Ya da...
Kendine yakın olan 
Kalbine yakın olur…
...
Kalbimizden uzak kaldığımızda olanlar olur…
O anlar zindanımızdır…
En koyu karanlığımızdır...
Gözün, gönlün aydınlığı kalb iledir...
Kalbimizin sevinçli halleri, kışı yazı çevirir...
Kalbimizi korumanın da yolları vardır…
Dilden, gözden, niyetten daha birçok duygudan geçer bu…
Duyu organlarımız, kalbimizin elçileridir...
Elçilerin getirdiği dış dünyadan haberler ne kadar temiz ise, kalbimiz de o kadar temizdir…
O kadar güçlüdür...
Gözümüzü korumak, dilimizi boş sözden muhafaza etmek en başta gelir…
Ve bu çok önemlidir...
Gündüz yaşadığımız her hadisenin faturası, akşam olduğunda kalbe kesilir…
Kalbimiz yırtınır, dövünür, üzülür…
Ah der, of der, inler… 
Yaşananlara lakayt kalamaz...
...
Kalb bu, emme basma tulumba gibi hayatımıza devamlı bir şeyler taşır...
Güzelse yaşananlar sevinir…
Gözden muhabbet yaşları dökülür…
Zıttı ise, kalbimiz kederlenir, üzülür...
Bu kadar hüzne dayanamaz kalbimiz…
Sonunda sükûnetini yitirir, çizgisini kaybeder…
Rotasından çıkar…
İşte asıl felaket o vakit başlar...
Doksanı kaybeden yüze acımaz, derler ya...
İşi sefahate çevirir, derbederliğe vurur…
Bu kadar kayıplar kalb için dayanılmaz olur...
Sonunda kalbimiz safiliğini yitirir, takati tükenir…
Kalbimiz yenik düşer...
Ve günahlar ardı ardına işlenmeye başlar…
Oysa bir tövbeyle, yeni bir sayfa açmak mümkündür her zaman..
Tövbeler güneş gibidir gecede bile doğar…
Kalbimizin gecesini aydınlatır her tövbe...
Bakmayın, aldanmayın şeytanın hilesine…
Şeytan sağdan yaklaşıp, senden adam olmaz der…
Sen iflah olmazsın der…
Çaresiz vaziyette bırakır bizi...
Kıskıvrak yakalar kalbimizi…
...
Sakın unutmayın, kalbimiz en güçlü yanımızdır...
Onun takviye etmek gerekir…
Manevi gıdasını vermek gerekir…
Yoksa olanlar olur...
Evet…
Kalbimiz günahla kirlenir…
Ama…
Tövbeyle temizlenir...
Gözler, kulaklar ne duyduysa hepsi taşıdıklarını kalbe getirilir…
Elçiler ne getirdiyse kalbe onlar girer…
Kalbde onlar birikir…
O kadar kire tahammül edemez kalbimiz…
Bitti zanneder, önü alınmaz daha büyük yanlışlara, günahlara girer…
Oysa hiçbir şey bitmemiştir…
Tövbe kapısı açıktır, kapanmamıştır…
Bilmeli, inanmalı buna insan…
Yoksa milyonları yoldan çıkaran ve sonra da ümitsizliğe atan şeytan...
Oyununu bir kere de sana karşı oynar, son kozunu sana karşı kullanır…
...
Oysa hiçbir şey bitmemiştir…
Rabb'inin katında kredisi yüksektir insanın...
İşte ona çıkış yolunu yine Rabbi gösterir…
Çek bir "Eûzubillahimineşşeytanircim”

Söyle kurtul…
Günahları affeden, tövbeleri kabul eden Rabbin senin de duanı geri çevirmeyecektir…
Vaadi var, sözü var, ne olur buna sen de inan...
...
Kalbimize dönelim...
Onu elden geçirelim…
Onu rektefe edelim...
Onaralım, bakıma alalım...
Zaten ses veriyor...
Onar beni, tedavi et, iyileştir diyor…
Gıcırdayan kapılar yağlanmak ister…
Paslanan kalpler temizlenmek ister…
Kalbimiz, güzel sözler ve dualarla arınmak ister...
Kalbimiz, Rabbimizle olmak ister…
Yeter yaratılanlar ile oyalanmak...
Bu kalb, bu kadarına dayanmaz...
Her terazinin bir gücü var…
Kalbimiz bu kadar yükü kaldırmaz...
Bakıma alalım; zikirle, tefekkürle yarasını onaralım...
İstediği gıdayı verelim...
Duygularımız ne isterse istesin, kalbimiz Onu istiyor... 
Her şeyi Yaradanı istiyor…
Kalbimiz Onu istiyor…
Kalbimiz, Rabbimizi istiyor…
Zaten Yaradan böyle diyor…
Kalbin tatmini benimledir diyor…
Kalbimiz Allah diyor…
Onu arıyor, Onu istiyor…
Rabbimizi anmakla ve hatırlamakla tatmin olur, huzur bulur…
...
Manaya önem verenler kalbin bu sesine kulak verirler…
Ve kalbe yönelirler…
Son söz:
Kalbine yakın olan,
kendine yakın olur…
Kendine yakın olan, 
kalbine yakın olur…
İstemek ve seçmek elimizde...
Hayırlı olanı dileyelim, hayırlı olanı isteyelim inşaallah…
Ey Rabb'imiz, Sana emanet kalbimiz...
Esselatü vesselam aleyke Ya Rasulallah…

…………………..

GÖNÜL ZENGİN OLUNCA

 

Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz, bir gün ashâbı ile sohbet ederken, onlara kul hakkı hususunda gösterilmesi gereken titizlikle alâkalı, Benî İsrâîl’insâlihlerinden iki kişi arasında cereyân eden şöyle bir vak’a nakletmişlerdir:

“Sizden önce yaşayanlardan bir kişi, bir kimseden akar (gelir getiren mülk) satın aldı. Bu akarı satın alan kimse, orada, toprağa gömülü bir vaziyette, içinde altın bulunan bir küp buldu. Toprağı kendisine satan kimseye gelerek: 

«–Altınını al! Ben senden toprak satın aldım, altını satın almadım!» deyince (arsayı) satan kimse:

«–Ben sana arâzîyi içinde bulunan her şeyiyle birlikte sattım!» dedi.

(Kul hakkı ve helâl lokma husûsundatakvâ sahibi olan bu iki kişi, aralarında anlaşamayınca bir hâkime mürâcaat ettiler. Hâkim, onları gıpta ve hayranlıkla dinledikten sonra:)

«–Sizin çocuklarınız var mı?» dedi.

Onlardan biri, oğlunun; diğeri de, kızının olduğunu söyledi. (Bunun üzerine) hâkim: 

«–Oğlunuzla kızınızı evlendirin! Bu paradan ikisi için harcayın ve tasaddukta bulunun!» dedi.” (Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Akdiye, 21; İbn-i Mâce, Lukata, 4)

...

Kıs(s)adan hissemize düşen:

Az yaşa çok yaşa, akıbet gelecek başa…

Mühim olan o gün gelmeden bu günden hazırlıklı olmamız...

İşte İslâm’ın mü’min gönüllere yerleştirmek istediği gönül hassâsiyeti bu…
Bir müddet sonra bırakılıp gidilecek ve zerrelerine kadar hesabı verilecek olan fânînîmetler yüzünden ebedî hayatını tehlikeye atmama firâsetinin canlı bir misâli… 
Günümüzün materyalist ve menfaatperest zihniyetinin asla varamayacağı bir gönül olgunluğu…
Hangi sahaya göz atsak, Yaradanımız bir çıkış yolu gösteriyor görmek isteyene, yol arayıp çıkmak isteyene...
...


 

Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Ey îmân edenler! Karşılıklı rızâya dayanan ticâret hâli müstesnâ, mallarınızı bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda yemeyin…” (Nisâ, 29)

 

Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdular:

“Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa onu hemen ödesin, dünyada rezil rüsvâ olurum diye düşünmesin! İyi biliniz ki, dünya rüsvâlığı, âhirettekinin yanında pek hafif kalır.”(İbn-i Esîr, el-Kâmil, II, 319)
...
Yarab kul hakkı konusunda kalbimize ve tüm duygularımıza uyanık bir şuur hali nasip eyle...
Kişilerle olan münasebet ve davranışlarımıza ruh inceliği, dikkat ve hassasiyet ihsan eyle…

Âmin…



 



 

 

 

 

…………………….

Bir Nükte

BEŞ ŞEHİR 


 

Ahmed Hamdi Tanpınar'ın "Beş Şehir" adlı eseri edebiyat ve kültür dünyamızın önemli kitaplarından biri...
O enfes üslubu ile ruhumuzu doyurduğu gibi, geçmişten bu güne uzanan ibret levhaları serer önümüze...
Konya için söylediği şu söz ne kadar dikkat çekicidir:
"Bir başkent daima başkenttir. Ne kadar susturulursa susturulsun yine konuşur…" 
Bu bahsin sonunda önemli bir tarihi hatıraya da değinir... Oradan alalım…

"Ölümden ne korkarsın 
Korkma ebedî varsın…
...
“Her dem yeni doğarız. Bizden kim usanası” diyen Yunus, ölüme yenilmiş değildir…
...
Hakikatte ölüm ağacı Yunus'da sonsuz oluşun çıkrığıdır…

O da Mevlana gibi insanı içinden görür…

Sevdiğimi demez isem
Sevmek derdi beni boğar…
...
Seni deli eden şey
Yine sendedir sende…

Divanına bakılırsa Yunus, Mevlana ile buluşmuş...
Hatta bir rivayete göre Mevlana, Sakaryalı dervişe Mesnevisini okumuş, o da hürmetle dinlemiş, fakat kitap bitince, "Hazret, çok güzel söylemişsin ama sözü biraz uzatmışsın! Ben olsam:
Ete kemiğe büründüm
Yunus gibi göründüm der, keserdim" demiş…
Beyit belki Yunus'undur belki değildir ve gerçekten güzeldir. " (shf. 98)
...
Yeri ve zamanı geldi, rahmetle analım her ikisini de…

 

……………………………………………………..

 

İNCİR AĞACIM
Camı açtım yol kenarındaki incir ağacına arabanın içinden selam verdim…
Bir mevsim bizim için çalıştın çabaladın…
Şimdi dinlenme vaktin geldi…
Bir mutlu kış geçirmeni niyaz ederim Rabbimden...
Kocaman yapraklı, incir ağacım...
Boşluğu sükûtunla dolduran sen, sesini bize verdin sanırım...
Bir iki söz edelim diye…
Öyle olsun…
Bu yazı senin, en güzel duan olsun…
Yemişini yediğimiz günlerin özlemiyle dolan içimize bu duan bir teselli olsun…
Yine görüşmek niyazıyla inşaallah…
Seni unutmayacağız, sen de bizi unutma sevgili incirim…
Sevgili canım ağacım benim…

…………………

ÖZLÜ SÖZLER

 

Nezaketin sanıldığı gibi bir tür zayıflık değil, 

adil bir kudret olduğunu öğrensek, ne iyi olacak

Haşmet Babaoğlu 

...

Bıksan yine yağ iyi,

Yaksa yine güneş iyi.

Kaşgarlı Mahmut

...

Gün karası geçer,

Yüz karası geçmez.

Atasözü

...

Yüksek bir mevkie sahip olamadığından telaşlanma.

Asıl o mevkie layık olmayacağından dolayı endişe et,

Konfüçyus

...

Bütün mutsuzluklar yokluktan değil,

çokluktan gelir.

Tolstoy 

...

Sen bahçen içinde ağaç dikersin, kim bilir yemişini kimler yiyeser...

Sinan Paşa

...

Bir kitabın kaç dakikada okunduğunu bırak, kaç senede yazıldığını düşün. 

Arif Nihat Asya

...
Birbirinizi sevin ki, Allah da sizi sevsin...

Annemden