bayram Camii minaresinin de dikkate alındığını savunmuş.

Dernek başkanı neticede, mühendisin ısrarlarına dayanamayıp patlamış:
— Yahu mühendis efendi! Şimdi biz kıbleyi değiştirirsek, bundan önce kıldığımız namazlar ne olacak? Şimdi onları nasıl kaza edeceğiz. Onlarca yılın telafisi nasıl yapılır? En iyisi kafaları karıştırmadan biz bu kıbleye devam edelim. Sen de üzerinde durma!

Nasıl ama?

‘Çözümü’ nasıl buldunuz?

Çözüm size uymazsa siz çözüme uyar, problemi ortadan kaldırırsınız!

‘Yanlışta ısrar etmek’, geçmişteki yanlışları ‘doğru’ kılar mı?

Güzel memleketimin güzel Müslümanları, her probleme böyle ‘pratik çözüm’ bulmada ne kadar da mâhir!

(Bu vakayı anlatan Ercüment Özkan’ı bu vesile ile rahmetle anıyorum. Allah mekânını Cennet eylesin, Nur içinde yatsın!)