Ülkemizde felsefeye olan ön yargılı bakış açısı ne zaman ne şekilde hangi yollarla değişir bilmiyorum. Ben kendimce bir yol buldum. Çocuklarla Felsefe yapacağız, ben bir süredir yapıyorum umarım artık sizlerle de burada yapacağız.

Öncelikle felsefe nedir onu konuşalım. Felsefenin doğduğu yer Yunanistan olarak bilinse de kökü eski mısır medeniyetine kadar dayanır.  Fakat bu tarihsel, yazınsal anlamda böyledir.  Aslında felsefe, insanoğlunun var olduğu günden bu yana vardır. Felsefe anlam olarak “bilgelik sevgisi” demektir. Bilgiyi sevmektir felsefe. Pekii biz bilgiyi sevmeye ve bilgiyi sevene neden bu kadar ön yargılıyız? Hemen onu da açıklayalım. Bizim tarihimizdeki filozoflar, filozof olarak anılmazlar çünkü. İslam âlimi denir mesela, tıp ilmiyle, fizikle, astronomiyle alakadar olmuş denir evet öyleler ama aynı zamanda filozoflar. Sınıflandırılırlar ama çoğunlukla felsefe sınıfında olmaz hiçbiri. Bunlar kimler mi? İbn’i Sina, Farabi, İbn’i Rüsd, Kindi, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Gazali... ilk akla gelenler. Bu büyük filozofların  kitaplarının fakültelerde felsefe metinleri olarak okutulduğunu biliyor muydunuz? Hayır. Neden? Çünkü onlar İslam âlimi tıpla ilgilenir fizikle ilgilenir, niye, bilgiyi sever, merak eder çünkü. Yani her ne düşüncede olursak olalım insanoğlu var olduğu sürece felsefe yapmak zorundadır, çünkü insanda akıl vardır akıl bizim soru sorabilmemizi düşünebilmemizi sağlar. Zaten bu yüzden diğer varlıklardan üstün değil midir insan? O zaman öyle ya da böyle yaptığın felsefeye neden ön yargılısın? Bizim felsefeye olan ön yargılarımız tarihimizdeki filozofları tam anlamıyla anlayamamak ve anlatamamaktan geliyor. Bir eleştiri daha, eğitim sistemimizde daha çok felsefe tarihçiliği yapılıyor, felsefenin kendisi daha az yapılıyor. Artık daha az teori olsun dökebildiğimiz kadarıyla pratiğe dökelim.

Felsefe, soru sormak, düşünmek ve merak etmeyi de içerir. Günlük hayatta zaten hepimizin yaptığı şeylerdir. Özellikle çocuklarımız, bunlar onların içinden gelen öğrenme dürtüsü ve hayal güçleriyle birlikte inanılmaz şeyler çıkıyor ortaya küçük birer filozof oluyorlar adeta.

Çocuğun doğasında vardır sürekli soru sormak, merak etmek. Ama büyüdükçe ‘soru sorma artık,  bunlar saçma şeyler kafanı bunlarla doldurma’ cevaplarını aldıkça içlerindeki bu öğrenme isteği de yavaş yavaş azalıyor ve zamanla yok oluyor. Sonrasında öğrenmesi gereken şeyleri öğrenmek istemeyen önüne ne gelirse kabullenen genel anlamda kendini gerçekleştiremeyen insanlardan oluşan bir topluluk çıkıyor ortaya. Bu isteklerin yok olmaması için en önemli etken çocukta farkındalık yaratmaktır. Bu eğitimle, felsefenin ve kendinin farkında olan çocukta bu yetiler kaybolmaz.

İşte bu farkındalığa varabilmek için de artık biz çocuklarla Felsefe yapacağız. Çocuklarla Felsefe programının amacı, düşünen çocukların düşünce tarzlarını daha sistematik hale getirmek, dil ve düşünce gelişimini desteklemek. Onun artık bir birey olduğunun, onun düşüncelerine ve fikirlerine saygı ve hoşgörü gösterildiğinin farkına varması sağlayarak özgüvenini ve kişisel gelişimini desteklemek istiyoruz.

Öncelikle belirtmeliyim ki bu eğitim programında herhangi bir düşünceyi, yargı ya da düşünce sistemini dayatmıyoruz. Zaten çocukların herhangi bir konuda kendi yargılarını ve değerlerini kendilerinin oluşturabilmesini istiyoruz. Onlara dayatılan yargılara karşı kendi oluşturdukları yargıları savunabilmeyi onun için yanlış olduğunu düşündüğü şeye karşı hayır diyebilmelerini amaçlayan bir eğitim programı. Yani çocuklara neyi düşüneceklerini değil nasıl düşüneceklerini öğreterek farklı bakış açıları kazandırmak amaçlarından biri.

Özetle kendi değer yargılarını kendi oluşturan başkaları tarafından duygularının sömürülmesine izin vermeyen bireyler yetiştirmek istiyoruz. Bir çocuk değişir bir toplum değişir bir toplum değişir dünya değişir.

Bir çocuğa “sen mutlu musun?” gibi bir soru sormak saçma geliyor insana. Evet, ilk başta bence de saçma. Çünkü çocuktur en nihayetinde en fazla arkadaşıyla tartışır, mutsuz olur ertesi gün unutur yine birlikte oynarlar. Ama büyüdükçe onları mutsuz eden olaylar ve olgular da büyüyecektir. Bu olaylar karşısındaki tutumu ve olaylara bakış açısı hayatını olumlu ya da olumsuz etkileyecektir. İşte bu bakış açıları olumlu anlamda gelişsin diye bu konuyu soruyor, düşünüyor ve konuşuyoruz.

Çocuklarla Felsefe eğitimine bence her yeni grup “mutluluk” konusuyla başlamalı ya da “sevgi” olabilir. Tabii iç içe konular. Bana göre zaten mutlu ya da mutsuz insan yoktur, sevgi gören ve göremeyen insan vardır. Ben çocuklarla Felsefe programının ilk eğitimini 10 yaşında 15 kişilik bir grupla yapmıştım.

Mutluluk Nedir? Sorusuyla başladık.

Ben mutlu bir çocuk muyum?

Benim ailem mutlu/mutsuz mu? Neden?

Mutlu olmak için nelere ihtiyacım var?... Gibi sorulara cevap aradık. Sohbet sırasında çocuklar öncelikle sorulan soruları düşünceler ve cevap verdiler. Sonrasında onların bu konuyla ilgili soru sorabilme yeteneklerini test ettim. Eğitim sistemimiz o kadar hazıra alıştırıyor ki çocukların soru üretme ve soru sorabilme yeteneklerini kaybediyor. Ki bu yaş grubu çocuklar sormalı, sorabilmeli okul ya da aile çocukların sorularına sabırla cevaplar vermeli. Ancak bu şekilde öğrenmeye daha açık olacaklardır.

Cevaplara gelince!

Biz çocukken (90’li yıllarda)bu kadar sosyal değildik. Okulu, arkadaşları ne kadar sevsek de aile daha ön plandaydı ailemize daha bağlıydık. Sanırım o zamanlar çocuk denilen bireyin kendine ait bir dünyası olma ihtimali anne-babalarımız tarafından yoktu. Çocuğun dünyası olmadığına göre sosyal çevresi olamazdı. Ama şu anda çocuklar okula başladıkları anda (ki 5 yaşında başlıyorlar) sosyal çevreleri oluyor ve kendilerine ait bir dünyaları oluyor. Ne güzel. Sanırım farklılık şu anne-babalarımız artık çocuklarının hayatlarına karşı daha saygılılar.

Bunları neden anlattım çünkü çocukların cevapları bu doğrultuda. Seni mutsuz eden şey nedir sorusuna  arkadaşımla kavga etmek diyor, annemin bana terlik fırlatma demiyor. Mutlu eden şey nedir sorusuna ders çalışmak, yüksek not almak diyor. Annemle pasta yapmak, babamın bizi pikniğe götürmeyi demiyor. Tabi ki bunları yapıyorlar ama aklına ilk gelen cevap kendi sosyal hayatı içinden oluyor.

Ama şu var ki çocuklar hangi çağda olursa olsun en masum varlıklar. Mutlu olmak için nelere ihtiyacımız var sorusuna sadece “gülümsemek” cevabını hiç düşünmeden veriyorlar.

Mutlu olabilmek için kendimize, kendi gülümsememize ihtiyacımız var bunu unutmayalım. Sizler de düşünün acaba mutluluk nedir? Mutluluk ihtiyaç mı amaç mı? Bizi mutsuz eden yine biz değil miyiz? Beklentilerimiz değil mi? Mutsuzluğumuzun sebebini bilmek bizi daha mutlu bir insan yapabilir mi? İnsanlar genellikle mutluluğu bir şeylere bağlıyor (başarı, para, sevgili), bizi aslında mutsuz eden şey bu bağlılık/ bağımlılık mı? Bir de yetişkinlerin düşüncelerini alalım bu konuda. Bense “bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir” diyen Sokrates’in düşüncesine katılıyorum. Amacım sadece düşünebilmek ve başka zihinlerin de böyle basit ama önemli konularda düşünebilmelerini sağlamak.

Cevaplar için maillerinizi bekliyorum.