Bir İnsan Tek Başına Bir Şehirdir Çoğu Kez, Hatta Bir Türküdür

Şehirleri bina eden insanlardır öncelikle. Bir insan tek başına bir şehirdir çoğu kez.

Sultan Süleyman ile Sinan olmasa muhteşem Süleymaniye, Sultan İkinci Selim ile Sinan olmasa medeniyetimizin yüz akı Selimiye inşa olunabilir miydi. Mustafa Paşa olmasa Üsküp’ün, Sinan Paşa olması Prizren’in, Hüsrev Paşa olmasa Saray Bosna’nın sembolü bir güzel cami olabilir miydi?

Ya Diyarbakır ve Mardin Ulucamileri inşa edilmese, Damat İbrahim Paşa Nevşehir Ulucamii’ni, Yıldırım Beyazıd Bursa Ulucamii’ni inşa etmese.

Ankara Hacı Bayram Veli’dir, Kırşehir Hacı Bektaş Veli. Bursa Emir Sultan’dır, Edirne Hasan Sezai. Erzurum İbrahim Hakkı’dır, Konya Sadreddini Konevi. Eskişehir Yunus Emre’dir, Bilecik Şeyh Edebalı.

Bu azizlerin, bu uluların, bu sultanların her birisi o şehirlerin baniyi sanileri (ikinci kez, yeniden kurucuları) hükmündedirler aslında.

Kargalar, İki Şey, Olimpos Gazozu

Bizim kasaba der doğup büyüdüğü Adapazarı’na hikâyeci Sait Faik. Çınarlarına kargaların üşüştüğü memlekettir de. Sakarya’nın Hendek ilçesine bağlı Aktefek Köyü’nde doğan ve çocukluğu orada geçen romancı Kerim Korcan, Evet evet iki şeyin / İçimde dipdiri durduğunu görürdüm / Bunlardan biri siyasal inançlarım / Biri de / Doğduğum yerlere duyduğum hasret / Sevgi ve saygıdır demektedir İki Şey adlı şiirinde. 1922 Adapazarı doğumlu şair- öykü-roman yazarı Faik Baysal Adapazarı kocaman bir aileydi çocukluğumda. Tren İstasyonundaki ceviz ağaçlarının mis gibi kokusuyla Çark Gazinosunda içtiğim Olimpos Gazozlarının o nefis tadını hâlâ unutamıyorum demişti bir söyleşide bana.

Nereden Gelirsin? Kırım’dan! Ve Bir Türlü Sıla Parası Kazanamayan Vardar Ovalı Genç

Kırım’dan gelirim adım da Sinan’dır ile Kırım’ı sevdik biz, Yine de şahlanıyor aman kolbaşının da kır atı ile Estergon’u. Vardar Ovası Vardar Ovası ile Üsküp’e sevdalandık, Yandi Kumanova, tutuşti Preşova, Prizren içinda Halil Beg hovarda türküsü ile Prizren’e. Biliyoruz, hepimiz, herkes de biliyor zaten; Bitlis’te beş minare, Diyarbakır etrafında ise bağlar var. Urfa’ya paşa geldi diye haber aldık, Maçka yolları da taşlıymış hâlâ. Espiye deresine taş köprü yapılacak der dururlar. Artık yapılsın be. Yeter yahu. Çarşambayı sel aldı, neden? Ordu’nuın dereleri yukarı akmadığından. Sivas’ın dağlarına çıkmak, Şen olan Mardin Kapıdan geçmek, Anteb’in hamamlarında yunmak arınmak istiyoruz. Kütahya’nın pınarları akışırken, Kırşehir’in gülleri açmışken, İzmir’in kavakları hışır hışır hışırdarken, aman dikkat, Çanakkale içinde vurmasınlar bizi. Arda boylarına ben kendim gittim diyen göçmen kızı olduk bazen, bazen Selanik içinde salamız okundu. Manastır’ın ortasında / vardır çeşme / aman çeşme / şu Manastır kızları hepsi de seçme / yanmışım dedik kimi kez, yüreğimiz ağzımızda. Evreşe yolları dar, Adana’nın yolları taştandı, Bursa’nın ufak tefek taşları Emir Sultan’a gidişimizi zorlaştırdı.

Bu Milletin Tarihi, Büyük Adamlar Tarihidir Bir Yanıyla

Biz büyük bir medeniyetin evlatlarıyız, evet.

Seyyid Battal Gazi de bizdedir, Sarı Saltuk da bizdedir. Âhi Evran da bizcedir, Şeyh Edebalı da. Taptuk Emre de bizimdir Yunus da. Hacı Bektaş da bizi söyler Hacı Bayram da. Somuncu Baba da bizim kalbimizdir Hasan Sezai de. Dedem Korkut olmasa kim düşündürür, Nasreddin Hoca’mız olmasa kim güldürür bizi; Köroğlu olmasa kim anlatır destansı mertliğimizi, Nef’i olmasa kim patlatır sahte kahramanların balonunu.

Sinan olmasa tarihî İstanbul’un silueti ne kadar nakıs, Mimar Mehmet Ağa olmasa Sultan Ahmet Meydanı ne kadar hissiz, Balyan kardeşler olmasa Boğazın silueti ne kadar ıssız olurdu, bir daha düşünelim lütfen.

Bu milletin tarihi, büyük adamlar tarihidir bir tarafıyla.

Şeksiz şüphesiz kuşkusuz böyledir. Elhak, su götürmez bir hakikattir bu.

Ve şehirler o büyük adamlar sayesinde var olmuşlardır. Halen de varlıklarını onlar sayesinde sürdürmektedir.

O büyük adamlar ölmemiş, yaşamaktadırlar şehirlerin ruhunda.

Bugün de Şehirlerimizde Nice Güzel İnsanlar Yaşamaktadır

Evet evet; bunlar yaşamış yaşanmış bitmiştir. Bitmiştir, gitmiştir.

O büyük insanlar uçmağa varınca, ötelere, ta ötelere, Cennet’e gidince şehirler de mi ölecektir.

Hayır, on kere yüz kere bin kere hayır!

İnancımız ve iddiamız odur ki, bugün de şehirlerimizde nice güzel insanlar yaşamaktadır.

Bu bir hayal değil hakikat, rüya değil gerçektir.

Mardin’de de vardır bugün bu güzel insanlar, Üsküp’te de. Edirne’de de halen yaşamaktadırlar, Gagauz Yeri’nde de. Adapazarı’nda da elan var bunlar Akhisar’da da. Filibe de onlar sayesinde ayaktadır Gümülcine de.

Tarihi şehirlerin ses bayrağı, irfan sancağı bu insanların elindedir bugün de.

Hep varlar. Ve hep var olacaklar.

Marmara’sız, Nisvaz’sız İstanbul; Akabe’siz Ankara; İhvan’sız Adapazarı mı Olurmuş; Hadi Oradan…

Bilenler bilir, İstanbul en çok Marmara Kıraathanesidir 20. Yüzyılda. Müdavimlerine Marmaratör denilen bu intelijansiya /entelektüeller arsında kimler yoktur ki? Nerdeyse bütün şair, yazar, düşünce, basın dünyası oradadır. Oradan beslenmekte, orada paylaşmaktadır. Gitgide etkisi zayıflasa da İstanbul için uzun yıllar etkisi sürecek bir kültürel meşaledir Marmara Kıraathanesi. Keza Nisvaz da öyle.

Ankara Akabe Kitabevidir uzun süre, Adapazarı önceleri İhvan Kitabevi ardından Asmaaltı Kırathanesidir. Hemen her şehirde, o şehri şehir yapan entelektüel mekânlar bulmak mümkündür.

Netice itibarıyla şehirlerin nabzı bu mekânlarda ve bu insanların gönüllerinde atmaktadır. Bazen sazla sözle nutukla terennüm edilir o nabız, bazen şiirle, öyküyle, hatırayla. Kâh dize dize, kâh beste beste, kâh cümle cümle.

Kutlulu İstanbul, Özdenörenli Maraş, Tunalı Adapazarı; Gönüllerinin Başkenti Onlar.

Beşir Ayvazoğlu’na göre ‘Mustafa Kutlu, İstanbul’a bir ‘taşralı’ olarak yerleşen ve zamanla İstanbul’u İstanbullulardan daha iyi anlayan, hisseden ve yaşayan yazar ve aydın olarak, İstanbul’u yeniden İstanbul yapacak olanların öncülerindendir.’

Hüseyin Yorulmaz diyor ki, ‘Cumhuriyet döneminde Maraş’tan yetişen yazarlar arasında Rasim Özdenören kadar, doğduğu ve çocukluğunun geçtiği şehri eserlerine yoğun bir biçimde yansıtan bir yazar daha yoktur. Onun sanat endişesiyle kaleme aldığı bütün eserlerinde Maraş, mekân olarak ağırlıklı bir yer tutar. Bunu çoğu hikâyelerinde ve kendisinin de söylediği gibi bilhassa Gül Yetiştiren Adamda semt semt, mahalle mahalle takip etmek mümkündür.’ Hiç kuşku yok ki Rasim Özdenören’in Maraş’ı ‘çarşılarında Yasin okunan tütsü tüten’ şehirdir.

Her şair veya yazar için doğup büyüdüğü, çocukluğunun geçtiği şehir çok ama çok değerlidir. Benim için örneğin ‘Adapazarı; gönlümüzün başkenti’dir.[1]

Bu her yazar için de böyledir.

Sivas Yetim, Maraş Öksüz. Adapazarı’nın Bir Gözü Görmüyor, Kütahya’nın İki Gözü İki Çeşme Bir Süredir

Yahya Kemal’in, Necip Fazıl’ın mısralarını ezberleyip kalbimize yerleştirmeden yeterince sevmek ne mümkün İstanbul’u. Tanpınar’ın Beş Şehirini okumadan anlaşılabilir mi Ankara, Konya, Bursa, Erzurum, İstanbul. Cihat Zafer gibi İstanbul’a Aşk Mektubu yazmadan.

D. Mehmet Doğan’ın Ömrüm Ankarasını okumamışsanız, Ankara sizin için Cumhuriyet’in Mabetsiz Şehridir.

Âşık Veysel’siz Sivas yetim bir süredir, Abdurrahim Karakoç’suz Maraş öksüz elbette. Neşet Ertaş ötelere gitti gideli Kırşehir’in gülleri kokmuyor eskisi gibi, Kazancı Bedih gitti gideli Urfa’nın dağları dumansız kaldı zahir. Hüsnü Gürsel’siz Adapazarı’nın bir gözü görmüyor artık, Ahmet Yakupoğlu’suz Kütahya’nın iki gözü iki çeşme. Yaşar Kemal’siz Çukurova dilsiz, Özay Gönlüm’süz Ege sağır.

Sait Faik’ler Yoksa Çınar da Yok, Karga da Şehir de.

Bir soru size: Kargalar Sait Faik’siz Adapazarı’nın çınarlarına üşüşür mü yine?

Kanaatim odur ki, üşüşmez o kargalar bir daha çınarlara. Boşuna beklemeyelim.

Son sözüm: Şehirleri şehir yapan güzel insanlara yaşarken sahip çıkalım. Şehirlerin kalbi olan insanlara. Kimse onlar. İster yazar ister sanatçı. Kâh bilge bir hekim (Sadık Canlı) kâh tek kişilik bir çoğunluk (Selahaddin Şimşek.) Belki kalbi meczuplara sığınak olan sıradan bir terzi (Ali Taşçeken), belki dini güzelleştiren mütebessim bir müezzin (Hâfız Hasan Çolak.)

Şehirler onlarla güzel, onlarla var, unutmayalım. Onlarla şehir.

Sait Faik’ler yoksa eğer, çınar da yok, karga da şehir de.

böyle biline.

[1] Tuna, Kırkikindi (İstanbul: Meserret Yayınları, 2014), 170-171.