Uzunca bir süreden beri sosyal basında, başta DİB ve Din görevlileri  olmak üzere tartışılan ve tenkit edilen imam ve hocalarımız konusunda bir yazı kaleme almak istiyordum.

               Artık zamanı gelmiştir diyerek bu hafta bu konuyu ele aldım.

              Diyanet, camiler, imamlar ve hocalarımız üzerine yapılan tenkitlerin haklı yönleri olduğu gibi, pek çok haksız, maksatlı ve iyi niyetli olmayan eleştiriler de yok değil.

             Hiç şüphesiz her kesimde  hata yapanlar ziyadesiyle mevcuttur ve olacaktır. Zira, insan beşerdir ve yanılmaya, kusura, günaha meyillidir. Kusursuz insan olmaz, olmayacaktır.

            Ancak, Din görevlileri “ak elbise” gibidir ve asla leke kabul etmez, en küçük lekeyi, kusuru gösterir.

           Demem o ki, din görevlileri herkesten, her kesimden çok çok daha dikkatli, toplumun en az hatalı, kusurlu insanları olmak zorundadırlar.

           Bunu yapamayacaklarsa, yapamıyorlarsa, bu vazifeyi kesinlikle üstlenmemeleri, derhal bırakmaları, yapmamaları, bu etiketi taşımamaları gerekir.

            Zira, hayatta yapılabilecek ve az da olsa kusur kabul edebilecek birçok iş ve meslek, rızkı arayacak pek çok kapı mevcuttur ve DİN, RIZIK ARAMA KAPISI VE İŞİ ASLA OLMAMALIDIR

            Bu noktadan hareketle, tenkit edildikleri hususlara, haklı ya da haksız yönlerine girmeden, halkın genel istekleri ve konuşulanlar üzerinden, başta imamlarımız ve din görevlilerimiz olmak üzere hocalarımızdan beklentiler, beklentilerimiz şunlardır.

            Beklentiler zaten durumlarını ortaya koyacak, mukayese ederek neleri eksik yaptıklarını ortaya çıkaracaktır.

            1-Öncelikle partiler üstü, mezhep ve meşrepler, cemiyet ve cemaatler üstü bir çizgi ve uygulama içinde olmalıdırlar. Din/İslam, gökkubbe kadar geniş olup, küçücük parti veya herhangi bir kılik şemsiyesi altına sığmaz, sığdırılamaz. Sığdıranlar İslam’a en büyük zararı verdiklerini bilmelidirler.

            2-Hiçbir parti ve beşeri ideolojinin yanında ve yakınında olmadan, İslam’ı hiçbirine yama yapmadan, Dinin kendi dünya görüş, mesaj ve çözümlerini anlatmalı, beşeri ideolojileri meşrulaştırma, onlara payanda aracı haline getirmemelidirler.

            3-Vaaz ve hutbelerini güncel ve öncelikli ihtiyaçlara göre yapmalı, çağın idrakine sunacak bir dil ve üslup kullanmalıdırlar. Günün, o günün toplumsal öncelikli sorunu ne ise, vaaz ve hutbe konusu o olmalı, millete reçete sunmalı, merhem olmalıdırlar.

           4-Sıtatükocu ve nakilcilikten öte, anlayan, anlamaya çalışan, soran, sorgulayan, analiz eden, yorumlayan, aslına ve özüne sadık kalarak çözüm üreten bir dini hakikat, feraset, hikmet ve anlayış içinde olmalıdırlar. Yerleşik tüm dini inanç ve alışkanlıkları, Kur’an’ın ışığında yeniden ele alabilmeli, dinamik bir dinin önderleri olmalıdırlar.

          5-Hurafelerden, uydurma Hadis ve sözlerden uzak durmalı, Kur’an ve sahih Hadis konusunda hassas ve seçici olmalıdırlar.

         6-Dini meseleler de, her hoca ayrı ve farklı bir görüş öne sürerek, İslam’ı  tartışılır hale getirmemeli, kafalarda soru işaretleri, güvensizlik, itibar ve itimatsızlık telkin etmemelidirler. Maalesef birçok ilahiyat erbabı hoca veya din görevlisi, pazarcı esnafı gibi, her köşe de ayrı bir din satmakta, dini pazar ayağına düşürmekte, Pazar yerinde yerlere, ayak altına saçmaktadır. Dini meseleler, uzmanlarınca, ilmi otoritelerince, ilmi meclislerde tartışılır, çıkan sonuç halka arzedilir. Halkın, geniş yığınlar önünde tartışılmaz, tartışma, münakaşa ve cidal mevzusu edilmez, edilmemelidir.

          7- Günlük hayatlarında siyasetçilerden uzak durmalı, belli bir siyasi partinin yanında veya yakınında bulunarak, o partinin adamı izlenimi vermemeli, hepsine eşit mesafede durmalı, bu konuda hassas davranmalı, tarafsızlığa ve yalnız İslam’ın tarafında olma izlenimine özel önem vermelidirler.

         8-Bakan, m.vekili, belediye başkanı, bunların il ve ilçe teşkilat başkanlarının arkasında dolaşmamalı, arkalarından koşmamalı, onlardan yardım ve menfaat beklememeli, onlara yağcılık ve yağdanlık  yapmamalı, böyle bir görüntü vermemelidirler.

         9-Camiye gelenleri eğitmek, Müslüman kimliklerini iyileştirmek ve olgunlaştırmak kadar, camiye gelmeyenlerle de ilgilenmeli, cemaati artıran olmalı, cami hinderlandının tümüne ulaşabilmelidirler. Cemaati eğiten ve çoğaltan bir çalışma ve gayret içinde olmalıdırlar. İnsanları camiye, vakit namazlarına ve hususen sabah namazına çekecek arayış ve çaba içinde olmalıdırlar.

          10-Sadece camiye, Kur’an kursuna değil, hitap ettiği mahalle sınırlarındaki fakir, muhtaç ve  yetimlere de yardım organize etmeli, onlarla ilgilenmeli, dernek yönetimi ile beraber ev ev dolaşmalı, hasta, cenaze veya mağdur insanlarla birebir temas kurmalıdırlar.

         11-Cami ve müştemilatının iç ve dışını, çevresini temiz tutmalı, tutturmalı, öncelikle hiçbir kirliliğe ve çirkinliğe fırsat vermemelidirler.

         12-Caminin hitap ettiği mahalledeki tüm sorunlarla ilgilenmeli, çözüm bulmalı veya önermeli, yardımsever, güler yüzlü, kibirsiz, çalışkan, fedakar ve vefakar olmalı, sorumluluk almalı, çözen ve çözüm üreten olmalıdırlar. Kibrin zerresine sahip olmamalıdırlar.

         13-Paraya değer vermeyen, dini hiçbir hizmeti parayla yapmayan, paragöz olmamalı, cömert ve bu konuda örnek insan olmalıdırlar.

         14-Kıravat takmamalı, resmiyete bürünmemeli, lük ve pahalı giyimden uzak, din görevlisine yakışır, İslam’ın öngördüğü bir tesettür ve kıyafet tercih etmeli, olabildiğince sivil, sade, yerli, İslami ve mütevazi bir giyim ve yaşantı içinde olmalı, artistik veya manken giyimlerden uzak durmalıdırlar.

         15-Geçerli bir mazeret olmadan sakalsız, sinekkaydı olmamalı,  fıtratında, erkeğin yaratılışında, doğasında ve tabiatında var olan makul bir sakal bırakmalıdırlar. Sakal baylarda vardır, Allah onu bayanlara vermemiştir. Fıtratı değiştirmeye yönelmek, erkeğin kadına, kadının erkeğe benzemeye çalışmasının hükmünü en iyi onlar bilmeli ve uygulamalıdırlar.

         16-İmamlar “örnek” ve “önder”dir. Bunun farkında olmalı, öyle yaşamalı, davranmalıdırlar.