Helalleşme “insani” ve hususen de “İslami” bir gereklilik, vecibedir. 

                    Kültür, gelenek ve inancımızda var ve fevkalade mühim bir yer tutar. 

                    İnsan/ kul  hakkını girilen her ne varsa, helalleşme kapsamındadır ve affedilmeyecek, hak ödenmeden, yani helalleşmeden affedilmeyen günahlar arasındadır. 

                    Helalleşme insan olan herkesi ilgilendirir ve bağlar. 

                    Fertleri yani gerçek kişileri bağladığı gibi, tüzel kişileri de bağlar. 

                     Bireyler, ihlal ettikleri insan/kul haklarından sorumlu olduğu gibi, partiler de iktidar oldukları süre boyunca, iktidar sahipleri yani muktedir olanlar da fazlasıyla yaptıklarından, hususen insan hakkı ve adalet uygulamalarından mesul ve sorumludurlar. 

                      Harcadıkları her kuruştan, çıkardıkları kanunların her birinden, idare de her tasarruflarından hesap verecek, İlahi adalet önünde yargılanacaklardır. 

                      En büyük helalleşmeye iktidar edenler muhtaçtır ve onların helalleşmesi, şifahi değil, fiili olmak zorundadır. Yani gereğini yapmak, insan/kul hakkını ödemek zorundadırlar. 

                       Zira, onların elinde fiili imkan ve kabiliyet vardır. Yetki ve bu güç ellerindedir. 

                       Halen ve gelmiş geçmiş tüm iktidarlar yaptıklarından hesap verecek, hepsi helalleşmeyi halletmeden kurtulamayacaklardır. 

                        Helalleşme bir mecburiyet olduğu kadar, onurlu ve erdemli bir harekettir. 

                        Kim olursa olsun, kimliği, siyasi aidiyeti ve konumu ne olursa olsun, helalleşme  

girişiminde bulunan herkes doğru yoldadır, doğru bir pişmanlığın telafisi içindedir. 

                        Helalleşmek isteyenlerin niyetini Allah’tan başkası bilemez. 

                        İnsanlar zahire göre hareket eder ve zahire bakar. 

                        Niyet okumak insan işi değildir ve insan gücünün dışındadır. 

                      Efendim, “Gizli bir amacı vardır, samimi değildir, siyaseten, oy kaygısıyla öyle demiştir, KALBİ ÖYLE DEĞİLDİR” yaklaşımı da, KALPLERİ YARIP BAKMAK gibidir. 

                      Kalpleri Allah bilir ve Müslümanlar zahire göre hareket etmek durumundadır. 

                       Niyet okuyanları, kalplerdekileri bilenlere şu olayı ve Hadisi hatırlatmamız doğru olacaktır. 

                      “Bir gün Resulullah’a kaba davranan birisi için Halid bin Velid, ‘şunun boynunu vurayım mı ya Resulullah?’ dediğin de,  

                       ‘Hayır, namaz kılan birisi olabilir’ buyurdular.  

                        Halid; ‘öyle namaz kılanlar var ki, dili başka kalbi başkadır’ deyince,  

                        Resulullah: ‘Ben insanların kalplerini deşmek, karınlarını yarmak için gönderilmedim’ buyurdu. (Bezzar, hasen)” 

                        Bir başka olay ve Hadis de şöyle: 

                       “Usame B. Zeyd anlatıyor:  

                       “Resulullah Aleyhisselam bizi bazı kabilelere gönderdi. Onlar da bizim gelişimizden haberdar olarak kaçtılar. Biz bu grubun içinden birisine yetiştik. Onu yakalayınca, ‘Lâ ilahe illâllah’ deyiverdi. Fakat biz kendisini öldürdük.  

                        Döndüğümüzde bu olayı Peygamber Aleyhisselâm’a aynen anlattım.  

                        Peygamber Aleyhisselâm: ‘Kıyamet gününde o adamın söylediği bu tevhid kelimesinin kıymet ve büyüklüğünden dolayı sana kim yardımcı olacak?’ dedi. 

                        Ben: ‘Ey Allah’ın Resulü, o adam, bunu ölümden korktuğu için söyledi,’ diye cevap verdim. 

                          Peygamber Aleyhisselâm: ‘Kalbini yarıp baktın mı ki, bunu başka bir sebepten dolayı söylemiş olduğunu bilesin! Kıyamet gününde ‘Lâ ilâhe illallah’ kelimesinin karşısında kim senin yardımcın olacak?’ buyurdu.  

                          Bu sözü o kadar çok tekrar etti ki, ‘keşke Müslümanlığa o günden sonra girmiş olsaydım,’ dedim.” 

                          Her iki hadisi şerif net olarak gösteriyor ki, insanların niyeti okunmaz ve kalpleri yalnız Allah bilir. Biz zahire göre hareket ederiz, etmeliyiz. 

                          Helalleşme beyanı ile gündeme gelen siyasi partinin Genel Başkanını da bu kapsamda değerlendirmeliyiz. 

                          Üstelik kendi dahli ve icraatı olmayan, partisinin geçmişte yaptığı hatalardan ötürü, partisi adına bir helalleşme girişimini beyan etmiştir. Yani fiili olarak kendi icraat ve sorumluluğu altında olmayan bir husustur ve geçmiş tarihlerde vuku bulan bir hatadır, fevkalade mühim bir hata ve hatalardır. Günümüzde bunları düzeltme niyeti taşıdığını, bununla ilgili partisinde adımlar attığını da beyan etmiş ve zaten gözlemlemiş bulunmaktayız. Partisine birçok İslami hassasiyet ve düşünceye sahip vekil dahil etmiş, parti yönetimine de tesettürlü bir hanım alabilmiş, müzmin İslam karşıtı partilileri de partiden diskalifiye etmiştir. 

                            Bütün bunlar gösteriyor ki, partisinde önemli bir değişim ve dönüşüm yapmakta, geçmiş hataları tekrarlamak istememektedir. 

                            Oy verilir ya da verilmez, ama hakkını teslim etmeli, beyan ve fiiliyatlarını, kalbini yarıp bakarak değerlendirmemeliyiz. 

                            Yoksa biz, söz konusu partinin değişmesini, dönüşmesini, hatalardan vazgeçmesini istemiyor muyuz? Hesabımız bu ülkenin selameti değil de, sadece oy mudur? Değişirse, tehlike ve öcü gösterecek bir argümanımız kalmaz, ondan mı korkmaktayız? 

                            Hangi kişi, parti, cemaat, cemiyet, gurup ya da oluşum olursa olsun, müspet yönde değişmesinden, hatalarından vazgeçmesinden, bu konuda helallik istemesinden memnuniyet duymalıyız. 

                            Bendenize gelince, geçmiş elli yılda iktidar olan veya iktidara etki eden tüm siyasilerden, idare makamında bulunanlardan, muktedir ve icraat makamında olanlardan memnun olmadığımı, hepsinden zarar gördüğümü, doğruluk, dürüstlük ve adalet konularında önüme hep taş koyduklarını, binbir çile çektirdiklerini daha önceki yazılarımda beyan etmiş, bizatihi bize ulaşarak ve kamuoyu önünde hatalarını beyan ederek, özür dilemeleri ve bundan sonra helallik istemedikleri sürece, HAKKIMI HELAL ETMEYECEĞİMİ, “BÜYÜK MAHKEME DE” HESAPLAŞACAĞIMIZI yazmış ve ilan etmiştim.