1999 depreminde TOKİ Başkanı olan Dr. Kamil Uğurlu, Yenikent bölgesinin kıymetinin zamanla anlaşılacağını belirterek; “Adapazarı’nın kuzey batısındaki zemin mekaniği en uygun yerleşme alanıdır. Bu düşüncemi hâlâ muhafaza ediyorum. Yenikent’in kıymeti zamanla mutlaka anlaşılacaktır. Buna inanıyorum, mutlaka anlaşılacaktır. Bu zaman gerektiren bir hadisedir.”

 

Hasarlı binalar konusunda kesin konuşan Dr. Uğurlu; “O günlerde bas bas bağırdım ama sesimi kimseye duyuramadım: ‘Orta ve az hasarlı bina yoktur. Ya hasarlı ya hasarsız bina vardır. Şehir içinde bulunan orta ve az hasarlı binalar potansiyel tehlikedir. Ve bu durum önlenmelidir. ‘Bize bir şey olmaz’ düşüncesi yanlıştır.”

 

17 Ağustos 1999 tarihindeki Adapazarı'ndaki depremi duyduğunuzdaki ilk his ve düşüncenizi öğrenebilir miyiz?

17 Ağustosta 1999’da Adapazarı ve civarındaki deprem esnasında ben TOKİ’nin başındaydım. Ve hadise ile alakalı ilk kriz masasını oluşturan kurum biz olduk. Haberi alır almaz, konu ile ilgili olan tüm bölümleri topladık ve ciddi bir masa oluşturduk. Hadiseden hükümeti haberdar ettik. Ondan sonra olay yerine yani Sakarya’ya hareket ettik.

TOKİ Başkanı olarak Adapazarı'nı deprem sonrası ilk gördüğünüzdeki ilk gözleminiz ne oldu?

Bu nevi hadiselerde üç tip davranış şekli var: Bir, hadisede subje olarak bulunmak; yani hadisenin içerisinde olmak var, felaketin sizin başınıza gelmiş olması söz konusu olabilir. İkincisi, seyretmek; televizyondan veya herhangi bir yerden hadiseyi seyretmek. Üçüncüsü de bu krizi yönetmek meselesi. Zannediyorum, bu hadiseyi yaşayanlardan sonra en büyük zorluk bu krizi yönetmek zorunda olanların başındaki iştir. Çünkü etrafınızdaki olan biteni bütün boyutlarıyla görüyorsunuz. Yardımcı olmaya çalışıyorsunuz. Her zaman bütün imkânlar elinizde olmuyor. Ondan sonra çaresizlik içinde kalıyorsunuz. Bu, insana, aşağı yukarı o felakete uğramış insanlar kadar ıstırap veren ve sıkıntıya sokan bir hadisedir. Dolayısıyla bu nevi meselelerde durduğunuz yer önemlidir. Etkilenmek veya bu etkiyi anlayabilmek için. Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli o zaman hadiseye sıcak, candan alaka gösterdi. Ve bizimle devamlı temas halinde bulundu. Ve bizi devamlı teşvik etti, yüreklendirdi. 

Depremin sebebini ve sonuçlarını araştıracak kurumlar vardı. Onlar hemen meseleye dâhil oldular şüphesiz. TOKİ olarak bizim görevimiz evi yıkılan ve ailesi enkaz altında olanlara en kısa zamanda ve en az hata ile sığınma imkânları sunmak idi. Biz bunun için çalıştık. Ve bununla alakalı çaba sarf ettik. 

Deprem sonrası evleri yıkılan depremzedelerin psikolojisi nasıldı? O süreci, sistemin başındaki yetkili kişi olarak anlatabilir misiniz?

Biliniyor ki depremde aşağı yukarı 24.000’den fazla bina yıkıldı. Bunların yüzde 90’ı konut idi. Ve geçici barınma için aileler, yıkılan evlerinin, yıkılan mülklerinin karşısına birer çadır kurdular. Bu bize bazı hadiseler konusunda ipuçları veriyor idi. Bu vatandaşlarla ilerleyen zaman içerisinde oturduk uzun uzun konuştuk, çalışmalar yaptık. Hiçbirisi evinden, mahallesinden, bulunduğu muhitten ayrılmak istemiyorlardı. Evlerinin mutlaka yıkıldığı yerde inşa edilmesini talep ediyorlardı. Bu mümkün olmayan bir hadise idi. Çünkü o yıkılan ev, zeminindeki birtakım problemler sebebiyle yıkılmış idi. Dolayısıyla aynı hatayı tekrar etmek, teknik sorumluluk taşıyan insanlar için mümkün değildi. Yani bizler için mümkün değildi. Bu sebepten dolayı, gerek belediye başkanı Aziz Duran ile gerekse Vali Cahit Kıraç ile geniş ölçekli bir toplantı yaptık. Çok hızlı bir şekilde ve konuyu bilen uzmanların teşkil ettiği bir heyetle etrafta önce geçici daha sonra kalıcı olabilecek yerler, zeminler tespit etmeye çalıştık. Bu heyet günlerce dağ tepe çalıştı. Bunların başında ben bulundum. Günlerce evime uğrayamadığım zamanlar oldu.

Dönemin Valisi Cahit Kıraç ile ilişkileriniz nasıldı Kamil Bey?

O dönemde vali Cahit Kıraç beyefendiydi. Ve aklı başında, haysiyetli, düzgün bir devlet adamıydı. Meseleye çok fazla karışmadı. Daha doğrusu bizim işlerimize fazla müdahale etmedi. Aksine yardımcı oldu. Ve siyasilerden daha çok bizim gibi teknik vasıflı kişilerin kanaatlerine itibar etti. Bu çok güzel ve sevgiyle saygıyla hatırlanacak bir durumdur. 

Dönemin önce Adapazarı Belediye Başkanı sonra da (6 Mart 2000'den itibaren) Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Duran ile ilişkileriniz nasıldı?
Belediye Başkanı Aziz Duran iyi bir adamdı. Ve fakat çok ciddi yumruk yemiş bir boksöre benziyordu. Kroki durumdaydı. Ne yapacağını bilemiyordu ve bize yardımcı oluyordu. İyi bir adamdı. Daha sonra bu zatla tekrar görüşme imkânımız oldu. 

Yeni yerleşim için şehrin hangi noktalarında yer arayışlarında bulundunuz?

Yer arama çalışmaları esnasında zemininin kaya olduğunu tespit ettiğimiz birtakım yerlerin durumunu önce masa başında haritalar üzerinde tespit ettik. Daha sonra bu heyetle söz konusu alanlara gittik, oraları tespit ettik.    

Adapazarı Belediyesi'nin 1996-1998 sürecinde yeni bir yerleşim alanı planlaması yaptığı, 1999 Şubatında belediye meclisinden geçirdiği, planlanan bu alanın da sizin deprem sonrası yapılaşma yaptığınız Camili Karaman Korucuk bölgesi olduğu biliniyor. Bu plandan yararlandınız mı acaba?

Elbette. Bize o çalışma yardımcı oldu. Daha önce 1996-98 yıllarında Adapazarı Belediye Meclisi’nin aldığı ve 1999’da yürürlüğe koyduğu yeni birtakım yerleşim alanları var idi. Belediye Başkanı Aziz Bey bize bunu haber verdi. Hemen o söz konusu yerleri tespit ettik ve oralara gittik. Gerçekten isabetli yapılmış tespitlerdi. Oraların üzerinde çalışmalarımızı yoğunlaştırdık.     

Adapazarı'nın kuzey batısındaki (bugün Yenikent diye bilinen) alana hangi avantajlar nedeniyle karar verdiniz?

Tahmin ediyorum şehrin merkezine 10-12 kilometre mesafede olan ve zemininin kesinlikle düzgün olduğunu tespit ettiğimiz, zemin-mekâniğinin problemli olmadığını tespit ettiğimiz bir mekân bulduk. Şimdi Yenikent olarak adlandırılan bu yeri öncelikle tavsiye ettik ve burayla alakalı hızla projeler geliştirdik. Ondan sonra Karasu ve Kandıra’dan itibaren başlayan ve bütün İzmit Körfezi’ni içine alan alanlarda, dediğim gibi, uzun uzun araştırmalar yaptık. Birtakım yerler tespit ettik. Ve bu tespitler esnasında istimlak meselelerinin içine düşmemek için teşhir dışı bırakılmış yerlere ağırlık verdik. Şu an da zannediyorum Yenikent’te yüz bine yakın kişi iskân edilmiş durumda.

Yeni Yerleşim uygulaması sırasında sizi olumsuz etkileyen faktörler oldu mu?

Oldu elbette. Biraz önce arz ettiğim gibi, kişiler bulundukları yerden ayrılmak istemiyorlardı. Evlerinden ayrılmak istemiyorlardı. Bu sebeple bizim tavsiye ettiğimiz, önerdiğimiz, evler yaptığımız Yenikent’e çok fazla itibar edilmedi. Yenikent’in durumu biraz da zorlama ile oldu. Orası mecburiyetle iskân edilebildi. Adapazarı’nın kuzey batısındaki zemin mekaniği en uygun yerleşme alanıdır. Bu düşüncemi hâlâ muhafaza ediyorum.

Evi yıkılan Adapazarlılar sizin öncülüğünüzdeki yeni yerleşime nasıl tepki gösterdiler? Psikoloji ve talepleri nasıldı?

Halk buraya yerleşmemek için çeşitli mazeretler uydurdu. Dediler ki ‘biz komşuluk ilişkilerini şimdi oturduğumuz yerde teşekkül ettirdik. Biz burada kendimize bir dünya kurduk. Dolayısıyla şimdi yeni bir dünyanın içinde bocalamak istemiyoruz. Ayrıca kent merkezi mutlaka eski işlevini sürdürecek, dolayısıyla herkes kamu görevlilerinden yardım almak için Adapazarı merkezine gelmek zorunda. Hal böyle olunca Adapazarı merkezindeki dinamik devam edecek. Bu sebepten dolayı da biz buradan ayrılmak istemiyoruz’ diyorlardı. Aslında kendi açılarından hakları var idi. Doğru söylüyorlardı ama bizim açımızdan haklı değillerdi. Çünkü insan sağlığı ve güvenliliği her şeyin üstünde bir hadisedir. Netice olarak; orada son derece önemli bir vazife ifa ettiğimizi zannediyorum. İki yılda yirmi binden fazla konut ürettik orada.

O zorlu süreçte genel olarak Adapazarlıların size ve devlete karşı yaklaşımları nasıldı Kamil Bey?

Adapazarlılar devlete karşı daima saygılı davrandılar. Oradaki çok kültürlü sosyoloji zannediyorum bunda etkiliydi. Zaten halkın kendi başına hareket edecek durumu yoktu. Herkes şaşkın durumdaydı. Tamamen panik içindeydi. Onlara son derece pozitif bir yaklaşımla durumu anlatıyorduk, onlar da buna itibar ediyorlardı. Bu bakımdan Adapazarlılara müteşekkirim.

Aynı günlerde yerel basında Konya 225, Kayseri 250, şu şehir depremzedelere şu kadar konut yapacak türünden haberler okumuştuk. Bunlar gerçekleşti mi? İşin hakikati nedir?

Çevre iller ve bütün Türkiye genelinden konut yapımına yardım etmek kabilinden birtakım faaliyetler geliştirildi. Mesela Konya, mesela Kayseri, benim hemen hatırladığım iki vilayet. Bunlar konut yapımına destek olmak üzere yardımcı olmaya çalıştılar ama tabii genel çerçeve, genel resim içinde küçük ayrıntılardı. Derde derman olacak durumda değildi. Ama çok pozitif, çok moral verici bir durumdu.  

Depremin 21.yıldönümünde 100 bin kişilik Adapazarı Yenikent yerleşimi,  kurduğunuz ve öngördüğümüz noktaya gelebildi mi?

Efendim, insanları inanmadıkları bir hadiseye ikna etmek, inandırmak ve ona yönlendirmek fevkalade zor bir hadisedir. Eğer iskân söz konusu ise iyice zorlaşan bir hâl alır. Çünkü iskânlar uzun zaman içerisinde ve kendisini geliştirerek oluşan hadiselerdir. Dolayısıyla bu yeni tespit edilen yerler (Yenikent) ve daha sonra tespit edilecek yerler halk tarafından zor kabul görecektir. Yenikent’in kıymeti zamanla mutlaka anlaşılacaktır. Buna inanıyorum, mutlaka anlaşılacaktır. Arz ettiğim gibi, bu zaman gerektiren bir hadisedir.

Adapazarlılar bütün hayatın ve aktivitenin yine eski merkez ve civarında olacağını düşünüyorlardı. Bu nedenle çevre yerleşimlere razı değillerdi. Sonunda onların dediği oldu.

Çok tartışılan eski şehir merkezindeki orta veya az hasarlı konutların durumu olası bir depremde sizce ne olabilir?

O günlerde bas bas bağırdım ama sesimi kimseye duyuramadım: ‘Orta ve az hasarlı bina yoktur. Ya hasarlı ya hasarsız bina vardır’ diye. Şehir içinde bulunan orta ve az hasarlı binalar Adapazarı için potansiyel tehlikedir. Ve bu durum önlenmelidir. ‘Bize bir şey olmaz’ düşüncesi yanlıştır.

Üzerinden 21 yıl geçtikten sonra, geriye dönüp hadiseye bir daha göz atsanız, yapılanları nasıl değerlendirirsiniz?

Şunu bana sorarsanız: O günlerde hadisenin en başında olan kişi olsa idiniz, yani karar alıcı / karar verici olsaydınız ne yapardınız? Şunu yapardım: Bu önemli bir konuşma. Hasar görmüş olan yani depreme 1. derecede maruz kalmış olan bölgeleri olduğu gibi bırakırdım. O bölgelerde iskânı ve inşaî faaliyetleri tamamen durdurur, dondururdum. Ondan sonra zemin mekaniği uygun olan yerlerde bir takım kendine yeten - şehircilik literatüründe adına uydukent denilen - ve birbirleriyle tamamen gerek fiziki gerekse moral bağlantıları bulunan yerler teşkil ederdim ve halkı oralarda kalmaya zorlardım. Ve o muhafaza ettiğim yıkılmış olan yerleri dünyanın en büyük afet müzesi olarak, açık hava müzesi olarak bırakır idim. Ve bu afeti nimete çevirmeye gayret ederdim. Bu çok önemli bir tespit. Ama bu o zaman herkesin aklına gelen bir hadise değildi ve gelse de kabul edebileceği bir hadise değildi.    

Kamil Uğurlu Bey; dönemin TOKİ başkanı olarak 17 Ağustos 1999 depreminin 21. Yıldönümünde, deprem sonrası şehrimize yaptığınız katkılar nedeniyle, size ve emeği geçen herkese çok ama çok teşekkür ediyoruz. Adapazarlılara bir mesajınız, sözünüz var mı?

O günleri hatırladıkça biz, korkulu bir rüyayı tekrar hatırlamış oluyoruz. Ürperiyor ve ciddi olarak tedirginlik duyuyoruz. Ben aziz Sakaryalılara, sevgili Adapazarlılara bundan sonra sağlıklı ve huzurlu günler temenni ediyorum, niyaz ediyorum. Onlar için dua ediyorum.  

 

FOTOĞRAFLAR: Hüsnü GÜRSEL-Servet SEZGİN-İ. Arzu AÇIKE

Editör: Haber Merkezi