Hacı Bilal Öztürk Kimdir?

1930 yılında Of’un İstavri (Yemişalan) köyünde dünyaya geldi. Annesinin adı Ülfe, babasının adı Hamid’dir. İlkokulu köyünde bitirdi. Aynı zamanda köyün imam ve hatibi olan Pamuk Dede lakaplı Halil Hocadan Kur’an-ı Kerîm tedrisatı gördü. Askerliğini Hendek’te Süvari çavuşu olarak yaptı. Halil Hocasına olan sevgi ve hürmeti hayatını baştanbaşa değiştirecek bir dönüşüme sebep oldu ve 1964 yılında Mahmud Efendi Hazretleri ile tanıştı. İlkokulu bitirdikten sonra mizacına uygun bir meslek olan ticaret hayatına atıldı. Ticaret hayatına önceleri küçük bir bakkaliyecilikle başladı ve ilerleyen yıllarda gıda toptancılığı yapmaya devam etti.

Bilal Öztürk 35 yaşlarındayken bütün işini gücünü askerden yeni gelen 22 yaşındaki oğluna devredip Fatih’ten bir daire kiralar ve medresede okumaya başlar. Burada 2 yıl kadar Arapça tahsili görür.

Çevresindeki öğrencilerle ilgilenir, işsizlere iş bulur, evlenme imkânı olmayanların evlenmeleri için gerekli yardımları yapardı. 

Bilal ÖZTÜRK yorucu çalışmalarından sonra siroz hastalığına yakalandı. Bir İngiltere seyahati sırasında ameliyat oldu. Bir müddet sağlıklı bir şekilde yaşadıktan sonra hastalığı tekrar nüksetti.

1997 yılının Ramazan ayının son cuması hastalığı arttı ve aynı gün vefat etti. Çok kalabalık bir cenaze namazının ardından Adapazarı’nın Emirdağ kabristanına defnedildi. Cenab-ı Hak rahmet eylesin. ÂMİN…

KURAN TALEBELERİNİN HADİMİ

Bilal ÖZTÜRK’ün inandığı bir dava için yapamayacağı şey yoktu. Tuttuğunu koparan kararlı bir karakteri vardı. Onun bu kararlılığı önceleri ticaret hayatında kendini göstermiştir. Küçük bir bakkalın nasıl Adapazarı’nda büyük bir toptancıya dönüşeceğini, çalışkanlığı ve azmiyle herkese göstermiş oldu. 35 yaşından sonra kendine vazife edindiği Kur’an öğrenme ve öğretme arzusundaki öğrencilere onun destek olduğu bilinen bir gerçektir. Adapazarı’ndaki Kur’an Kursu öğrencilerinin olduğu kadar kursların da hemen her ihtiyacıyla ilgileniyordu.

O günün şartlarında Kur’an Kursu açmak ve devam ettirebilmek ancak Bilal Öztürk gibi yiğit gönüllü ve fedakâr insanların işiydi. Hiç şüphesiz bugün pek çok din hizmetlerinde görevli hafızların üzerinde Bilal Öztürk’ün ayrı bir yeri vardır. O yaptığı işi hasbi olarak yapar, karşılığını da Allah’tan beklerdi.

Müslümanlar olarak bugün sahip olduğumuz nimetlerin kadr ü kıymetini bilmemiz gerekir. İşte bunun arka planında Bilal Amca gibi dava erleri bulunmaktadır. O ve ona benzer nice isimsiz kahramanların hasbi ve fahri gayretlerinin sonucudur ki Müslümanlık bugün sosyal hayatta varlık göstermektedir. Biz onların yaptığını bugün sitayişle anlatıyoruz. Gelecek nesillerin İslam üzere olmaları için de bizim bugün aynı gayreti göstermemiz lazım. İnanıyoruz ki Bilal Öztürkler bu dünyada eksik olmayacaktır.

BÜTÜN GAYRETİ BİLİNÇLİ NESİLLER İÇİNDİ

Bilal Öztürk başta üniversitede okuyan talebeler olmak üzere bütün öğrencilerle yakından ilgilenirdi. Öğrencilerle olan yakınlığı bazen bir arkadaş, çoğu kez bir baba gibiydi. Öğrencilerin eğitim hayatlarına dava şuuruna kavuşmaları vatanını milletini seven, devletine hizmet eden gençler haline gelmeleri için çaba sarf ederdi. Onların derdini kendi derdi bilirdi. O çocukları kendi çocukları yerine koyarak öyle ilgilenirdi. Yediğinden onlara da yedirir, içtiğinden onlara da içirirdi.

Bilal Öztürk’ü yakından tanıyanlar onun bu yönü üzerinde mutlaka durur. Tasavvuf ve tarikat erbabıyla birlikte olması onu hayırseverliğe yönlendirmiş, ilim yolundaki talebelerin elinden tutmasını sağlamıştır. Bu yönüyle birlikte çalıştığı çarşı esnafına da örnek olduğunu görüyoruz. Hem işinde gücünde başarılı bir esnaf hem de yardımsever bir işadamı.

Allah’a şükür biz bugün onun yaptıklarından burada bahsediyorsak, toprağa attığı tohumun meyve verdiğini, çaldığı mayanın tuttuğunu gösterir.  

BİR KAZA VE DEĞİŞEN HAYAT; HOCASINA OLAN VEFASI

Daha ilkokul yıllarında iken kendisine Kur’an okumayı öğreten hocası Halil Hocaya (Pamuk Dede) çok farklı bir sevgisi ve hürmeti vardı.  Sakarya’dan Trabzon’a bir gönül köprüsü kurarak hocasını ihmal etmeden duasını almaya gayret ederdi. Bu gönül bağı Bilal Amcanın İsmailağa ile olan tanışmasını da sağlamıştı. 1964 yılında Trabzon’da Halil Hocanın bir kazada diz kapağı parçalanır ve ayağı kesilme noktasına gelir. Tedavi için Sakarya’daki öğrencisi Bilal Öztürk’ü bulur. Bilal Amca günlerce hastanelere götürür getirir ve en son İstanbul’a gitmesine karar verilir. Hocasını İstanbul Bulgar hastanesinde tedavi ettirerek hocasının ayağının kesilmesini engeller. Yakın dostlarına göre hocası, Bilal Amcaya ömür boyu duasını onun duasına katmıştır.

TASAVVUFA GİRİŞİ

Büyük oğlu Hacı Yusuf ÖZTÜRK’ün verdiği bilgilere göre, İstanbul’da tedavi sonrası hocasını Adapazarı’ndaki evinde misafir eder. Aslında tedavi bir anlamda Bilal amcanın evinde kendi çocuklarına yapılmaktadır. Çünkü evde kalan Halil Hoca Bilal Amcanın 4 çocuğuna Kur’an öğretiyor ve Kur’an’dan sureler ezberletiyordu. Artık ev küçük bir medrese gibiydi. 

Uzun süren tedavi sonrası Halil Hoca Bilal Amcaya İstanbul’a hoca arkadaşı Mahmut USTAOSMANOĞLU’nu ziyarete gideceğini söyleyerek evden ayrılır. Aradan 15 gün geçmiştir ama Halil Hoca dönmemiştir. Bunun üzerine endişelenen Bilal Amca İstanbul’a hocasını bulmaya gider. İsmailağa Camiinde hocasını bulur. Halil Hoca, Bilal Amcanın hayatını değiştirecek olan Mahmut Efendiyle tanıştırır. O günlerde gündemi tamamen dünyevi olan Bilal Amca Mahmut Efendinin anlattıkları karşısında adeta boyut değiştirir. O günden sonra nasıl bir hayat yaşadığını sorgulamaya başlar. Mahmut Efendinin her okuduğu ayet ve hadis beynine çivi gibi çakılır. Bu tanışmanın ardından Bilal Amca Mahmut Efendiyi sık sık ziyaret etmeye başlar. Mahmud Efendi de Sakarya’ya geldiğinde Bilal Öztürk’ün evinde istirahat ederdi.

Bilal Öztürk neslinin hafız olması için ayrı bir gayret gösterir. Oğlu Yusuf ÖZTÜRK babasının bu gayreti ile ilgili olarak “Babam neslinden hafızların çok olmasını hep dua ederek isterdi. Benim 15 torunum var ve 13 tanesi elhamdülillah hafız. Bugün yetişen bu hafızların babamın duasının bir tecellisi olduğuna inanıyorum” der.

HATIRALAR

YÜKSEL YILMAZER:

Bilal ÖZTÜRK’ü derneğimizin çalışmaları sırasında tanımıştım. Okulu dışardan bitirmek için müracaat edenler Bilal ÖZTÜRK vasıtasıyla bize ulaşıyorlardı. Yaşı bir hayli geçmiş pek çok hafızın diploma aldığını hatırlıyorum. Adapazarı esnafı arasında gayretli ve sehavetli (çok Cömert) bir Müslümandı. Hayırlarla yad edilecek örnek bir şahsiyetti.

ALİ TÜRKMENOĞLU:

Hacı Bilal Amca zor zamanların insanıydı. Hayırlı işler içerisinde olan ve eğitim almak isteyen gençleri teşvik eden bir mizacı vardı. Özellikle Allah’a olan teslimiyeti çok güçlüydü. Sanıyorum 12 Eylüle yakın dönemlerdi. Akıncılar Derneği arama yapılacak duyumu üzerine tedbir almış, bazı eşyalarımızı gizleme yoluna gitmiştik. Bir çuvala koyduğumuz teksir makinamızı rahmetli Hacı Bilal Amcaya teslim etmek için götürdüm.  Nefes nefese durumu anlatmaya başlarken şiddetli bir ikazla “çık dışarı, selam ver öyle gir” dedi. Daha çocuğum ve şaşırdım ama önce dışarı çıktım sonra tekrar içeri selam vererek girdim. Depoyu göstererek çuvalı oraya bırakmamı söyledi. Ve “Oğlum Allah hafızdır, koruyucu olan odur. Seni de beni de bizi de makinayı da koruyacak olan ALLAH’tır. Sen rahat ol derslerine bak” deyip beni rahatlatarak gönderdi. Dönemin bu en zor zamanındaki teslimiyeti hâlâ gözümün önündedir.

YAHYA BAKIR:

Lise yıllarımızda Sakarya’da dini yayınlar yapan Hilal FM radyosunda çalışıyorduk. O dönemlerde maddi bir kaygı taşımadan fedakâr bir çalışma içindeydik. Bazı geceler radyoda kaldığımız da oluyordu. O sıkıntı içerisinde yapılan çalışmalara Bilal Amcanın desteğini unutmak mümkün değil. Radyoda çalışanların yeme içmesine varana kadar oğlu Yusuf ÖZTÜRK ve Bilal ÖZTÜRK destek olurdu. Ayrıca üstadı Mahmud Efendinin de Bilal Amcaya olan muhabbetine bizzat şahidim. Mahmud Efendinin Bilal Amcayı hem sağlığında ziyaretine şahit oldum hem de vefatından sonra kabrini ziyaret ettiğine şahit oldum. Bilal Amcaya ALLAH’tan rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun.