Adam askerden gelmiş. Evli iki çocuklu. Acilen işe ihtiyacı var. Bir fabrikaya işçi alınacağını duymuş. Gitmiş. Kuyruk. Ben diyeyim otuz, siz deyin kırk kişi. İşe girmek için mülakat kuyruğu. Patron tek tek konuşuyor. En nihayetinde sıra bizimkine geliyor:

-Ne yevmiye istersin? Bizimki umutlu bir ses tonuyla: - Yüz lira ağam. - Yüz lira çok. Yap bir indirim. - Yevmiyem elli lira olsun bari. - Olmaz o da çok. Yap bir indirim daha. - Bari yirmi beş lira olsun. - O da çokkk. Kolay mı koca fabrikayı ayakta tutmak. İndir biraz daha bakalım. Bizimki düşünür. Eve ekmek götüreyim hiç olmazsa diye. Cevap verir: -Ağam on lira alayım günde. - Oooo. Biz günde on lira yevmiye ödersek batar bu fabrika. İndir hadi biraz daha. Kısık bir sesle çaresiz cevap verir bizimki: - Beş lira olsun bari. - Beş lira olur mu. Bismillah diyorsun, göz açıp kapanıncaya kadar akşam oluyor. Sermayesini kurtarmıyor fabrika. Bir indirim daha yap da işe alayım seni hadi.- Hiç olmazsa boğaz tokluğuna çalışayım. Üç öğün yemek verin bari ağam. Patron vahşi bir aslan gibi avına dişlerini geçirmiştir adeta, devam eder: - Hadi bir güzellik daha yap da alayım işe seni. Bak çoluk çocuğun da varmış. Onların geleceği için yap bir indirim daha. Bizimki çaresiz bitkin umutsuz, patronun bitmek bilmeyen indirim isteklerine şu teklifle noktayı koyar: - Tamam ağam tamam, Pazartesi Perşembe oruç tutarım artık!

Kayserili budur. Tam da budur. Eksiksiz budur.

Pazarlık doçenti ticaret profesörüdür.

Gesi Bağlarında üç top gülüm var
Hey Allah'tan korkmaz sana bana ölüm var
Ölüm varsa bu dünyada zulüm var
    Atma garip anam beni dağlar ardına
    Kimseler yanmasın anam yansın derdime

Yanık bir türküdür Kayseri, Zara söyleyecek ama, yarı ağlamaklı yarı umutsuz yarı çilekeş bir sesle. İçinize koyulacak türkü.

‘Nöryon Bekir?’ / ‘Nörekkk işte. Sen nöryon?’ / ‘Hiçç. Nöriym’

Benim için Kayseri biraz da, kırk sene önce, sevdiğim iki sınıf arkadaşım Kayserili Rauf’un Sivaslı Bekir’e, şöyle gırtlaktan biraz ta derinden boğazdan sorduğu ‘Nöryon’dur.

Sonra, Milletlerarası İktisadi Kuruluşlar dersi hocamız Kayserili Abdullah Gül’e - Rauf ile kağıt değiştirme- kopyamızda yakalanışımız mahcubiyetimiz, bizden çok hocamızın yüzünün kızarmışlığıdır.

TRT’de yayımlanan ‘Gaynanalar’ın Nöri Gantar’ıdır (Tekin Akmansoy), Nöriye Gantar’ıdır (Leman Çıdamlı), gevrek gevrek sesiyle ‘Dayı Dayııı’ diye diye fabrikatör Nöri Gantar’ın etrafında dolaşan muhasebeci Şerafettin’dir (Gültekin Gülkan).

Ticari zekâ, başarı, sınıf atlama, ne tam ‘kendisi kalabilme’ ne tam ‘Batılı bir zengin’ olabilme arasında gidiş geliştir. 

Kâh Anadolu kâh İstanbul’dur. İstanbul özentiliği içerisindeki Anadolululuktur daha çok da.

Sakıp Sabancı’dır en çok: Gerdanını gere gere, çenesini yarım metre öne çıkara çıkara, fıldır fıldır gözlerle ‘Gardaşımmm, biz Gayseri’deyken…’ diye başlayan sempatik düşündürücü yarı hikmetli sözlerdir.

Zengin çok zengin çok çok zengin olup da cepte para taşımamaktır Gayserililik benim zihnimde en çok.

Yarı fiyatına almak, tam fiyata satmaktır.

Kazanmak kazanmak daha çok kazanmaktır.

Ama, hizmet, hikmet, hayırda da yarışmaktır Gayserililik; herhalde Türkiye’de Kayseri kadar hayırseverin, fakülte, lise, ortaokul, ilkokul, hastane, cami yaptırıp halkın hizmetine sunduğu başka bir şehir yoktur; açık ara birincidirler yani.

Bu da şehrin şeref vesikası, onur belgesidir; elhak, haklarıdır.

Sonra Mustafa Tekelli Ağbi girdi hayatımıza. Sonra Mehmet Tekelioğlu ağbi. Aklı selim insanlar, vatanperver insanlar, Sonra Mahmut Bıyıklı’yı tanıdım Kayserili. TYB İstanbul Şube Başkanı; çalışkan üretken projeci. Yazar da. Daha sonra Mehtap Altan’ı tanıdım. O da Kayserili.

Şair yazar Bekir Oğuzbaşaran Ağabeyimdir Kayseri, yazar Sergül Vural Hanımdır Kayseri. Hatta sonradan Gayserili şair Nagaple Ayşe kardeşimdir. İncir Yayıncılık’tır, şair Emel Demirezen’dir.

75 sayıdır ulusal dergilerden hiç de geri kalmayan Ihlamur dergisidir Kayseri. Onu omuzlayıp götüren kalem ehli yürek ehli vefa ehli Hakan Sarı Kardeşim ve ekibidır.

Adamın hası, senaristin hası, oyuncunun hası ‘Heredot Cevdet’imiz Hasan Kaçan dostumdur.

En çok rahmetli yazar ağabeyimiz Mustafa Miyasoğlu’dur Gayseri bende.

Daha da ilerisi, ilk gençlik yıllarımda üstad Necip Fazıl’dan okuduğum, ömür boyu zihnimde adeta çakılı kalacak olan ‘Kayseri aksiyondur, aksiyonerdir’ hükmüdür.

Cevvaldir, cevalandır, hevalandır Kayserili zira.

Her evin giriş kapısında yazılı, her babanın gönül kapısına kazılı olan ‘İşe yaramayanları okuturuz biz’ sosyolojik kanunudur Kayseri benim için en çok da. Bunu başka okurum ben: ‘Her Gayserili agıllıdır da cevval olanları ticarete, sakin olanları mektep medreseye göndeririz biz’ diye anlarım bu kanunu. Yanılmadığımı da bilirim.

Unutmadan: Gittim gördüm; Türkiye’nin birçok ilinin neredeyse 2000li yıllarda ancak tanışabildiği geniş caddelere, örnek şehir giriş çıkışlarına, rahat çevre yollarına Kayseri 1950’lerde kısmen, 1970’lerde bihakkın kavuşmuş. Nedeni mi? Osman Kavuncu (1950-57) ve Niyazi Bahçecioğlu (1973-80) adlı ufku açık vizyon sahibi elli yıl sonrayı görebilen mahalle baskısından etkilenmeyen örnek ve efsane belediye başkanlarının doğru uygulamaları sayesinde. Popülizmden uzak, ileri görüşlü örnek yöneticilere ne kadar da ihtiyacı var memleketimizin.

Mantı denilince Kayseri gelir akla, Elhak doğrudur. Gidince mantısından da yedim. Kesme şehriye çorbasını andırıyor. Çok beğendiğimi söyleyemem. Bizim mantılara benzemiyor. Ama olsun; mantı Gayerilidir, Gayserili de mantıcı; bu kadar basit.

Batının İktisat biliminde ‘homo economicus’ diye bir kavram vardır: İktisadi insan. Batı medeniyetinin temel insan modeli budur; hesabını kitabını kâr/zararını iyi düşünebilen insan. Bazen düşünmeden edemem: Seksen bir ilimizin içinde ‘homo economicus’ların en çok yaşadığı şehir hangisidir? İlk aklıma Kayseri geliyor, yalanım yok. 

Bilenler bilir; ben Endüstri mühendisiyimdir. Endüstri mühendisliğinin felsefesi - buna misyonu da diyebiliriz- en az emekle en az malzeme ile en az maliyetle bir ürünü üretip en yüksek kârla satmaktır. Akımdan geçmiyor değil: Acaba bizim mesleği Kayserililer mi icat etti? Yoksa bizim meslek en çok, en önce, ilkin Kayserililer için mi keşfedildi, onlar üzerinde mi uygulandı.

Zira her Kayserili birer Endüstri mühendisi maşallah. Birer ‘iktisadi adam’ olduğu kadar.

Kayseri, iktisadi adamların şehri.

İktisadi adamların güzel şehri.

En güzeli hem de.