Bu ülkede tarafsız sayılabilmek için her devrin muteberlerinin tarafını tutmak şartı mı var?
Yeminli Erdoğan düşmanı değilsen demokrasiden söz edemez misin?
Mesela hukuk kuralları içinde hakkını arayamaz, çalınan oylarının peşine düşemez misin?
Sen hakkını aradığında demokrasi düşmanı olman, kimin koyduğu, değişmez, değişmesi teklif bile edilemez bir kuraldır?
CHP'li isen, Atatürkçü isen, oylar çalınsa bile haktan, hukuktan, adaletten söz etmek en doğal hakkın mıdır?
AK Parti'nin çok kusuru var, biliyoruz, yazdık, söyledik. İyi de sırf AK Parti'nin karşısında olmak için sandık hilesine, seçim şaibesine, oy çalınmasına, milyonlarca seçmenin tercihinin yok sayılmasına, oy gaspına sessiz kalmak mıdır demokrat olmak?
Hadi itiraf edin, Binali Yıldırım'ın aldığı oylar yeteri kadar demokrasiye uygun değildi, öyle değil mi?
CHP'lilerin YSK üyelerini "tükürüklü" tehditleri ne kadar da demokratikti değil mi?
Yassıada günlerine ah bir dönebilseler, orduyu parmağında yine oynatabilseler, Dersim'i bombalayacaklar, Mehmet Akif'i Mısır'a sürecekler, İskilipli Hoca'yı idam edecekler, Nazım Hikmet'i zindanlarda çürütecekler, Sabahattin Ali'yi vuracaklar, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını asacaklar ama Menderes'i dar ağacına çektikleri o eski demokrasi yok artık!
Tankların namlusunu halķın üstüne çevirdikleri son darbe girişiminde savaş uçaklarıyla TBMM'yi bombalamakla kaldılar, şamarı yediler, rezil oldular. 15 Temmuz'dan sonra demokrat olmaktan başka çareleri kalmadı. Onu hazmedemiyorlar.
15 Temmuz gecesi attıkları twitler, YSK'nın İstanbul seçimini iptal ettiğinde ne diyeceklerini gösteriyordu. Aynı yerdeler. Gezi olaylarında, 15 Temmuz'da kim neredeyse bugün de orada.
Aman bu ülke onların keyfini bozmasın, pasaportları çift, kahveleri latte, giysileri, saatleri marka, tatilleri ol ikslusiv, amerikan cipleri gıcır, denize bakan, orman içinde yüzme havuzlu evleri parti vermeye, cepleri Nusret'in tuzladığı bonfileleri lüpletmeye, bankada döviz hesapları repoya müsait olsun.
Sizi gidi sanatçılar, sizi gidi oyuncular sizi!
CHP'nin çıkarttığı gürültüden başka, haķkın, hukukun, inanç ve ifade özgürlüğünün kanıyla kirli ellerde, şarkıcıların ve oyuncuların alkışladığı bir demokrasi oyunu var sadece!
Sandıkların sadece küçük bir bölümünde tekrar sayım sonucu binlerce oy düzeltilirken, Binali Yıldırım'ın oyları gerçek yerine dönerken, Ekrem İmamoğlu'nun oyları sapır sapır düşerken gıkı çıkmayan sanatçılarımızın sahne sırası gelmiş anlaşılan!
Aslında baskıya falan değil de "bizden olmayanların baskı altında olmamasına" karşı olmak değil mi bu sanatçı demokrasisi?
Bu ülkede, aynı görüşte olmadığı için sağcıların, solcuların, kemalistlerin ve dincilerin baskısı altında yaşayan milyonlarca insan var. Kaç kuşak, devir devir, çoluk çocuk ziyan oldu bu ülkede? Mazbatanın kimde olduğuna göre mi değişiyor, eğitim, sağlık, ekonomi, işsizlik? Binali Yıldırım, çalınan oyları geri verin demese, sanatçı mı değildiniz, demokrat mı?
Türkiye'de demokrasinin önündeki en büyük engel cumhuriyet faşistleridir!
"Kurban kesen, bayram namazına giden herkesi, laiklik ve cumhuriyet karşıtı sanmak yahut cumhuriyet yürüyüşüne katılan herkesi dinsiz ve AK Parti düşmanı saymak… Temel sorun burada. Eğer, Türkiye’de siyasal tercihler üzerinden, inançlar üzerinden hak ve özgürlükler paylaşılacaksa, yarımız Bekir Coşkun okusun kalanımız da Engin Ardıç, olsun bitsin. Neden kafamız ısrarla bazı şeylere basmıyor acaba? Sebep “tamamen duygusal” olmasın?"
2012'de yazdığımız bu "Cumhuriyet Faşistleri" yazısı şöyle bitiyordu:
"Cumhuriyet faşistlerine gelince… Bayramda seyrettim Osman Sınav’ın yönettiği filmi. "Uzun Hikaye." Mustafa Kutlu’nun hikayesi. Aslında tam bir Türkiye klasiği. Aslında Türkiye’de demokrasi, Türkiye’de özgürlükler, Türkiye’de insan hakları, Türkiye’de insan malzemesinin acımasızlığı, yozlaşmışlığı “uzun hikaye” diye kısaca anlatılabilir.
Gemi azıya almış vandal siyasiler, onların hempaları, işbirlikçi, rüşvetçi memur takımı, “Hükumet dedikleri çatık kaşlı zat”a düğme ilikleyen cahil ve fakir halk, vatandaşı sömürmeyi birinci vazifesi bilen komprador eşraf, zenginin sofra peşkircisi aydınlar, bunların kuyruğu olmaktan başka çıkar yol bulamayan küçük esnaf. Politikada da, eğitimde de, ticarette de, diyanette de aynı hastalık, yöntem, menfaat arayışı şeklinde hep aynı küçük esnaflık.
Uzun Hikaye tam zamanında vizyona girdi. Cumhuriyet Bayramı kutlaması tartışmaları varken. Türkiye nereden nereye gelmiş ya da hala gelememiş! Çetin Altan'ın “Lanetliler Bahçesi” demekte ne kadar haklı olduğunu bir kere daha gördüm. Az cinayet işlenmemiş bu ülkede. Yazık. Uzun Hikaye'yi en çok AK Partililer mi beğenecek, yoksa CHP’liler mi acaba diye düşünerek çıktım sinemadan.
Adalet ve kalkınma mı, adalet ve özgürlük mü daha acil? Sizce? Bence ahlak acil. Kıvırmayalım yani. “Emrolunduğu(n) gibi dosdoğru ol”alım. Dürüst olmadıktan sonra, ha sağcı olmuşsun Mussolini gibi, ha solcu olmuşsun Stalin gibi!"
Al sana tarafsızlık!
Karşınızda sadece ihale peşinde koşan, particilik ticareti yapan, iktidarı dolandırmak için umre turlarına katılan, hadi yekten söyleyelim, dindarlığını dinarla değiştirmiş olanlar mı var sanıyorsunuz?
Hoş, onlarla değil sizin kavganız! Biz de salaklar ordusu değiliz. Halkız biz, halk!
Cumhuriyet faşistlerine hak ettikleri cevabı verecek yerde gitgide onlara benzeyerek hakkaniyetten neden uzak kaldıklarını, şu fakir halkı niye zengin şımarıkları haklı bulacak hale getirdiklerini, bu yabancı kibri kime özenip kuşandıklarını sorduğumuz muhafazakar dostları uyardığımız yazılardan sadece biri olan "İslamcılık Öldü mü?" yazısı da arşivde duruyor, açıp okuyabilirsiniz.
İyi de tarafsızlık demek, AK Parti'nin hatalarını görmek, söylemek demek, doksanlarda çalıştığım sosyal demokrat ve halkçı partinin belediyesinde, sırf namaz kılıyorum diye koridorlarda arkamdan "şeriatçı köpek" diye bağırıp kaçanların bugün sütten çıktığını, artık ak kaşık olduğunu ahmakça sanmak demek midir?
Mazbatasını almadan Anıtkabir Şeref Defterine İBB Başkanı diye imza atan, geçici mazbatayla terör örgütünü lanetlemeyenlerin siyasetlerini beğendiğini söyleyen, tabelaya TC yazarak popüler olmayı belediye icraatı sanan, ilk mesai gününde musakka tiyatrosuyla ancak şehir tiyatrolarını bile yönetemeyeceğini gösteren, oy alıncaya kadar cüzden Yasin okuyan ama koltuğu kapınca, 37 yıldır devam eden Dini Yayınlar Fuarı'nı yasaklayan, basına açıklama yaparken gizli bir elin omzundan tutup minibüsün içine çektiği Ekrem İmamoğlu'nu desteklersen sanatçı olursun, demokrat olursun, özgürlükçü olursun bu ülkede.
Öyle mi?
Peki, Binali Yıldırım'ın halkın hür iradesiyle verdiği binlerce oyun hile ile rakibine yazılması yüzünden kazandığı bir seçime tekrar girmek zorunda kalmasının nasıl bir adalet, nasıl bir demokrasi olduğunu sorarsan ne olursun?
Oylarının çalındığının resmen ortaya çıktığı Binali Yıldırım'ın seçmenlerinin seçme hakkını yasal ve hukuki yollardan araması demokrasi değil mi diye sorarsan ne olursun?
Demokrasi düşmanı mı? Cumhuriyet düşmanı mı? Atatürk düşmanı mı?
Peki çalınan oylar?
O hak değil mi, hukuk değil mi, demokrasi değil mi? "Rakip AK Parti ise değil" diyecek kadar halk düşmanı özgürlükçüler yüzünden bu halde zaten bu ülke!
Bir seçim yapamaz mı bir ülke? Oyları tek tek saymayı, bozmadan kayda geçmeyi beceremez mi bir ülke?
Bütün kültürü, iş yapma biçimleri, kurumları, şirketleri, üniversiteleri dinci despotların elindeymiş de, laikler, ilericiler kılını bile kıpırdatamıyormuş gibi davranmayın! Konu para olunca, yatlar, villalar olunca, cehaletin övülmesine sıra gelince, adam kayırmaya gelince, zavallı halkın, emekçinin, işçinin, öğretmenin, alevinin, kürdün, dindarın yani fakirin, yani garip gurebanın gözyaşını görmezden gelmeye gelince, maşallah veya bravo pek de güzel anlaşıyorsunuz, uzlaşıyorsunuz. Daaa, bir tek kim başkan olsun, onda mı anlaşamıyorsunuz?
Yapmayın!
İmamoğlu gerçekten kazanmış gibi yapmayın!
Bu ülkede demokrasi sadece sanatçıların sonucu beğenmesi şartıyla mı demokrasi olacaktır?
Bu ülkede gerçekten özgür olmak imkanı yok mudur?
Vardır!
Sömürmekten bıkıp usanmadığınız yaralı ve yorgun, içli ve mütehammil, cahil ve fakir, safça hem Allah'a hem devlete inanmış ama nasıl da topunuzun ciğerini okuyan, bağrından hem Nasreddin Hoca'yı, hem Şeyh Bedrettin'i, hem Yunus Emre'yi, hem Karacaoğlan'ı çıkarmış bu halk, Alevisi, Kürdü, Arnavudu, Boşnağı, Lazı, Türkmeni, Yörüğüyle sizden de, bedavadan devşirilmiş şöhretlerin alkışlarından da, sahtekar demokrasinizden de kurtulacaktır.
Önce cumhuriyet faşistlerinin zulmünden emin olsun da gerisi kolay!
Her şey çok güzel olacak ama sizinle değil!