KURAN-I KERİM AŞKIYLA SAKARYA ‘dan KAZAKİSTAN’ a UZANAN YOL

İBRAHİM ÇOLAK KİMDİR?

----


İbrahim Çolak hoca efendi 1931 yılında Sakarya ilinin Hendek ilçesine bağlı Uzunormanca köyünde dünya ya gelmiştir. Hoca Efendinin büyük dedeleri (1877- 78) 93 harbi Osmanlı – Rus savaşında Bulgaristan ın Şumnu vilayetine bağlı Deliorman bölgesinden Türkiye ye göç etmiştir.  Babası Hasan Çolak 4 yıl yaptığı askerlik dönüşü genç yaşında vefat etmiş. Babasının vefatıyla yetim kalan hoca efendinin 4 tane de kardeşi vardır. Kendisi 14 yaşında en küçük kardeşi ise daha 9 aylıktır. Okumayı çok seven İbrahim in eğitimi ile bundan sonra amcası İsmail ilgilenecektir. Amcası İsmail Efendi gündüz köyde tarlalarda çalışıp gece şeker fabrikasında işçi olarak çalışmaktadır. Fakat geçim zorlukları içinde dahi olsa İbrahim i okutmayı ihmal etmemiştir. İbrahim Çolak o yasaklı devirde ahırdan dönme bir mescitte ilk kuran eğitimini alır. Daha sonra Hafız İsmail UZAK hoca ve Hendek li Hilmi hocalardan aldığı kuran eğitimlerini tamamlar. Fakat hıfzı nı tamamlamasına rağmen hafızlık diploması alamaz. Uzun yıllar Adapazarı Orta cami de müezzinlik yapan hoca efendi, Taraklı ve Söğütlü de de görev yapmıştır. Hoca efendi 1990 yılında emekliye ayrılır. Emeklilik sonrası yeni dağılmakta olan Sovyetler birliği ülkelerinden Kazakistan’a kuran çalışmaları yapmak için giderek 10 yıl fahri olarak eşi ile birlikte Almatı şehrinde çalışmalar yapıyor. Bugün hala 90 yaşında olmasına rağmen günde 20 saat kuran ve tefsir okuyarak günlerini geçiren hocamıza Allahtan hayırlı ömürler diliyoruz.

HAFIZLIK YILLARI
Ülke zor yıllardan geçmektedir. Kuran okumak, okutmak ve eğitim almak yasaktır. İbrahim hoca o yıllar hakkında konuşurken derin bir iç çekerek söze başlıyor. “Babamız vefat etmişti. Amcam benim ilim tahsil etmeye olan merakımı biliyordu. O yüzdende beni okutmak istedi. İlk hocam dini bilgisi az olan bir eli çolak, bir ayağı topal olan İstiklal savaşı gazisiydi. Evimiz biraz köyün kenar mahallesinde olduğu için baraka gibi bir harabeyi mescit yapıp yerlere hasırlar sermiştik. Aslında burası bir kaçak bir mescitti. Köyün çocukları burada kaçak olarak Kuran öğreniyordu. O dönem ezanlar Türkçe okutulduğundan kurana olan hasretimiz kadar Ezan sesine de hasrettik. Biz mescitte eğitim alırken hocamız bazı arkadaşları da ağaç tepelerinde nöbete bırakırdı. Köye jandarma veya resmi bir araç yaklaştı mı arkadaşlar hemen gelir haber verir biz de kaçardık. Hafızlığa Orman köylü hafız İsmail Uzak hocada başladım ama daha sonra Hafız Hilmi den de çok dersler aldım.

----

GENÇLİK YILLARI
İbrahim hoca hafızlığını resmi bir kursta tamamlayamadığı için diploma sahibi olamamış. Yetim kalan İbrahim in bakması gereken 4 kardeşi vardır. Bu sebepten hem köylerde tarlalarda çalışır hem de E-5 dediğimiz karayolunda çalışmaktaydı. Yollarda kullanılan kamyonların bugünkü gibi damperleri yoktu. Kamyonlarla gelen kum ve çakıllar insan gücü ile küreklerle boşaltılırdı. İşte Genç İbrahim de bu kamyonlardan yollara kürekle kum ve çakıl boşaltanlar arasındaydı. Güçlü fiziği ve büyük cüssesiyle diğer arkadaşları günde bir kamyonu zor boşaltırken genç İbrahim 2 kamyon boşaltır ve iki yevmiye kazanırmış. Ayrıca E-5 üzerine elektrik direkleri ve köyler için yüksek gerilim hatları çekilmektedir. Direk dikme işi ağır bir iştir ve direk dikinler arasında İbrahim Çolak ta vardır. O günleri hoca efendi şöyle anlatıyor. “Yaz aylarında yüksek gerilim direkleri diken firmada işçi olarak çalışıyordum. Gençtim ve ilim tahsil etmek istiyordum. Aynı zamanda da bakmam gereken ailem (annem ve 4 kardeşim) vardı. Gayretimden ve çalışmamdan dolayı patronlarım beni çok severdi. Oysa benim hep gönlümde okuyup ilim tahsil etmek olduğundan bir müddet sonra işi bırakmak istedim. Patronum bana “Evladım biz senin çalışmandan çok memnunuz. Aslında sana işi bıraktırmam ama Kuran eğitimine devam edeceğin için müsaade ediyorum. Yeter ki Kuran oku” deyip bana fazladan ücret ödemişti. Gençliğimde hem çalıştım hem okudum vesselam.

İLK GÖREVLER
Hafızlığını tamamlayıp ve ilk dini eğitimlerini alan İbrahim hoca müezzinlik ve imamlık yapmaya başlar. Devrin sıkıntılarla dolu olduğu günlerde bu vazifeleri yapmak ta oldukça gözü karalık istiyordu. İmamlar ve müezzinler köylülerin kendilerine verdikleri mısır, buğday, yumurta karşılığında yıllık hocalıklar yapıyorlardı. İbrahim hoca da askerlik öncesinde Akyazı nın kumköprü, Hendek Çıp çıp, Dereboğazı ve Orta caminde görevler yaptı. Bu sırada evlenen hocanın kızı Melek ve oğlu Sait dünyaya gelir. 1969 yılında Diyanet işlerinde resmi vazife alınan hoca aynı yıl Hendek Orta camiinden Adapazarı merkezi uzun çarşıdaki Orta camine tayin olur. Burada görev yaptığı yıllar boyunca sabah namazı öncesi camiye giderek sobayı yakardı. Gelen cemaat ve kuran talebeleri onun görev yaptığı yıllar boyunca sabah camiyi hep sıcak bulmuştur.

Esnaf ve esnaf çocuklarına kuran öğreten hoca eğitime sabah namazından önce başlar yatsı namazından sonra eve dönermiş. Sürekli dizleri üzerine oturan hocanın dizlerine ağrılar girermiş. Yatsı sonrası eve geldiğinde soba başına geçer sürekli dizlerini ovarmış.  Emekli olduğu zamana kadar din gayretiyle vazife yapmış. . Babam evden paltolu ceketli çıkar akşam eve paltosuz veya ceketsiz dönerdi. Annem “Hocaefendi yine paltoyu unutmuşsun” dediğinde, babamın “Siz benim kendimi eve getirdiğime dua edin” derdi” .

 

----

 

MESAİ YAPTIĞI HOCALAR

 

----


Adapazarı’nın eski camilerinden birinde, Orta cami de yıllarca görev yapmak İbrahim hocaya nasip olmuştur. Müezzinlik yaptığı yıllarda orta caminde Sakarya ilinde İslam adına ümmetin şuur ve bilinç kazanmasına gayret eden imamlarla çalışmıştır. Cevdet ŞİMŞEK hoca efendi, Hafız Hasan Kurnaz, Hafız Mithat Usta gibi isimler İbrahim Çolak içinde büyük kazanç olmuştur. İlim adamlarıyla sohbeti çok seven İbrahim hoca boş zamanlarda ilim erbabını ziyaretle geçirirdi. Aziziye cami imamı Hafız Hasan IŞIK, Hafız Mehmet AYDIN, Hafız Ali İhsan ŞANLI, Merhum Muzaffer EKE (Ali Kuzu Cami imamı),  Hafız Ali ÖZDİN (Tozlu cami imamı), Hafız Mustafa Ocak (Mecidiye cami imamı), Hafız Mevlut hoca (Kavaklı cami imamı) İbrahim hocanın kadim dostlarıydı. Oğlu Sait “Babam bu hoca efendilerle beraberken çok güzel sohbetler olurdu. Öyle tatlı sohbetler olurdu ki zaman geçmesini hiç istemezdim.

KURAN TALEBELİĞİ VE CÖMERTLİĞİ   
Evinde ziyaret ettiğimiz İbrahim hoca 90 yaşında olmasına rağmen önündeki Kuran ve tefsirleri okurken bulduk. Kendi ifadesiyle “Kurana öğrenci olmanın zamanı yoktur”. Hoca efendinin eşi hacı anne hoca efendi hakkında şunları söyledi “Bizim efendi ben onu tanıdığımdan beri elinden hiç Kuranı bırakmadı. Çok ta cömert insandı. Eskiden müftülük Tozlu camiinin içindeydi. Maaşı aldığı gün meczuplar, garipler kapı önünde beklerdi. Aldığı maaşın bir kısmını daha o gün orada dağıtırdı. Ben daha eve tam maaşlı geldiğini hiç bilmem. Maaşı ne yaptın dediğimde bana “Rabbi yessir vela tüassir Rabbi temmim bil hayr” der elleri üflerdi. Cenazelerden ve cemiyetlerden asla zarf almazdı. Olurda cebine zarf koyulduysa o para bitene katar çocuklara para, çikolatalar, şekerlemeler alır dağıtırdı”. 

Oğlu Sait “Babam İmam Hatip Lisesi öğrencilerine, Üniversite okumak için gelen talebelere, İlim yayma Cemiyetindeki yoksul talebelere, ev arayan memur ve öğretmenlere hep yardımcı olurdu. Fakir öğrencileri esnaf arkadaşlarıyla tanıştırır çocukların ihtiyaçlarını giderirdi 

KAZAKİSTAN da KURAN EĞİTİMİ 

 

----


İbrahim hocanın uzun yıllarından beri İslam a hizmet etmek için takip ettiği bir usul ve metodu vardı. Daha gençlik yıllarında şekillenmesinde önemli rol oynayan Risale-i Nurlarda geçen o günkü “SOVYETLER SOSYALİST C.BİRLİĞİ bir gün yıkılacağını oradaki birçok devletin esaretten kurtulup bağımsızlık ilan edecektir” müjdesini okumuş. Bu müjdeyi okuyunca kendi kendine “Ya Rab eğer benim sağlıklı günlerimde bu dağılma olursa fisebilillah oraya kuran eğitimi için gidecem ve oralarda bulunan kardeşlerimize, çocuklarına Kuran öğretmeyi bana nasip et” diye dualar etmiş. Hoca efendi o yıllarla ilgili “1990 yılında emekliye ayrıldım. Sovyetler birliği daha dimdik ayaktaydı.

 

----

 

Rabbim birçok mümin gibi benimde dualarımı kabul etmiş olacak ki hiç hayalimizde yokken koca devlet birkaç ay içerisinde çöküp dağılıverdi. Ben de kendi kendime verdiğim söz gereği 1992 yılında aldım valizimi hiç bilmediğim, hiç tanımadığım bir ülkenin yolunu tuttum. Kendime hedef ülke olarak KAZAKİSTAN ı seçtim. Uçak biletimi kadim dostum Dr. Seyyit Salih Özcan hediye etti. Böylece 8.000 km lik KAZAKİSTAN yolculuğum başlamış oldu. Konuşurken Kazakistan yerel kıyafetini giyen İbrahim hoca bu yolculuğunu ve o yılları şöyle anlattı. “Gittiğim yer ile alakalı kimseyi tanımıyordum. Kendime hedef seçtiğim şehir tarihte Altınordu devletinin kurulduğu şehirdi. Ne yazık ki komünist anlayış Altınordu ismini Kızılordu olarak değiştirmişti.

 

----

 

Burası Sibirya ya çok yakın bir şehirdi ve sıcaklık -55 dereceye kadar düşüyordu. Gider gitmez küçük bir kasabaya yerleştim. İlk iş olarak eskiden ahır olan bir yeri kiraladım. Ahırı bir güzel temizledim, boyadım ve yerlere hasırlarla döşedim. Tabi ben ne Rusça biliyorum ne de Kazakça. Fakat bir şekilde Allah ın da yardımıyla insanlarla anlaşıyordum. İnsanlar Kuran dersleri vereceğimi öğrenince, yılların Kuran hasretiyle olsa gerek bir yandan mescit temizliğine yardım ederken diğer yandan da bana çat-pat Kazakça yı öğrettiler. Yani karşılıklı olarak hızlı bir eğitim süreci başlamış oldu. Ben Kuran öğreniminin hızla yayılması için gençlerle ilgileniyordum.

 

----

 

Bu arada ulaşımın ve iletişimin neredeyse hiç olmadığı bu şehirde gayret ederken Türkiye de olan çoluk çocuğumu arayıp haber dahi veremedim. Aradan tam 6 ay geçtikten sonra Türkiye deki çocuklarıma telefon açıp haber verebildim. O da telefonu bağlattırıp saatlerce bekledim ve kesik kesik bağırarak konuşabildik. Kızılordu şehrinde yaklaşık 7 ay kaldım.  Daha sonra Ahıska Türklerinin yoğun olduğu ALMATI ya geçtim. Türkiye den gelirken yanımda bir valiz kadar Kuran getirmiştim. Bu kısa sürede öğrencilerime dağıttığım için elimde kalmadı. Türkiye den tekrar Kuran istedim. Kısa süre sonra eşim birkaç valize Kuranı Kerim doldurarak geldi. Eşiminde gelmesiyle kız öğrencilere de Kuran öğretmeye başladık. Gündüzleri kız çocuklarına eşim, erkek çocuklarına da ben Kuran öğretiyordum. Tabi sadece Kuran öğretmek yetmezdi. İlmihal bilgileri ve bazı temel kurallarda sohbetlerde anlatılmalıydı. Akşamları toplanılıp yaptığımız sohbetler ise işte bu konulardan oluşuyordu. Çok lezzet aldığım keyifle fisebilillah vazife yaptığım bu gayretli çalışma tam 10 yıl sürdü.(Evladım bunları tahdisi Nimet olarak söylüyorum. Hamdü senalar olsun)  Evet, 62 yaşında gittiğim KAZAKİSTANDAN 72 yaşında ardında onlarca kuran öğrenmiş bir nesil bırakarak Yurda döndüm. Dün gibiydi oradaki insanlar bize kalmamız için adeta yalvardılar, gözyaşı döktüler. Ama yaşlılık, sağlık sorunları ve vatan hasreti bizi oradan ayrılmaya zorladı. Hala telefonla arayıp soruyorlar. Hatta bir yaz ilk talebelerimden 6 tanesi geldi burada oğlum Sait onları bir ay kadar Sakarya da misafir etti.  Şimdi bakıyorum da kendi kendime Elhamdülillah iyi ki bu din gayretini ortaya koymuşum, iyi ki çilekeş eşim de benim gibi bu çalışmaların içinde olmuş diyorum. Biz Almatı şehrine gittiğimizde üç-beş mescit varken bugün (2020) de 300 ün üzerinde cami var. Rabbimize hamdolsun.

Bugün 90 yaşında olan İbrahim hocamızın evinden ayrılırken bize sözleri yine eğitim üzerine olan aşkını gösteriyor.

“Ömrüm olsa, bin yıl çocuklara Kuran eğitimi verirdim.”

HALİL BERK 

 

----


Babam uzun çarşı esnaflarındandı. Bende özellikle yaz aylarında hem babamın dükkânına gidiyordum hem de camiye kuran öğrenmeye gidiyordum. O zamanlarda küçük çocuklara İbrahim hoca Kuran öğretiyordu. Ben de Kuran okumayı İbrahim hoca da öğrendim. Hocamız kuran biz öğrencilerine her gün en az iki sayfa kuran okutur, hafız olduğu için ezberden dinlerdi. Ondan hiç kötü bir söz duymadım. Çok hoş merhametli, mütebessim ve dobra bir insandı. Uzun boylu iri yapılı hocamızın pamuk gibi bir yüreği vardı. Davudi sesi ile farklı bir ezan kıraati vardı. Gençlere ezanlar okumayı ve camilerde kamet getirmeyi teşvik ederdi.

TARIK PEKERKEN   

 

----


İşyerimiz hem Tozlu camiye ve Orta camiye yakın olması nedeniyle vakit namazlarımızı her iki cami de de kılardık. İbrahim Çolak hocamızla Orta camide görev yaptığı yıllardan beri tanışırız. Hocamız iri cüsseli, güleç yüzlü, üzerinde ihlası görünen ve tiyatral konuşma tarzı olan bir insandı. Hocamız esnafları ziyarete geldiğinde bir çay içme vakti otururdu. Fakat o kısa vakti boş geçirmez mutlaka birkaç nasihatte bulunurdu. Emekli olduktan sonra Sovyetler birliğinin dağılmasıyla açılan İslam çalışmalarına yöneldi. Kendisine çalışma sahası olarak da KAZAKİSTAN ı seçmişti. Maddi hiçbir beklentisi ve resmi bir görevi olmadığı halde sadece Allah rızası için Kuran öğretmek maksadıyla Kazakistan a valizlerle Kuran Kerimler götürdü. Yıllarca süren KAZAKİSTAN çalışmaları hakkında biz esnaflara bilgiler verir ve bu çalışmayı desteklemeye davet ederdi. Ülke ye her geldiğinde bizlere Kuran-ı Kerimler aldırır kendisi bizzat oralara götürüp dağıtırdı. Şimdilerde hasta olduğunu duydum. Bu gönül insanına Allahtan şifalar diliyorum.