Yaklaşık çeyrek asırdır bu ilde genel ve yerel olsun her seçim döneminde, görüşlerine itibar ettiğim ve beni hiç yanıltmayan tahminleriyle değer verdiğim dostlar ve okuyucularımız olmuştur…

Bunlardan biri de Kapalı Çarşı güney kapı girişindeki rahmetli kuyumcu Ahmet Köprülüoğlu idi…

Ondan sonra benzer yetenekte, sayıları çok olmasa da bazı okuyucularım vardır, hep böyle zamanlarda sözlerine önem verdiğim…

Yalnız ben değilim böyle düşünen… Onları bilen çok sayıda dostu vardır, böyle zamanlarda ortaya çıkan…
Önceki akşam Serdivan’da bir iftar sonrası sohbette 24 Haziran seçimleri üzerine koyu bir sohbet ortamı oluşuverdi, bir anda…

MHP’deki bölünmüşlükten CHP’ye ve onun koluna girmekten duyduğu mutluluğu dile getiren Saadet Partisi’ne iyi-kötü partiler adına ne varsa etekteki, dökülüverdi siyaset masasına…

İyisi MHP’yi dışladı…

MHP ise “iyi” olduğunu iddia eden partinin üzerine yürüdü “hayalleri boşa çıkacak” diyerek…

CHP’li düşünce gayrdan gelecek destekten ümidini kesmiş, gözünü İyi ile Saadet’e bir de içerde yatan sazcıya dikmiş, harıl harıl cumhurbaşkanlığı tercihinin ikinci tura kalmasının hesabını yapıyor…

Bütün bu görüşü savunan partililer gördüm ki hesap yapmak yerine gönüllerinden geçenleri dile getiriyor…

Ortaya bir soru attım, “Son genel seçimde partililerin aldığı oy sayısı nedir?

Yeni seçimde ne kadarı değişir, ne kadarı yerinde kalır?”

Doğru olanı yani rakamsal verilerdeki değişen değişmeyen oranlar göz önüne alınarak bir seçim tahmini yapmak, daha doğru sonuçlar çıkarır, görüşünde birleşildi…

Sonunda bir noktaya gelindi gelinmesine de sonuç iki tarafın da beklediği gibi çıkmadı… (4-1-1-1)

Hesaplamaya katılmayıp gelişmeyi sessizce takip eden “kararsız” olduklarını söyleyip tartışmaya girmeyenlerin oyları, sanırım çıkan rakamı değiştirecek önemli bir ölçü olsa gerek…

İşte böyle bir tablo var genelde…

Değişir mi derseniz değişeceğini tahmin etmek zor değil…

Zira “kararsız” kesimin son dakikada oyları hep AK Parti’den yana olmuştur, bugüne değin…

Yine öyle olacağına yönelik bir düşünce vardı o gece…

Eğer sonuçta oylar öyle kullanılırsa çıkacak en kötümser sonuç “5-1-1” olur, iyimser ise “6-1” şeklinde bir sonucu taşır gündeme…
Anlaşılan sürüp gidecek tahminler, sohbetler son güne kadar…

Dileyelim seçim öncesi kim bu ülke adına iyi niyet taşıyorsa, kazanan olsun…

İstiyoruz ki medeni ölçüler içinde olsun tartışmalar…

Kırılmasın gönüller, görüşlere gösterilsin saygı…

Bitsin, sona ersin ülke adına duyulan her kaygı…
Kazanan Türkiye olsun…

Bu duygularla gidiyor Bizim Bahçe’den “sevgi çiçeği beyaz güller” partili partisiz herkese…

BÜLBÜL’ÜN İDDİASI BÜYÜK

MHP Sakarya İl Başkanı iken tanıdım, sevdiğim bir dostum olan rahmetli Bahtiyar Atan’ın damadı Levent Bülbül’ü…

Zaman zaman da olsa çok tenkit ettiğim olmuştur onu, özellikle de acemilik dönemlerinde…

Sonra köprünün altından çok sular akıp geçti…

İl başkanlığı döneminde sağladığı prestij ondaki cevherin ortaya çıkarmasına yol açtı…

“Partide böyle sevilip sayılmasının altında o zamanki sert üslubu ve keskin dili etkili olmuş mudur?” sorusu canlanır zaman zaman zihnimde…

Bunun hesabı kalsın mazide…

Günümüze gelince, onu çok daha iyi tanımama ve anlamama, referandum sürecindeki yoğun çalışması ve sergilediği performansı vesile olmuştur…

O gün bugündür ilgiyle takip ederim bu dinamik hukukçuyu…

Referandumun tartışıldığı önemli merkezlerden birinde, bu konuda kötümserliği tescilli çoğunluğun sorularına verdiği ve her kelimesi bir belge niteliği taşıyan sözleri ile dikkatleri üzerine çeken Levent Bülbül, şu sıralarda ekip halinde gece-gündüz demeden hayati bir süreçten geçen ülkemiz adına yollara düştü, milletvekili adayı olarak…

Onu takip eden partili partisiz herkesten dinlediğim olumlu sözler, ona duyulan güveni pekiştiriyor ve de bunun kendisince de bilinmesi, çalışma hızına daha da hız katıyor olmalı…
Nitekim Bülbül’ün iddiası büyük…

25 Haziran sabahı kazanırsa bir milletvekilliği MHP, bilin ki bunda bu genç hukukçunun alın teri ziyadedir…

MHP’ye ve Levent Bülbül’e bir kez daha kolaylıklar dileğiyle “Laleler” gitsin istedik Bizim Bahçe’den…