Halkın seçtiği iktidara karşı yapılan darbeler döneminin sonuncusu olan 15 Temmuz darbe girişimi, o güne değin görülmemiş bir tepki karşısında yerle bir edilince, koptu kıyamet ülkemizde ve dünyada…

Halkımız görülmemiş bir büyük direnişle adeta destan yazan fedakarlık örneği ile ülkesine, hükümetine, özgünlüğüne, bağımsızlığına ve bayrağına sahip çıkmakla, darbeler döneminin sonunu getirdi, bir anlamda...

Bütün dünyaya örnek olacak olağanüstü bir fedakarlığın sonundaki “kazancı” sığdıramayız hiçbir tartıya...

Ülkemiz insanının asla unutmayacağı ve unutturmayacağı 15 Temmuz hain darbe girişimini, Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından, değerli düşünce adamı ve yazar Yusuf Kaplan, ilginç bir yorumla kaleme almış…

İstedim ki siz değerli okuyucularımızla paylaşayım…

“Soğuk Savaş bitirildi, İslâm küresel sistemin önündeki en büyük tehdit olarak görüldü; Batılılar, bütün stratejilerini İslâm’ın protestanlaştırılması, yani İslâm’ın hayattan ve dünyadan uzaklaştırılması projesini hayata geçirme kaygısıyla geliştirdiler.

İslâm’ın protestanlaştırılması projesi İslâm’ın doğuşundan bu yana İslâm’ın başına gelmiş veya gelebilecek en büyük felâket’ti!

İslâm’ın protestanlaştırılması projesinin en belirgin ve ürpertici sonucu: İslâm’ın önce tarih yapan, insanlık tarihinin akışını şekillendiren bir aktör olarak tarihten uzaklaştırılması, sonra da hayatın her alanına yön ve şekil veren çok katmanlı bir nizam olarak sosyal hayattan ve kişinin hayatını şekillendiren bir dünya tasavvuru olarak da kişinin hayatından uzaklaştırılması girişimlerinin adım adım hayata geçirilmesi…

İki asırlık İslâm dünyasının yaşadığı medeniyet krizinin özeti bu cümlede gizli.

Son iki asırda İslam medeniyeti tarihten çekilirken Batı uygarlığı dünya tarihinin akışını şekillendirecek bir konuma yerleşti.

İslâm medeniyetinin tarihten çekilmesinin elbette ki hem iç hem de dış sebepleri vardı. İç sebeplerle dış sebepler iç içe geçmişti: En belirgin dış sebep, Batı uygarlığının hem teorik hem de pratik olarak saldırgan bir uygarlık olmasıydı. Batı uygarlığı teorik olarak tarihte eşi benzeri görülmemiş bir saldırganlık biçimi üretti: Önce Tanrı’ya saldırdı, tanrı fikrini yok etti; ardından, insanı tanrının yerine yerleştirerek varlığın ontolojik düzenini yerle bir etti; sonra, tabiata saldırdı, ozon tabakasını delik deşik etti; son olarak da, makinaların, robotların hâkim olduğu ruhsuz bir dünya inşa ederek insanı da yok etti, böylelikle dünyayı cehennemin eşiğine sürüklemekten başka bir şey yapamadı.

Batı uygarlığının başka medeniyetlere karşı gerçekleştirdiği bu yok edici, yıkıcı, her şeyi tarumar edici saldırganlığı, pratikte de karşılığını bulmakta gecikmedi: Modern Batı uygarlığı, kendisi dışındaki bütün diğer dinlerin, medeniyetlerin kendileri olarak ve kendileri kalarak yaşama haklarına tecavüz edecek, bütün diğer medeniyetlerin ve dinlerin ya fosilleşerek ya da Batı uygarlığının yıkıcı saldırılarına karşı direnme iradesi geliştiremediği için fiilen tarihten çekilerek yok olmalarına neden olacak kadar, insanlık tarihinde görülmemiş bir saldırı üretti.

İşte Batı uygarlığının bütün medeniyetlere ve insanlığa karşı gerçekleştirdiği bu ürpertici saldırıdan İslâm medeniyeti de nasibini almaktan kurtulamadı. Batılıların emperyalist saldırıları sonucunda Osmanlı toprakları işgal edildi, paramparça edildi; Hindistan parçalandı ve Müslüman Hindistan olma hüviyetini kaybetti; Arap dünyası, Türk dünyası darmadağın edildi. Böylelikle İslâm medeniyeti tarihi yapan bir aktör olarak tarihten çekildi.

İşte bu ortam, yani İslâm medeniyetinin temsilcilerinin fiilen tarihten çekilmiş olması, öncelikle Müslüman toplumların dağılmasına, ardından da Müslüman şahsiyetin parçalanmasına yol açtı: Böylelikle Müslüman toplumlar kendilerine olan güvenlerini getirmeye başladılar.

Önceden fiîlî işgalle dışarıdan sömürgeleştirilen Müslüman toplumlar, bu kez zihnî işgalle içeriden sömürgeleştirildiler, cellatlarına âşık edildiler.

Tarih yapan bir aktör olarak İslâm medeniyetinin tarihten uzaklaştırılması fiili işgal sonucunda gerçekleştirildi. İslam’ın Müslüman toplumların ve kişilerin hayatlarından uzaklaştırılması demek olan İslâm’ın Protestanlaştırılması projesi ile de zihnî işgalle hayata geçirilmeye çalışılıyor...

Fiili işgalde de zihnî işgalde de İngilizlerin kilit rol oynadıklarını görüyoruz. İslâm dünyasını hem fiilen hem de zihnen işgal edip parçalayan girişimlerin, 200 yıldır İngilizler tarafından geliştirildiğini görüyoruz. İslam’ın Protestanlaştırılmasında kilometre taşı işlevi gören Arabistan yarımadasında geliştirilen neo-selefilik akımı ile bunun panzehir olarak Hindistan’da geliştirilen “Kuraniyyun” ve Kadiyânlik akımları, İngilizlerin eseridir.

İşte 15 Temmuz işgal ve darbe girişimi, FETÖ eliyle İslam’ın Protestanlaştırılması projesinin ne kadar tehlikeli boyutlar kazanabileceğini gösteren ürpertici bir girişimdir. Türkiye, Erdoğan’ın kararlı duruşu ve halkımızın destansı bir direniş ortaya koymasıyla hem paralel devlet olarak ülkenin hem de daha önemlisi de paralel din olarak İslâm’ın altını oyacak bu ürpertici girişime izin vermedi.

Böylelikle Türkiye, İslâm’ı tanınamaz hâle getirerek Müslüman toplumların İslâm’la ilişkilerini bozacak, İslâm’ı tarihten, toplumdan ve hayattan uzaklaştıracak bu aşağılık saldırıyı püskürterek, İslâm’ın insanlığın yegâne umudu olma özelliğini korumasına büyük katkıda bulunmuş oldu.

Müslümanları bekleyen en büyük tehlike, İslâm’ın tıpkı Hristiyanlık gibi hem tarihten hem toplumdan hem de hayattan uzaklaştırılarak, her tür kullanıma, güdülme biçimlerine müsait ruhsuz bir şeye dönüştürülmesi tehlikesidir. Peygambersiz İslâm, İslâmsız İslâm gibi projelerin geliştirilmesini mezheplerin, tasavvufun, cemaatlerin sürekli tartışmaya açılmasını en önemli nedeni budur: İslâm’ın Protestanlaştırılması yani hayattan uzaklaştırılarak, tıpkı Hristiyanlık gibi bireysel bir inanç meselesine indirgenmesi…

Tam 20 yıl önce, İslâm’ın protestanlaştırılması projesinin FETÖ eliyle gerçekleştirildiğine dikkat çekmiştim. Derginin başındayken Umran dergisinde kapak yaptık bu konuyu. O zaman çok tepki aldığımızı hatırlıyorum.

Ama gelen tehlikenin İslâm’ın protestanlaştırılması, Müslüman kesimlerin sekülerleştirlmesi tehlikesi olduğunu, burada güçlü iktidarın İslâmî kesimlerin hayatlarının sekülerleşmesine, büyük bir çürümeye, yozlaşmaya yol açtığını da yazdım hep.

NATO’nun FETÖ’yü kullanarak gerçekleştirmeye kalkıştığı işgal ve darbe girişimi eğer başarılı olsaydı, İslâm’ın resmen Protestanlaştırması söz konusu olacak, İslâm tanınamaz hâle gelecekti.

Bu millet, Erdoğan’ın dirayetli duruşuyla, bu işgal ve darbe girişimine karşı destansı bir direniş ortaya koydu ve İslâm’ın küresel sistemin kuklası konumuna getirilmesi girişimine tarihî bir darbe vurdu.”