Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da meydana gelen 3,9 şiddetinde ki deprem, varlığını ve tehdit unsuru olduğunu bir kez daha hatırlattı.

21 yıl geçmiş olmasına rağmen unuttuğumuz da söylenemez, unutmuş gibi davrandık bugüne dek.

Tartışması da aralıksız süre geldi, bir türlü bitirilemeyen hasarlı bina stok tespitleri, bitirilemeyen hasarlı binalar sorunu ve üzerinde “kıyamet koparılmış” olmasına rağmen ne olduğunu yetkililerinde bilemediği hasarlı okullar sorunu.

Ne olmasını bekliyoruz, ne kadar daha zamana ihtiyaç var anlamak mümkün değil.

Asrın depreminden sonra dalgalı imar mevzuatı, ilk yıllarda iki katlı yapılara izin verildi, ardından imar izni üç kata çıkarıldı.

Depremden kalma hasarsızlık raporu alınmış beş katlı yapılar ki şehrin bütününde görmek mümkün. Özellikle Yeni Kent bölgesi imar mevzuatı, eski yerleşim bölgelerine göre farklılık gözetmekte, kat yüksekliği ve imar düzenlemesi farklı.

Yeni imar mevzuatına göre yapılmış iki ya da üç katlı yapılar, hemen yanı başlarında depremden kalma çok katlı yapılar hep merak etmişimdir, deprem imar mevzuatı ayıracak mı, yeni yapıların yanında ki çok katlı yapıları koruyacak mı?

Hiçbir haklı mantığa oturtamadığım, çözümünü bunca yıl bulamadığım bir durumdur ki dertlenir dururum.

Kentsel dönüşüm, yerinde kentsel dönüşüm diyerek sorunun bilindiği ve çözüm yoluna dair yönteme ilişkin birçok sarf edilen söze rağmen bir arpa boyu yol kat edemedik.

Kentsel dönüşüm başlıklı haber sorgulaması yapın, karşınıza her dönem Belediye başkanlarının çarpıcı ifadeleri çıkacaktır.

“Kentsel dönüşüm kaçınılmazdır” en ilgimi çeken başlıktır.

Bu başlığı kullanmayan kalmadı, “deprem öldürmez riskli binalar öldürür” bu tespiti de sanırım bilmeyen yoktur.

Deprem ve bu konuya dair her kesimin söyleyeceği sözü vardır, meselenin ilginç tarafı ise sorumluluk sahipleri de yani sorunu çözecek olanlarda sadece söz sarf etmekteler, tıpkı bizim gibi.

Ekrem Yüce geçtiğimiz aylarda mecliste bu hususta bir açıklamada bulunmuştu “Hiç kimse mevcut yerini terk etmek istemiyor. 5 katlı bina varsa 3 kat planlandığında 2 katını bir başka yere rezerv alanına aktarmamız gerekir. Bu kura ile yapılacak ancak kimse kabul etmiyor. Kurada çıkma endişesi olduğu için ben yerimden ayrılmam diyor. En son grup toplantımızda da prensip kararı olarak milleti başka yere taşımayalım, mevcut yerinde mevcut katı kadar daireler yapalım dedik. Deprem yönetmeliğine uygun bir şekilde yapalım ve kimseyi sağa sola taşımayalım diye prensip kararı aldık” çok katlı binalara ilişkin çözüm önerisi olarak sundu.

Anlaşılacağı üzere henüz söz söyleme serüvenimiz tamamlanmadı, sonuç odaklı eylem süreside başlamadı.

Bu şehrin öncelikli sorunu; hiç kuşku yok ki açık ara depremden kalan onarılmayan hasarlar ve geleceğe hazırlanmak.

Daha ne kadar süreç böyle işleyecek, söz söylemekten vaz geçip sorunu tümden çözüp, sonuç elde edeceğiz bilemiyorum.

Bunu yapmak için neyi bekliyoruz, en son yaşanan İstanbul depremi gerçekliği deyim yerinde ise tokat gibi yüzümüze vurdu.

Birçok deprem yaşandı, ölümle sonuçlanan ve Dünya liderliğini elinde bulundurduğumuz acı tablolar yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz.

Ders almasını bir türlü beceremedik, bugüne kadar olan depremler ülke sınırları içinde farklı bölgelerde olması yani bize uzak olması öz güvenimi yaşıyorduk bilemiyorum ancak bildiğim bir şey var ki deprem yanı başımızda ve bize doğru yaklaşıyor.

Artık mazeret üretmeyi, söz sarf etmeyi terk edelim.

Bir an önce çok katlı ve depremden kalma hasarlı ya da hasarsız olsun bina stoku ile yola koyulalım, yerinde kentsel dönüşümü bir an önce hayata geçirelim.

Bunu yapabilecek güce ve kudrete sahibiz.

Dilimizden düşürmediğimiz “güçlü iktidar” ve batının bizi kıskandığı kudrete sahibiz!!

Kaldı ki büyüklük sarf ettiğiniz söz ile değil, ortaya koyduğunuz eylem ile oluyor.

Dolayısıyla sığınacağımız mazeretimiz yok, sosyal devlet varlığını hissettirmeli ve yurttaşının yaşam teminatını oluşturmalı.

Ve bunu yaparken de yaz-boz tahtasına çevrilmiş olan imar mevzuatını da son kez şekillendirmiş olup, kişiye göre imar değişikliğinden vaz geçmiş oluruz.

Ergün ÖZKAN

[email protected]