ALİ KARABACAK KİMDİR

Ali Karabacak 1928 yılında Sakarya’nın Hendek ilçesine bağlı Aksu köyünde dünyaya gelmiştir.  Aslen Rize’den göç etmiş bir ailenin çocuğudur. Babası da alim olan Aksu köyü imamı Hasan hocadır.  Ali Karabacak ilk tahsilini kendi köyünde yapmış hatta hafızlığını da yine Aksu’da tamamlamıştır.  İlim tahsiline çok meraklı olan Ali Karabacak askerlik görevini yaptıktan sonra mesleği icabı Arapça lisan eğitimi almak için AKYAZI müftüsü Süleyman ÇOTUR hoca ve Mehmet hoca efendilerden Arapça eğitimi almıştır. Bu iki müderris hocaefendiler Osmanlının son dönemlerinde yetişmiş mümtaz ilim adamlarındandı. Ali Karabacak İmam olarak Akyazı’nın Beynevit köyünde göreve başladı. Daha sonra Vaiz olarak görev yaptı. Bu arada Diyanet’in 13.10.1958 tarihinde açtığı Müftülük imtihanını da kazanmış, ancak müftülük görevi yapmamıştır 25.09.1959 yılında Sakarya iline Adapazarı Merkez Vaizi olarak atanmıştır. 01.07.1971 tarihinde Adapazarı İmam- Hatip Okulu imtihanlarına girerek 1.devre mezunu olmuştur.  Bu arada oğlu İsmail Karabacak da uzun yıllar İmam-Hatip lisesinde meslek dersleri öğretmenliği yapmıştır. İsmail hoca dışında bir de kız evladı olan Ali Karabacak 2017 yılında vefat etmiş, cenazesi Merkez Orhan caminde kılınan cenaze namazından sonra Emirsultan mezarlığına defnedilmiştir. Hocamıza cenabı Allahtan rahmet niyaz ediyoruz.

HOCASININ ISRARI VE YAPILAN İSTİHARE

Ali Karabacak hoca, Akyazı’da hocası ve aynı zamanda AKYAZI Müftüsü olan Süleyman ÇOTUR’la Arapçasını iyice ilerlettikten sonra yine hocasının ısrarı üzerine Ankara da açılan vaizlik imtihanına girmeye karar verir. Onunla beraber iki arkadaşı daha aynı durumdadırlar. Süleyman ÇOTUR Efendi üç talebesine de “istihare yapınız ve gördüklerinizi bana anlatınız” der. Ali Karabacak hocanın istiharede gördüklerini dinleyen müftü efendi Ali hocayı sınavlara yollar. Neticede vaizlik imtihanını kazanan Ali hoca Çanakkale / LAPSEKİ’de göreve başlar.

 

LAPSEKİDEN SAKARYA’YA

Diyanet İşleri Başkanlığınca açılan vaizlik sınavlarında başarılı olan Ali hoca Çanakkale’nin LAPSEKİ kasabasına vaiz olarak atandıktan sonra çeşitli camilerde yaptığı etkili vaazlarla geniş bir kitlede etkili olmaya başlar. Hoca efendinin arkasında aynı zamanda etrafında genç ilim adamlarından bir halka oluşur. Kimini hafızlığa kimini Arapça lisan eğitimine yönlendiren Ali hoca bunların yanında akaid, kavaid ve fıkıh dersleri de vermeye devam eder. Hangi öğrencisinin hangi alana meyilli olduğunu bilir ve ona göre yönlendirirdi.

Ali Karabacak hoca davası ve derdi olan bir din adamıdır. Bulunduğu yerde ve zamanda her zaman birşeyler yapmanın çabası içerisinde olur. Arkasındaki bu genç ilim halkası ilim aşığı kişilerden oluşmuştur. Bu halka bereketli bir şekilde hoca efendinin tayinine kadar derslere devam eder.

“HOCAM GEREKİRSE SİMİT SATARIZ”

1960 yılında Ali karabacak hocanın tayini Adapazarı’na çıkar. Pek çok talebesi hüzünlü bir şekilde hocalarını yolcu ederler. Ancak 2 talebesi vardır ki (Mehmet Akan ve Sadettin Uzun) Ali hocanın ardından Adapazarı’na taşınmışlardır.

Bir akşam mütevazı evinde ilimle meşgul iken kapısı çalınır. LAPSEKİ’li 2 öğrenci kapıdadırlar. Hocam biz ilim tahsilini sizinle tamamlamaya geldik derler. Hoca şaşkındır. Boynunu büker, bir taraftan memlekette yokluk vardır. Ev kirası, geçim derdi falan bu iş nasıl olacak diye düşünür. İki genç bir ağızdan “Hocam siz telaşlanmayın simit satar rızkımızı çıkarırız. Yeter ki siz bize ders vermeyi kabul edin” derler.

Böyle vefalı ve gayretli ilim aşkıyla dolu çocukları hocaefendinin geri çevirmesi mümkün değildir. O sert görünümlü hocaefendi bu sözler üzerine gözyaşlarını tutamaz. Bu genç iki ilim aşığından birini Süleymanbey köyüne diğerini de Güneşler’de bir camiye görevli olarak yerleştiren Ali hoca, bu iki talebesinin tahsil hayatlarını burada tamamlamalarına yardımcı olur. Bu iki talebe daha sonraki yıllarda İSTANBUL ve ÇANAKKALE’de görevlerine devam etmişlerdir.

Bu örnekte de görüldüğü gibi Ali Hoca merhametli ve vicdan sahibi bir insandır. Kimsenin açta açıkta kalmasına gönlü razı değildir. Ortalıkta bir mesele varsa, ona göre bir çözüm yolu da vardır. Bunun halledilmesinde üzerine düşeni yerine getirirdi.

ADAPAZARINDA GÖREV YILLARI

Adapazarı’nda merkez vaizliği görevinde uzun yıllar bereketli sohbetler yaparak halkı aydınlatan Ali hoca dışarıdan imtihanlara girerek tahsilini devam ettirmiştir. Resmi görevi yanında ilme meraklı hoca ve imamlardan kendine göre ders halkaları oluşturmuş. Onların yetişmesinde, bilgi sahibi olmalarında katkılar sağlamıştır. Yeni Cami imamı merhum Hasan Yıldırım, yine ağabeyi Fevzi Yıldırım yanında Mehmet Ali Yılmaz hoca, Pilli hoca lakaplı Mehmet Türk hoca da bu ders halkalarına devam etmişlerdir. Bu derslerde Sarf, Nahiv, Tefsir, Maani, Beyan, Bedi ve Hadis usulü dersleri okunurdu. Çok talebesi yoktu fakat olanlarla ciddi bir şekilde ilgilenirdi. İlmi çalışmaları yanında çeşitli dernek ve vakıflarda da hizmetler yapan Ali Karabacak hoca ilimizin köklü vakıflarından Tozlu Cami Vakfı Mütevelli heyetinde görevliydi.

 

 

 

HATIRALAR

MEHMET TÜRK   (Emekli İmam)

Ali hocayla 1963 yılında tanıştım. Hocayı tanıdığımda Vefa camiinde görevliydim. Ondan önce de Hal camiinde görev yaptım. İlk tanıdığımdan itibaren kendisine talebe oldum diyebilirim. Benimle beraber 2 öğrencisi daha vardı.  Öğrencisi az sayıda olurdu. Ama öğrencilerine karşı yoğun bir ilgisi vardı. 1970 yılına kadar farklı alanlarda dersler aldık. Sarf, Nahiv, Tefsir, Maani, Beyan, Bedii, Hadis usulü, aldığımız dersler arasındaydı. Talebelerini öğrenmeye teşvik ederdi. Kendisini tanıdığımda ilkokul mezunuydum, imam olarak görevdeydim. Ali hocanın teşvikleriyle önce ortaokul ve liseyi daha sonrada 35 yaşında yüksekokulu bitirdim.  Yıllarca kendisinden ders almama rağmen hala öğrenecek çok şey olduğuna inanıyorum. İhlaslı bir Müslümandı. Yeri doldurulmayacak bir nesildendi.

 

 

ZEKERİYA YILDIRIM (Eğitimci)

İmam-Hatip lisesinde okuduğum dönemde yaz aylarında Ali hocadan tefsir dersi alırdım. Bu dersler 1980 – 1985 arası devam etti. Özellikle Celaleyn tefsiri ve Feraiz dersleri oldukça ilgimi çekiyordu. Derslerde öğrenciye karşı yumuşak, vakur bir duruşu vardı. Görünümü sertti ancak öğrenciye hiç kızmazdı. Ders yapmayan öğrencilere gözlük üzerinden sertçe bakar ama kızmazdı ve kendisi tekrar ettirirdi. Benim Arapça öğrenmeme çok ciddi katkılarda bulundu. Kırık Tefsiri onda öğrendim diyebilirim. Rahmetli babamda ilim sahiplerine karşı büyük saygı vardı. Ben daha çocukken her bayramda beni yanına alır “oğlum Ali hocaya bayramlaşmaya gidiyoruz” der elimden tutar bayramlaşmaya götürürdü. Üzerimde emeği olan Ali hocama Rabbim rahmet eylersin.

 

ALİ OSMAN AYDIN (Damadı)

Ali hoca beni damadı gibi görmez adeta ikinci oğlu gibi davranırdı. Bir alim olarak bilinmesinin yanında şahsına münhasır tavır ve davranışları vardı. Dış görünüş olarak sert mizaçlı gözükse de aslında merhametli ve yumuşak huyluydu. Ali Hoca üzüntüsünü ve sevincini hiç belli etmezdi. İlmi münazaralarda ihtilafa düşülmesi durumunda konuyu iyi bilse dahi önceleri sessiz kalır tartışmayı sonuna kadar dinlerdi. En son kendi görüşünü söyler ve kaynaksız cevap vermezdi. “Getirin şu falanca kitabı bakalım bu konu hakkında neler söylenmiş” der ve konuya derinlik kazandırırdı. Kendine has bir diğer özelliği de sürekli yürürdü. Hatta son yıllarda dışarıya çıkamadığından evin içerisinde yürüyüşler yapardı.  “Alimin ölümü alemin ölümü gibidir” hadisi şerifi mucibince Ali hocanın bu memleket için bir kayıp olduğunu düşünüyorum.