YUSUF BAĞLAR KİMDİR?

----

Yusuf BAĞLAR, Kosova Prizren’den Bilecik Pazarcık’a göçen bir ailenin 4. Çocuğu olarak 1958 yılında dünyaya gelmiştir. Babası Prizren’de, annesi ise Türkiye’de doğmuştur. Aile ilk olarak Bilecik Pazarcık beldesine yerleşmişlerdir. Daha sonra  Adapazarı’na göç etmiştir. Geçmişten beri ticaretle uğraşırlardı. Merhum babası Adapazarı merkezde Boza ve pastane imalatı yapan bir işyeri açarak ticaretlerine devam etti. Yusuf Bağlar önce Adapazarı İmam Hatip lisesini daha sonra İktisat Fakültesi’ni de  bitirdi. Geleneksel bir ticaret yerine bilimsel verilere dayalı, sistemli bir çalışma yapmak istiyordu. Bu sebepten iktisat fakültesinde okumuştu. Baba mesleği olan pastanecilik yapmak yerine Pastane İhtiyaç Malzemeleri satışı yapan bir şirket kurmuştu. Firma aile şirketi olarak kurulmuştu. Yıllarca Marmara ve batı Karadeniz bölgelerinde pastanelere malzeme satışı yaptı. PİM adıyla kurduğu firma, bölgede dürüst ticareti, insani ilişkileri ve cömertliğiyle kısa zamanda faaliyetleriyle adını duyurdu. Adapazarı’nın sevilen simalarından saatçi İrfan Nizamoğlu’nun kızı Leyla hanımla evlenip mutlu bir yuva kuran Yusuf Bağlar, 17.Ağustos.1999 depreminde kaldığı ev yıkılınca, eşi Leyla hanım ve 5 çocuğuyla (Gülsüm, Sümeyye, Sevde, Sena, Alperen) beraber şehit oldu.

----

3 günde ancak enkazdan çıkarılabilen Yusuf Bağlar ve ailesi Dağdibi Bağlar mahalle mezarlığına defnedilmişlerdir. Depremin en trajik kayıplarını veren ve geride hiçbir aile ferdinin kalmadığı bu güzel aileyi yakın akrabaları ve dostları her sene depremin yıldönümünde bir araya gelerek dualarla anıyor. 

DOSTLARININ GÖZÜYLE Yusuf Bağlar

Gerek ticari hayatında gerekse sosyal hayatta çok sevilen bir sima olan Yusuf Bağlar’ı arkadaşlarından dinlediğimizde İlimiz için çok büyük bir kayıp olduğunu görüyoruz. Ticari hayattaki tanıdıklarından arkadaşı Lale dekorasyon ’un sahibi Muzaffer Güneş işyerinde yaptığımız görüşmede Yusuf’tan şöyle bahsetti. “Gerçekten çok kıymetli bir insandı. Uzun yıllar süren arkadaşlığımız ailelerimizin de tanışmasıyla devam etti. Hatta sık görüşme imkânımız olsun diye evlerimizi karşılıklı kiralamıştık. Çok pozitif bir arkadaş gönül dostu, fakir fukara düşkünü, cömert bir iş insanıydı. İnsanın gerçek kişiliği seyahatlerde belli olur derler. Bizde Yusuf’la uzun yıllar beraber yurt içi, yurt dışı seyahatler yaptık. Bu seyahatlerde bazen yorgunluktan sinirler gerilirdi. Ama her seferinde ortamı yumuşatarak bizleri motive eden o olurdu. Yol boyunca ikram yapardı. O kimseye yük olmaz, hatta insanları rahatlatan bir tavır ile keyifli yolculuklar yapardık. Ticaretin kârın paranın bir araç olduğunu asıl olanın insanlık ve kardeşlik olduğunu biz onda gördük. Sıra dışı hayatı ile bizlere örnek olan Yusuf’ un vefatı da sıra dışı oldu. Depremde benim için en büyük kayıp Yusuf ve ailesi olmuştur. Bu kardeşimi hatırlamadığım bir gün neredeyse yoktur. Allah mekânını cennet etsin orada buluşmayı nasip etsin. Amin”

----

Okul arkadaşlarından emekli eğitimci Naci SÜTÇÜ ise “Yusuf Düzce, Bolu, Kastamonu bölgesine satış için çıktığında zaman zaman beni de yanında götürürdü. Yol arkadaşlığı inanılmaz güzeldi. Cömertliğini ikram severliğini ve esnafla olan ilişkisini, ticari ahlakını hayranlıkla izlemişimdir. Örneği çok az bulunan huyları vardı. Gittiğimiz bir çok esnaf onu bir tedarikçi gibi değil kırk yıllık dostları gibi karşılar dakikalarca sohbetler eder ve uğurlardı. 

----

Bunun yanında itikadının sağlamlığına hayran olmuşumdur. Servise çıkan bir çok aracı vardı. Araçlarının hiçbirini zorunlu kasko hariç sigorta yaptırmazdı. İlginç olan şudur ki depremde 5 aracından hiç biri zarar görmediği gibi depodaki mallarına da zarar gelmedi. Yusuf’un ilgisi sadece çevremizdeki mağdurlara değildi. Yurt dışındaki İslami hareketler onun hep ilgi alanındaydı. O sırada Sırpların büyük zulmü altında inleye Bosna’ya ilgisi çoktu. Sık sık Bosna’ya giden Süleyman GÜNDÜZ vasıtasıyla oraya yaptığı çalışmaları olduğunu biliyorum. Allah yaptıklarını dergahında kabul buyursun inşallah” dedi.

----

EYÜP ALKAN
(Esnaf – Ensar Makina)

Merhum Yusuf BAĞLAR benim çok samimi arkadaşımdı. Harama helal’ e dikkat eden ticari ahlakı nedeniyle kendisine hep gıpta ile bakardım. Eli açık, fakir fukarayı gözeten, hayırsever bir esnaftı. 

Onunla 1995 veya 1996 yılında beraber UMRE yapmak nasip oldu. Kabe’ nin en üst katında bir köşeye çekilip Kuran okurdu. Yine böyle bir gün Kuran okumaya dalmış ve etrafı ile irtibatı tamamen kesilmişti. Namaz vakti de oldukça yaklaşmış olmalı ki Endonezyalı olduğunu tahmin ettiğim bir bayan kafile onun etrafını sararak oturmuşlardı.  Ben de tesadüfen oradan geçerken bu manzarayı gördüm. Çok şaşırdım. Çünkü Yusuf Haremlik Selamlığa çok riayet ederdi. Kafasını kaldırmadan Kuran okumaya devam ediyordu. Kurana olan muhabbeti ve bağlılığı dolayısıyla etrafında oturan kadın grubunun farkına bile varmamıştı. Ben kendisine karşıdan seslendim. Kafasını Kurandan kaldırarak etrafına baktı ve etrafını fark etti. “Hacı Yusuf senin kadınların arasında ne işin var”. Deyince, Mahcup bir şekilde yerinden kalkarken kızaran yüz ifadesiyle “Hocam Vallahi ben buraya oturduğumda hiç kimse yoktu. Bunlar ne zaman gelip oturmuşlar hiç farkında değilim” dedi. Yusuf’ un o mahcup hali hiç gözümün önünden gitmiyor.

İBRAHİM BİROL ERGÜN

Yakın komşusu ve İmam Hatip Lisesinde meslek dersleri hocası olan İ.Birol ERGÜN merhum Yusuf BAĞLAR hakkında şunları söyledi. “Küçükhamam sokağındaki işyeri evimin yan sokağındaydı.

----

İş yeri çok değişik insanların ziyaretine sahne olurdu. Değişik cemiyet ve cemaatten insanlar Yusuf’u ziyarete gelirlerdi. O tespihin ipi gibiydi. Farklı anlayıştaki insanları bir araya getirebilen, bir tutkal gibi onlar arasında bağ kurabilen, herkesin yüreğini rahatlıkla açabildiği bir insandı. Bu çok sevdiğim kardeşimin Depremde ailece şehit olmaları da ayrı bir hüzün kaynağı oldu. Günümüz toplumunun dağınıklığını gördükçe, merhum Yusuf gibi derleyici toparlayıcı insanlara ne kadar ihtiyaç olduğunu bir kez daha anlıyorum.”

----

ÇALIŞANININ GÖZÜNDEN YUSUF BAĞLAR - AHMET KEYHİDAR

“Ben hayatımda çalıştırdığı elemanlara Yusuf abi gibi davranan birini ne duydum ne gördüm. Kendi öz kardeşi gibi davranıyordu. Ben yeni evliydim ve bazı sıkıntılarım vardı.

----

Bir takım sıkıntılarımı biliyordu. Sıkıntılarımın bir çoğunu benim haberim olmadan çözmüştü. Bir bayram arifesinde biz personele aldığımız maaşın neredeyse 3 katı kadar bayram harçlığı verdiğini unutamıyorum. Cömertlik Yusuf abinin en belirgin vasfıydı. Çalışanlarıyla çok samimi ilişkisi vardı. Onları çalışanları gibi değil iş ortağı olarak görüyor ve bunu bize hissettiriyordu.

----

Deprem e kadar yaklaşık bir yıl çalıştığım bu dönem çok güzel hatıralarla geçti. Yusuf abiye hemen her gün gönülden dualar ediyorum. Örnek hayatını ve ondan gördüğüm insanlığı her vesile ile anlatıyorum”.

RAHMİ SAK

Merhum Yusuf Bağlar ile bizim memleketten gelen bir akrabalığımız vardır.

----

Bizim de büyüklerimiz aynı onun büyükleri gibi Kosova/Prizren’in Zilipotok köyünden göç etmişlerdir. Zilipotok köyü Şar dağları tepelerinde, yaşayanlarının uzun ömürlülükleri ile tanınan bir köydür. Kosova’dan göçen eski büyüklerimiz önce Bilecik’in Pazarcık ilçesine oradan da Adapazarı’na yerleşmişler. Yusuf ahlakı ile, ticaretteki duruşuyla, insan ilişkileri yönüyle benim için fenomen olmuş biridir. Yüksek öğreniminde ticaretine yön vermesi maksadıyla bilinçli bir şekilde iktisat fakültesini seçmiştir. Bu tercih onda var olan güzel hasletleri iyice ortaya çıkardı. Yusuf’la hep ortak bir ticaret yapmayı arzu ettim. Hatta deprem öncesi bir projemiz vardı. Fakat beraber iş yapmak nasip olmadı. Rabbim ona ve ailesine rahmet eylesin.

----

SÜLEYMAN GÜNDÜZ ‘ÜN   Yeni̇ Şafak’taki̇ Deprem Röportajından

----

Kendimi sokağa attığımda, ayağımın yaralı olduğunu hissettim. Çocukları güvenli bir parka bıraktıktan sonra bir fener buldum ve benim gibi insanları bulmaya çalıştım. Bu sırada artçı depremler devam ediyordu. Ses aradım. Komşum Mustafa, eşi, çocuğu ve annesi... adeta sağır ve dilsiz enkazda. İlk olarak onları çıkardım. Hemen ardından arkadaşlarım aklıma geldi. Yaralı ayakla saat 05:00'e kadar koşarak Adapazarı'nı dolaştım.. Eyüp Sabri Türker'in enkaz altında olduğunu öğrendim. Gittim, baktım ki enkazın kaldırılması imkânsız. Yusuf Bağlar'ın evine gittim. Beş katlı bina çökmüş, insanlar dehşet içinde. Seslendim... seslendim... seslendim. Bir cevap bekledim Yusuf Bağlar’dan. Ama ne yazık ki hiçbir cevap alamadım. Düşünsene, enkazın altında canlar var, hiçbir şey yapamıyorsun. Telefonlar kesilmiş, elektrikler kesilmiş, hiçbir çalışma yok. İş makineleri yok... yok! Ulaşabildiklerimizden yardım talep ettim. Altı savaş gördüm. İnan bana bu yedincisi hepsinden korkunçtu. Adeta kıyamet. Rumelililer "Kiyamet" diyor. Facianın büyüklüğünü, günün ilk ışıklarıyla birlikte idrak ettim...

***

Dayanmak gerçekten zor.

Daha sonra da Yusuf Bağlar ın evinin enkazını kaldırdık, bütün aile fertlerinin cesetlerini çıkarabildik. Bunlara dayanmak zor. Ama dayanmak zorundasınız. İlâhî takdir karşısında boynumuz kıldan ince. İlk iki gün, hiç aralıksız enkazla uğraştım.