İnsanlık camiasında rengi, dili, cinsiyeti ve kabiliyeti farklı kişiler vardır. Tüm kabiliyet ve yetenekler insanların ihtiyaçlarının tamamlayıcısıdır. Yeter ki kişi kabiliyet ve liyakata sahip olsun. İnsan ilk eğitimini aile içinde almaya başlar. Saygı, sevgi, âdab, nezaket, cömertlik ve güzel ahlaka dair ne varsa öncelikle aile ve sülalede öğrenilir. Okul ise toplumsal yaşamın ilk adımıdır. Diğer insanlarla kaynaşma ve gelişmenin ilk adımıdır. Aynı cins ve türden kişiler bir arada yaşama kurallarını öğrenirler. Eğer okul sadece 2+2=4 öğretiyorsa bu kişinin hesap makinasından farkı yoktur. Makinanın duygusu yoktur. İnsanın duygu ve gönlüne akıl ve kalp gerçekleriyle insan olmanın ana kuralları öğretilmelidir.

Okul hayatı insanı iş hayatına hazırlar. İş, meslek ve her çeşit görevler insanların ihtiyacını görürken aynı zamanda ise geçim vesilesidir. Bir ev ve iş yeri yansa hepimiz söndürmekle sorumluyuz. Fakat itfaiye erleri daha profesyonel ve tecrübeli olarak ateşi söndürmeleri mümkündür. Yangın çıkmasa da itfaiye ve araç gereçleri daima lazımdır. Söz gelimi çok tartışılan bir konu da imamların ve Kur’an öğretenlerin aldıkları maaş konusudur. Bu hizmetler ücretsiz olmalıdır deriz de kimin bu vazifeyle sorumlu olacağına karar veremeyiz. Öyle camiler var ki ne ezan okuyabilecek, ne de namaz kıldırabilecek kişiler vardır. Bu arada şunu da söyleyeyim camiler nüfus programına ve ihtiyacına göre yapılmalıdır. Yedi kişinin bir araya gelip istediği gibi cami yapma lüksünden vaz geçmemiz gerekir. İhtiyaç dışı camiye veya kursa gerek yoktur. Din görevlileri gerektiğinde okullarda din dersini vermek üzere görevlendirilmelidir. Mahalle imamının okulla buluşması ve çocuklarla ve gençlerle kaynaşması gerekir. Mesela Eskişehir Eğitim Enstitüsü Öğretmen Okulu mezunu (1976-1980) olduğum halde okullara müracaat ettiğim 1980 yıllarda kabul görmemiştir. Hâlbuki şimdi Sakarya İlahiyat Fakültesinde Kur’an Kerim ve hitabet derslerine girebilmekteyim. Demek ki olabiliyormuş. Bazı hocalarımızın da derslere şimdilik girdiğini biliyorum. Bu sayı artırılmalı ve kurala, yasaya gerekirse mecburiyete bağlanmalıdır.

Toplumumuzun mayasında güzellik mevcuttur. O manevi kor ateşi sönmemiştir. Yetere ki hep birden ahlaka ve sorumluluklarımıza sahip çıkalım. Yardımseverlik sayesinde birçok hayırlı hizmetler devam edegelmiştir. Hasbi çalışan kişiler az görünse de görevlerini aşkla ve vecdle sürdürmektedirler. İnsanın değeri ilim ve ahlak ile mütenasiptir. Hizmetlerimiz iktidar, siyaset ve parti odaklı değil, iman ve insanlık odaklı olmalıdır. İslam’ın ana siyaset konusu asla ihmal edilmemelidir fakat bu husus İslam kardeşliğimizi ve hedeflerimizi engellememelidir. Ülkemizin ana ekseni olan İslam’ı ihmal veya inkâr edersek sadece biz değil coğrafyamızın bütünü zarar görecektir. Cumhuriyet rejimi İslam inancının gelişmesini sağlamalı ve meclis de uhdesine aldığı hilafet şuurunu yaşatmalıdır. Beyoğlu’nda Fransızca konuşarak gezinen geçmişimiz, gelinen ve yaşanan son olaylardan ders çıkarmalıdırlar. Dünya eski gücünde değildir. İnsanlık değerleri zayıflamaktadır. Teknoloji istenen mutluluğu sağlayamamıştır. İsraf, fakirlik ve sömürü yaygınlaşmaktadır.

Sonuç olarak güzel insanlara ihtiyacımız her zamankinden daha çoktur. Güzel insanların değerini bilelim. Güzellik güneş gibidir. Gözünü açan herkese ışığa kavuşabilir. "Güzellikten oldu Muhammed hasıl, Muhammedsiz güzellikten ne hasıl?"

Hz. Peygamber’in bir hadisidir. "Muhakkak ki Allah güzeldir; güzelliği sever!" (Hakim, Müstedrek, I/26.)