Bir gün rahmetlinin yanına gittim…

Dedim ki; “Hasan ağabey biliyorsun.

Babam rahmetli olalı çok oldu. Seni babamın yerine koydum.

Neden diye sorarsan, bana bir hatamdan dolayı sinirlendiğinde azarlaman çok hoşuma gidiyor.

Her azarladığında babam aklıma geliyor. Onun hasretini sende gideriyorum.

Oğlun Melih’e geçen gün sinirlendiğinde düşündüm ve teklif etmeye karar verdim. Melih’i evlatlıktan çıkarır beni alırsan, ben seni hiç üzmem. Hatta gösterdiğim banka hesap numarasına aylık senin tespit ettiğin maaşımı gönder. Yüzümü bile görmezsin.”

“Melih sana ağabey demiyor mu?” dedi.

“Evet” dedim.

“Tamam işte. O seni sevmese, huylarınız benzemese sana ağabey der miydi?” deyince

-Herhalde demezdi diye cevapladım.

-Bana bir tane yeter, ikinciyle uğraşacak halim yok. Sen en iyisi olduğun yerde kal. Böyle daha iyi.

Bu konuşmamızı hiç unutamadım…

Rahmetli dürüst, inançları doğrultusunda hayata tavizsiz bakan bir insandı. Gazetemizin kurulduğu zamanlarda, hatta bugün dahi belki de dünyanın en zor mesleklerden birisi gazete patronluğudur…

Yazılanlar ne olursa olsun muhakkak birisinin ayağına basmanız gereken bir meslek.

Bugün bile herkesi aynı anda memnun etmenin mümkün olmadığı o devirde büyük bir riski sırtlamış bir insan...

Dünyada gölgesi büyük olan ağaçlar kıymetlidir.

Ben Hasan Uyar’ı bir çınar olarak görmekteyim. Çok şey öğrendim ondan.

Allah ona rahmetiyle muamele etsin duasıyla teşekkür ederim. Mekanın Cennet olsun...