ADEM "ADEN CENNETİ"NDEN "ADEN BAHÇESİ"NE İNDİRİLDİ

Adem'i, Sonsuz Yüce Rabb'imiz, Mekke civarından aldığı "Dünya toprağı"ndan şekillendirdi. Önceden yarattığı "Adem'in Ruhu"nu bu kurumuş "çamur formu"na üfleyerek hayata getirdi ve "Aden Cenneti"ne yerleştirdi. Aden Cenneti(cenneti adnin), Kur'an'da 11 ayette aynen tekrarlanarak müminlere vaad edilmektedir. Adem bir süre Aden Cenneti'nde kaldı. Daha sonra yaklaşmaması gereken ağaca yaklaştı, yememesi gereken meyvesinden İblis'in "melek olma-cennette ebedi kalma tuzağı"na düşerek yedi ve cennetten kovuldu. Ancak "tevbe" ettiği için affedildi ve Dünya'daki "Aden-Yemen-Mekke" bölgesine yerleştirildi. Böylece Yüce Allah'ın; "birbirinize düşman olarak oradan(cennetten) inin!" talimatı gereğince İblis, Adem ve Havva, Dünya gezegenine gönderilmiş oldular.

Peygamberimizden gelen haberlere göre; Adem, Hindistan'a; Havva, Cidde-Mekke'ye indirildi. Bir zaman sonra Mekke'de buluştular. Taberi şöyle ifade eder:

"Adem, Hint'e, Havva Cidde'ye indirildi. Adem, onu arayarak Arabistan'a geldi, onlar birbirleriyle buluştular. Havva orada ona yaklaştığı için buluştukları yere Müzdelife adı verildi. Buluşup tanıştıkları yere Arafat, bir arada toplandıkları yere Cemidendi."

Müzdelife; Mekke'de, Arafat ile Mina arasında bulunan ve Hac'da, Arafat'tan sonra "vakfe" yapılan yerdir. Müzdelifekelimesi, "yaklaşmak, yakınlaşmak" anlamındaki Arapca "zlf" kökünden türetilmiş olup, "yakınlaşılan yer" anlamında, ism-i mekân(mekan ismi)dir. Ayrıca burası, "buluşma-toplanma" anlamında Cem adıyla da anılmaktadır.

Adem, Havva'yla buluştuktan sonra yaşamını, Mekke merkezli ve Aden-Yemen bölgesinde sürdürür. İnsanlığın başlangıcında bu bölge; hatta "Arap Yarımadası"nın tamamı, adeta bir cennet gibi yaşama elverişliydi. Bu coğrafya; ırmaklar, ormanlar, bitkiler ve hayvanlarla donatılmış; ılıman bir iklime sahipti. İnsanoğlunun kökleri, buradan Afrika'ya, Asya'ya veArabistan'ın kuzeyine yayılmışlardır. İnsanlığın başlangıcı ve yaşam serüveni bu merkezden başlayarak; Nuh tufanına kadar Dünya'nın her bir yanına yayılmıştır. Bunun kanıtlarını yeri geldiğinde ifade edeceğiz. Şimdi ise burada Adem'in "Aden cenneti"nden, "Mekke-Aden-Yemen Dünya bahçesi"ne yerleştirildiğinin Tora'daki kanıtını vereceğiz. İşte Tora(Tevrat)'ınBereşit(Tekvin) kitabında yer alan ayetler:

"Tanrı, içinden alındığı toprağı işlemesi için onu (insanı), Eden Bahçesi'nden(cennetten) kovdu.

İnsanı sürdü ve Yaşam Ağacı yolunu korumak için, Eden'in doğusuna Keruvim'i ve 'sürekli dönen kılıcın alevi'ni yerleştirdi." (Bereşit: 3/23-24)

3/23 ayetinde; Adem'in, Dünya toprağından yaratıldığına gönderme var ve ayetin devamında; bu toprağı(dünya toprağını) işlesin diye Eden(Aden) cennetinden kovulduğu bildiriliyor. Adem'in, Mekke civarındaki dağlardan alınan topraktan yaratıldığına dair Peygamberimizden haberler vardır. Hatta bu Mekke-Medine arasındaki bütün bu dağlara Paran(Faran) dağları denmektedir. İbranice'de de mevcut olan bu "faran" kelimesinin Arapça'da kökü "frn"dir ve "fırın-furun" ismiyle de anlamdaştır.

3/24'de Adem'in(insanın) cennetten sürülüşü tekrar vurgulanıyor. Yaşam Ağacı(Adem'in nesli)ni korumak için "Aden(Mekke-Yemen) Yurdu"nun; yani "Güney Arabistan"ın doğusuna Keruvim'in(meleklerin) ve "dönen kılıcın alevi"nin(cinlerin) yerleştirildiği bize bildiriliyor.

"Dönen kılıcın alevi" tanımlaması dumansız alevden yaratılmış olan cinleri en güzel bir şekilde tanımlamaktadır. Cinlerin Doğu'da Pasifik'te "Solomon adaları merkezli bir bölge"de yerleştirildiğine ileride değineceğiz. Böylece Adem, "Aden-Yemen"e; cinler Doğu'ya; melekler de "Yaşam Ağacı"nı korumak için ikisinin arasına yerleştirilmiş olmaktadır. Bir anlamdaAdem'in ve neslinin yaşayacağı "Mekke-Yemen Yurdu", "cinler"in şerrinden korunmuş bulunmaktadır

MEKKE-KABE"NİN KONUMU VE İNSANLIK İÇİN ÖNEMİ

"İlk Kabe"nin, Adem'den önce ya da sonra Mekke'ye, Sema'dan indirildiği; 8. Sema'da Arş'ın altında "melekler"in toplanıpSonsuz Yüce Rabb'imizi tespih ve tekbir ettikleri ve etrafında döndükleri "Sema'daki Kabe"nin bir izdüşümü olduğu konusunda rivayetler vardır. "Sema'daki Kabe"nin bir izdüşümü-benzeri olan Kabe, Dünya'nın merkezinde; yani Mekke'de tesis edilmiştir. Mekke'deki bu "kutsal ev"in; "kadim ev"(Beyti Atik) olduğu Kur'an'da ve hadislerde beyan edilmektedir. Nitekim Kur'an'da [HAC(22)/33]'de Kabe'ye; "Beyti Atik"(eski-antik ev) diye atıf yapılırken; diğer bir ayette de yeryüzünde insanlar için "ilk vazedilen(konan) ev"in, Kabe olduğu bildirilir:

Muhakkak ki, Bekke(Mekke)de insanlar için ilk vazedilen(konan) Ev, mübarek ve alemlere hidayet olan (Kabe)dir.

[AL-İ İMRAN(3)/96]

İmam Suyuti'nin Camiu's-Sağir'inde bir rivayette; "Beytü'l-Ma'mur"un, Sema'da bir Mescid(Kabe) olduğu ve buMescid'in(Sema'daki Kabe'nin) izdüşümünün de Mekke'deki Kabe olduğu ifade edilir. Aynı rivayette, Sema'daki bu "Beytü'l Ma'mur"u, "melekler"in sürekli tavaf ederek Yüce Rabb'imizi tespih ettikleri; onun, Sema'daki hürmetinin, Kabe'nin Arz'daki hürmeti gibi olduğu bildirilir. Nitekim Kur'an'ın [TUR(52)/4] ayetinde "Beytü'l Ma'mur"a(imar edilmiş Ev'e) Sonsuz Yüce Rabb'imiz yemin eder ki bu oldukça anlamlı bir yemindir.

Taberani'nin Mu'cemu'l-Kebir'inde de; İbn Amr bin el-As'tan rivayet edilen bir hadiste şöyle denir:

Allah, Adem'i yeryüzüne indirdiği zaman şöyle der: "Ben seninle beraber, Arş'ımın etrafında dönüldüğü gibi, dönülecek olan bir Ev(Kabe) indireceğim."

İbni Abbas'tan nakledilen başka bir hadiste de Adem, Kabe'yi tavaf edip hac görevini bitirdikten sonra, melekler kendisiyle karşılaşır ve kendisine şöyle derler: "Ey Adem! Haccın kabul olsun!"

Kabe, Sema'dan indirildiğinde "Hacerül Esved" ışıklı bir cennet taşıydı. Adem'in, cennet özlemini gidermek için sık sıkKabe'yi ziyaret ettiği, hem hadislerde hem de saklı metinlerde geçer. "Adem ve Havva" saklı metninde Adem, Havva ve oğulları Şit'in, Cennet'i görmek ve Sonsuz Yüce Allah'a yalvarmak için "Cennet bahçesine gittikleri" sık sık ifade edilir ki; o yer Kabe'dir. Ve adeta görüntülü telefon yahut bir televizyon gibi cennetle iletişimi sağlayan bu "ışıklı-parlak taş", "Hacerül Esved"dir. Adem ve soyunun, bu ışıklı cennet yakutu olan "Hacerül Esved"le cenneti gördüklerini; özellikle Adem'in böylececennet özlemini giderdiğini söyleyebiliriz. Ancak sonradan ademoğlunun "şirk koşması"yla, söz konusu olan taşın karardığıve bu fonksiyonunu kaybettiği ifade edilmektedir.

Taberi rivayetine göre Adem'den sonra oğlu Şit, yeryüzünde halife peygamber oldu. Adem öldüğü zaman ademoğulları40.000'e ulaşmıştı. Şit, Mekke'de oturdu ve ömrünü Mekke merkezli Güney Arabistan'da tamamladı. Kabe'yi tavaf eder, şerefli sayar ve imar ederdi.

Diğer taraftan Mekke, coğrafi açıdan; enlem, boylam ve kutuplara olan mesafesi bakımından, "altın oran"a uygun bir "merkez"dir. Kur'an [EN'AM(6)/92] ayetindeki "ümmül kura"; yani "şehirlerin anası-merkezi" ifadesi, anlamlı ve önemli bir işarettir. Bu kavramla Kur'an, "Mekke'nin merkezi konumu"na ve "insanoğlunun başlangıcı"na atıfta bulunmaktadır. Nitekim Prof. Dr. Zağlul en-Naccar bu konuda şunları söylüyor:

"Batı, Mekke'nin, Gezegenimizin merkezinde bulunduğuna dair bilimsel kanıtlardan hoşlanmıyor. Ancak biz her şeye rağmen araştırmalarımıza devam edeceğiz. Ve bunun bir gerçek olduğunu ortaya koyacağız. Prof. Dr. Hüseyin Kemaleddin, Dünya'nın başlıca şehirlerinde kıble yönünü belirlemeye çalışırken; Mekke'nin, Yerküre'yi oluşturan yedi kıtanın hepsinin etrafından geçen bir dairenin tam merkezinde olduğunu gösterdi."

Sonuç olarak Adem'den beri; özellikle de İbrahim'den beri bu "merkez", korunmuş, haram belde ve şirk koşulmadığı taktirde "melekler"in kuşattığı "emin belde" olma özelliğini hep korumuştur. Ancak bugünkü gibi "şirk"in-"cehalet"in at koşturduğu her yer, her toplum merkezi; ne emindir, ne korunmuştur ve ne de Sonsuz Yüce Allah'ın azabından uzaktır.

Yukarıdan beri işaret ettiğimiz deliller, insanoğlunun Dünya gezegenindeki yaşam serüvenin "başlangıç noktası"nın "Mekke merkezli Güney Arabistan" olduğu tezimize önemli bir katkı sağlamaktadır.

ADEM'İN İLK OĞULLARI: KABİL(KAYİN), HABİL(EVEL)'İ ÖLDÜRDÜ!

Adem'in, yerleşik hale geldiği bu Mekke merkezli "Dünya Yurdu"nda ilk oğlu Kabil, ikincisi Habil'dir. Adem ve Havva Allah'tan salih bir erkek evlat isterler. Kabil'e hamile olan ve gittikçe ağırlaşan Havva ve Adem, bu sırada ikinci büyük hatalarını işlerler; çocuğun doğumuyla Allah'a ortak koşarlar. Bunun üzerine Yüce Allah da onları şiddetle kınar. İşteKur'an'da ve Tora'daki delilleri... Kur'an, Kabil'in(Kayin'in) doğuşunu ve "şirk" koşulmasını şöyle açıklıyor:

O(Allah) ki, sizi tek bir nefisten(Adem'den) yarattı. Onda sükun bulması için, kendisinden zevcesini(eşini) yarattı. O zaman ki, onu örttü, o hafif bir yükle yüklendi ve onunla(o yükle) dolaştı. Arkasından ağırlaştı. Ve o ikisi, Rableri olan Allah'ı çağırdı: "Şayet bize bir salih (çocuk) verirsen, elbette biz, teşekkür edenlerden olacağız."

Ne zaman ki (Allah), o ikisine salih bir çocuk verdi, o ikisi, onlara verdiği çocuk konusunda O'na(Allah'a) ortaklar kıldılar. Allah, onların şirk(ortak) koştuklarından yücedir, münezzehtir.

Onlar hiçbir şey yaratamayan yaratılmışlar iken, (Allah'a) şirk(ortak) mı koşuyorlar?

Onlar(ortak koştukları), ne onlara, ne de kendilerine yardım etmeye güç yetiremezler.

[ARAF(7)/189-192]

Tora(Tevrat) ise nasıl ortak koşulduğunu bildiriyor ve Kur'an ayetlerini adeta tefsir ediyor:

Adem eşi Havva'yı bildi. (Havva) hamile kaldı ve Kayin'i doğurdu ve "Tanrı ile birlikte bir insan edindim." dedi.

Bir doğum daha yaptı; (Kayin'in) kardeşi Evel'i (doğurdu). Evel davar çobanı oldu; Kayin ise toprak işçisiydi. (Bereşit: 4/1-2)

4/1'de Havva, Kabil(Kayin) doğunca ne diyor: "Tanrı ile birlikte bir insan edindim." İşte şirk olan bir ifade... Adem'i veHavva'yı doğrudan Sonsuz Yüce Allah yarattı. Sanki Allah'ın onlara lütfettiği "bu çocuk"; Adem, Havva ve onların yol göstericileri, yardımcıları olan meleklerin, Tanrı ile birlikte meydana getirdikleri bir "çocuk-insan". Allah'ın dışındaki sebeplere bir pay ayırmak, Allah'a ortak koşmaktır, "şirk"tir. Nitekim yukarıda zikrettiğimiz [ARAF(7)/190] ayetinde, Yüce Rabb'imiz bunu açıkça bildiriyor:

"Ne zaman ki (Allah), o ikisine salih bir çocuk verdi, o ikisi, onlara verdiği çocuk konusunda, O'na(Allah'a) ortaklar kıldılar. Allah, onların şirk koştuklarından yücedir, münezzehtir."

Evet, işte Kabil(Kayin)in hikayesi buradan başlıyor ve "Mu-Atlantis"e kadar uzanıyor. Bu şekilde doğan ve büyüyenKabil(Kayin), kendisinden sonra doğan küçük kardeşi Habil(Evel)'i kıskançlıkla öldürür ve lanetli hale gelir. İşte Tora'nın ifadeleri:

Tanrı; "Ne yaptın?" dedi. "Kardeşinin kanının sesi, topraktan bana doğru haykırıyor."

"Şimdi sen, kardeşinin kanını senin elinden almak için ağzını açan topraktan daha da lanetlisin."

"Toprağı işlediğin zaman, artık sana kuvvetini vermeyecek. Dünyada göçebe ve yalnız olacaksın."

Kayin, Tanrı'nın huzurundan ayrıldı. Eden'in doğusundaki Nod ülkesinde yerleşti.

Bereşit(Tekvin): 4/10-12,16

Birincisi, Kabil doğduğu zaman anne ve babası, "şirk" olan ikinci büyük hatayı işlediler. İkincisi, Kabil, olgunluk çağındaHabil'i kıskanarak öldürmeye teşebbüs etti ve öldürdü. Böylece insanlık tarihinin "taammüden kardeş öldüren" ilk katili oldu ve kardeş kanının dökülmesinin yolunu açtı. Sonsuz Yüce Allah, onu lanetledi. Artık işlediği topraktan önceki gibi verim alamayacağını; yalnız ve göçebe olacağını bildirdi. Yüce Rabb'imizin Rahmeti'nden mahrum olan Kabil, "Eden yurdu"nu; yani Mekke merkezli "Güney Arabistan"ı terk etti ve bu yurdun doğusuna; "Nod Ülkesi"ne gitti. "Nod"; İbranice'de "yalıtılmış" ya da "göçebelik" anlamına gelir ki; Kabil, böylece Aden'in doğusuna; göçebelik diyarına; Asya'ya gitmiştir.

Daha sonra İsrailoğulları'nda sehven adam öldüren kimselerin, öldürülmemesi ve katilin oraya kaçabilmesi için "vaad edilen toprakların doğu tarafında bir bölge" oluşturulur. Tora'da bu konuda birçok ayet vardır. Devarim(Tesniye) 4/41 de; " O zaman Moşe, Yarden'in(Erden ırmağının) güneşin doğduğu (taraftaki) yakasında üç şehir ayırdı." ayeti bu meseleyi özetlemek için yeterlidir. Ancak kasten(taammüden) adam öldürenler öldürülür, kısas vardır. Kabil, kasten kardeşini öldürmesine rağmen öldürülmemiş, lanetli olarak Asya'ya kaçmasına müsaade edilmiştir. Bunun sebebi ise; cinayetin örneksiz olarak işlenmesi; bu konuda bir bilinç olmamasıdır ki bu zannımızca hafifletici bir unsurdur. Elbette en iyisini, her yaptığı işte sayısız "hikmetler" bulunan Sonsuz İlim Sahibi Yüce Rabb'imiz bilir.

İNSANLIK DÜNYAYA NASIL YAYILDI?

1) Yemen-Umman'da: "Cebeli Faya" Arkeolojik Çalışması

Bugün modern araştırmalar, insanlığın, Dünya'ya, Afrika'dan; özellikle Doğu Afrika'dan; yani "Aden körfezi"ne yakın Rift vadisinden yayıldığını söylemektedir. Ancak en son yapılan bir arkeolojik çalışmada, Arap Yarımadası'nın güneyinde; "Aden-Yemen"in doğusunda; Cebeli Faya'da önemli kanıtlar bulunmuştur. Londra Üniversitesinden Simon Armitage ve meslektaşlarının 2011 yılında "Science Dergisi"nde yayınladıkları ve Yaklaşansaat'te haber olarak verdiğimiz bu araştırmada şu tespitler yapılmaktadır:

"Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki Jebel Faya(Faya dağı); bereketsiz çölleri ve tepeleri, seyrek yağmurları ve kumlu toprağı ile sadece birkaç göçebe bedevinin dayanabileceği, tamamen yaşanması zor bir yer olarak görünüyor. Ancak, 125.000 yıl önce her şey çok farklıydı. Çöller, bolca su ve av hayvanını barındıran bir savanaydı. Yani geniş ova, çayır, küçük ağaçlıklar, yeşilliklerden oluşan ekosistem.

"Ekip, bu ilk modern insanların, İran körfezinden bile geçip ilerlemiş, belki de Hindistan'a, Endonezya'ya, hatta Avustralya'ya gitmiş olabileceklerine inanmaktadır.

"Son interglasiyel(buzularası) çağda, Doğu Arabistan'da insan varlığını gösteren Jebel Faya'da deliller bulunmaktadır. Jebel Faya'da bulunan aletler, Doğu Afrika'daki Orta Taş Çağının son dönemleri ile benzerlikler göstermektedir.

Diğer taraftan, buzularası çağda deniz seviyesi yüksekken, (Arabistan'daki) Necd platosunda bitki yoğunluğu fazlaydı ve daha çok su bulunmaktaydı.

"Güney Arabistan, insan nüfusun artması için ikinci bir merkez olmuş olabilir... Güney Arabistan'da yağmurlu dönemlere ilişkin kanıtlar bulunmaktadır. Muhtemelen insan popülasyonları, kıyı şeridine ilaveten, Arabistan'ın içlerine doğru da arttı ve ilerledi.

"Sonuç olarak, muhtemelen İran körfezi bölgesi, avantajlı dönemlerde ilk modern insanların yayılmış olabileceği diğer birpopülasyon merkezini oluşturdu. Güneydoğu Arabistan'dan, İran körfezine giriş, muhtemelen Hacar dağlarından İran körfezi havzasına uzanan çok sayıda vadi kanalları aracılığı ile olmuş olabilir. Bu kanallar aynı zamanda, körfez öncesi (proto-Gulf) kıyılar boyunca, tatlı su kaynaklarına erişimi sağlayarak, insan göçünü kolaylaştırmıştır."

2) Yemen-Umman'da: "Dhofar" Arkeolojik Çalışması

Bu yazımızı tamamlamak üzereyken Arabistan'da yapılmış çok yeni bir arkeolojik çalışma elimize geçti. Faya'da yapılan çalışmayı ve bizim tezimizi destekleyen çalışmanın lideri İngiltere'deki Birmingham Üniversitesinden paleolitik(yontma taş devri) arkeoloğu Jeffrey Rose'un ekibinin, "LiveScience"da yayınlanan çalışmasından işte birkaç paragraf daha:

"Umman Sultanlığı'nda 100'den fazla yeni bulunan bölge, genetik kanıtların işaret ettiğinden daha uzun süre önce Afrika'dan göçün Arabistan içlerinden olduğunu doğruluyor. İlginç bir şekilde yeni bulunan bu bölgeler, kıyılardan çok uzak, iç bölgelerde yer alıyor." Jeffrey Rose şunları söylüyor:

"On yıldır Güney Arabistan'da ilk insan yayılışını anlamamıza yardımcı olacak deliller aramamızdan sonra, nihayet Afrika'dan çıkışla ilgili açık deliller bulduk. Bunu heyecanlı yapan ise, bu senaryonun daha önce hiç düşünülmemiş olmasıydı."

Uluslararası ekipteki arkeolog ve jeologlar araştırmalarını Arabistan Yarımadası'nda bulunan, Güney Umman'ın güneydoğu köşesinde bulunan Dhofar dağlarında yaptı. Southern Methodist Üniversitesinden araştırmacı Antony Marks, kıyı boyunca toplu göçe işaret ederek kıyılardan geçen birinin deniz ürünlerini kullanmasının, çölün içinden geçmesine göre daha fazla anlam ifade edeceğini belirterek şunları söyledi:

"Kıyıdan göç hipotezi bir taraftan makul gözükse de bunu doğrulayacak arkeolojik hiçbir kanıt yok."

Araştırma ekibi 2010 sezonu bitiminde planladıkları son yer olan, sıcak, rüzgarlı, nehir kanalının yakınlarında bir çok taş aletin dağınık halde bulunduğu kuru bir platoya gitti. Bu tarz taş aletler Arabistan'da yaygın olarak bulunuyordu ancak bu zamana kadar bulunanların hepsi nispeten daha geç zamanlarda yapılmıştı. Yakın incelemelerden sonra Rose; "BunlarNübyelilere(Kuzey Afrika'da yaşayan etnik bir gruba) ait taşlar. Burada ne işleri var." diyerek arkadaşlarının dikkatini çekti. Araştırmacılara göre, bu çorak çöllerde bulunan birçok kanıt, çalışma alanının önemini vurguluyor. Marks:

"Bu bölgede, teorik modellerle, gerçek kanıtlar arasındaki bağları kopartacak örneklerimiz var." diyor.

Bu taşların, birisi tarafından terkedilmek yerine yapıldığı düşünülüyor. Nasılsa bu taş aletlerin yapıldığı zamanda, Arabistan kuş uçmaz kervan geçmez viran ve ıssız bir yer değildi. O zamanlarda kıyıya düşen bereketli yağmurlar, Arabistan'ın çorak arazilerini verimli yapıyordu. Araştırmacıların açıklamalarına göre, bu otlaklıklarda avlanabilecek birçok hayvan bulunuyordu. Rose:

"Belli bir süreliğine Güney Arabistan, iri av hayvanları, bolca akan taze sular ve taştan araçlar yapmaya yarayan yüksek kalitede çakmak taşları gibi zengin kaynaklara sahip yeşil bir alandı." diyor.

Araştırmacıların iddia ettiğine göre, modern insanların Afrika'dan ilk göçü, Arabistan'ın kıyısından değil; günümüzde otoyololarak kullandığımız nehir bağlantıları boyunca yapılmıştır. Buralarda ilk modern insanların Afrika savanalarında avlamaya alıştıkları ceylanlar, antiloplar ve dağ keçileri gibi cazip hediyeler olduğu düşünülüyor. Rose, LiveScience ekibine şu açıklamada bulundu.

"70.000 yıl önce yapılan toplu göçün genetik işaretlerine baktığımızda, çıkışın Afrika'dan değil, Arabistan'dan yapılmış olabileceğini gördük."

Arkeologlar, Güney Arabistan çölleri boyunca "taş kalıntılarının yolları" olarak adlandırılan kanıtlardan daha fazla bulmak için taramaya devam edecekler."

(DEVAMI YARIN)