----

İş İnsanı Hüsnü Elbek:

“LİSE ÖĞRENCİLERİ, İŞİMİ BÜYÜTMEME VESİLE OLDU”

Yahya Bakır’a konuşan İş İnsanı Hüsnü Elbek; “Taşımacılık sektörüne, hizmet verdiğim öğrencilerin desteği ve danışmanlığı sayesinde başladım ve 23 yıldır bu sektörde varlığımı sürdürüyorum” dedi.

Yahya Bakır: Hüsnü Bey, sizin sektörünüz çok fazla eleştirilere maruz kalan bir sektör, bu sektörün zorluklarını konuşmak istiyoruz. Sektörün faaliyetlerini konuşmak istiyoruz. Sizin hayat hikayeniz aslında bu sektörün de bir hayat hikayesi niteliğindedir. Biz öncelikle sizi tanımak isteriz. Hüsnü Elbek kimdir? İşinizi seviyor musunuz?

Hüsnü Elbek: 1967 yılında Sakarya'nın Akyazı ilçesine bağlı Balballı köyünde doğdum deprem çocuğuyum. 1967 depreminde çadırda dünyaya geldim. Evli ve bir çocuk babasıyım. Öncelikle şunu söyleyeyim, bir insan işini seviyorsa başarılı olur. Ben işimi çok seviyorum, her iş kolunda da böyle olduğuna inanıyorum. Hangi sektör olursa olsun orada çalışan insanlar işini severek yapıyorsa mutlaka olumlu sonuçlar alacaklardır.

Y.B-Çocukluğunuz Balballı köyünde geçti, gençliğinizi de bu köyde mi geçirdiniz?

H.E-Aşağı yukarı 17 yaşına kadar Balballı köyünde geçti. Ancak 12 yaşında köyden Sakarya merkeze geldim ve babamın haberi olmadan bir tamirhanede işe başladım.

Y.B- Çalıştığınız yer ne üzerine hizmet veren bir tamirhaneydi?

H.E-Oto elektrik üzerine bir tamirhaneydi. 4 yıl gibi bir süre boyunca burada çalıştım. Hayatımın belki de en mutlu gününü o tamirhane de yaşadım. Hatırlıyorum, işe başladığımın birinci haftası dolmuştu. Ustamız bizi sıraya dizdi. Herkesin eline belli bir miktar para vermeye başladı. Bana ‘Sen de uzat bakayım elini’ dedi. Elimi uzattım, hiç unutmuyorum, 1979-1980 yılıydı elime 2,5 lira para koydu. Ben ustama dönüp dedim ki; ‘Ustam bana neden para veriyorsun? Ben daha çok yeniyim, hiçbir iş bilmiyorum ki.’ dedim. Ustam güldü, kafamı okşadı ve ‘Bu senin haftalığın’ dedi. İşte hayatımın en mutlu günü, o gündü.

Y.B-Bugünle mukayese ettiğimizde o gün 2,5 lirayla ne alınabilirdi?

H.E-Tam olarak hatırlamıyorum ama şunu söyleyebilirim o zamanlar epey bir para biriktirdim.

Y.B-Anladığım kadarıyla ustanız hakkaniyetli birisiydi. Hala hayatta mı kendisi?

H.E-Evet! Ustam halen yaşıyor ve ben o zamanlar orada oto tamir ediyordum. Şimdi kendi arabalarımı, ustamın dükkanına gönderiyorum ve ona da istihdam sağlıyorum.

Y.B-50 yıl önceki işi devam ettiriyorlar öyle mi?

H.E- Evet, devam ediyorlar. Ustam yaşlandı ama kendi yerine bakmak üzere oğlunu yetiştirdi. İşleri oğlu devam ettiriyor

Y.B-Ustanızın adı neydi?

H.E-Hüseyin Arslan adında çok değerli bir ustadır. Kendisi hala yaşıyor. Ustam Arif adında bir oğlunu yetiştirdi. Şu an şirketimizin bünyesindeki bütün araçların elektrikle ilgili tüm tedariklerini ustamın oğlu, Arif Usta yapıyor.

Y.B- O ilk haftalığın etkisini bir defa olarak mı gösteriyorsunuz çünkü bu çok motive edici bir davranış ve daha ilk haftadan emeğinizin karşılığını alıyorsunuz. Bunun vefasını yaşıyor musunuz?

H.E-Yaşıyorum tabi ki. 78/79 seneleri eski garajları biliyorsunuz. Tam karşısında ufak bir elektrikçi dükkânı vardı. Beni mutlu eden şu oldu; daha önce de söylediğim gibi ben bir çiftçi babanın evladıyım. Babam onuruyla şerefiyle çiftçilik yaparak bizi belirli bir olgunluğa kadar getirdi. Babamın bana bıraktığı en büyük mirası itibarıdır. Eğer ben, bugün bir yerlerdeysem bu babamın bana bıraktığı itibari ile olmuştur.

Y.B- Tamirhaneden sonra başka bir iş deneyiminiz oldu mu?

H.E- Yine Sakarya'da Katlı Pazar yerinde kısa bir dönem, tezgâhta kuru bakliyat satarak geçimimi sağladım. Babam onuruyla şerefiyle çiftçilik yaparak bizi belirli bir olgunluğa kadar getirdi. Babamın bana bıraktığı en büyük mirası itibarıdır. Eğer ben, bugün bir yerlerdeysem bu babamın bana bıraktığı itibari ile olmuştur.

Y.B-El emeğinden ticarete geçmiş oldunuz.

H.E-12 yaşından itibaren tırmalaya tırmalaya bir hayat mücadelesi verdim. Yaptığım işler, bana hayatımda çok büyük tecrübeler kazandırdı. Çok ilginç bir hikâye anlatacağım. Bizim yöremizin, Çerkez peyniri dediğimiz, Abaza peyniri dediğimiz meşhur yöresel bir peyniri vardır. O arada peynircilik aklıma geldi. Eşimle birlikte köyde 3-4 yıl süt topladık, her gün 1 tona yakın sütü işleyerek peynir haline getirdik. 3-4 yıl boyunca peynir ticareti yaparak para kazandık. Kimseye muhtaç olmadan geçindik. Dışarıdan bakıldığında görülmeyebilir ancak bu tecrübeler hiçte kolayca elde edilmedi. Hepsi bir emek ve bir çalışmayla meydana geldi.

Y.B-Bir de şunu biliyorum. Kışın istediğiniz gibi süt bulamazsınız yazın imkanlar daha çoktur ama kışın her zaman süt temin etmek mümkün değil. Bir endüstri haline dönüştürmediyseniz amatörce bu işi devam ettirmek çok zordur.

H.E-Biz işimizi amatörce yapıyorduk ancak çok titiz bir şekilde sürdürüyorduk. Eğer bir peynirden lezzet almak istiyorsanız sütün çok iyi olması lazım yağlı bir süt kullanırsanız lezzetli bir peynir elde edebilirsiniz. Bizim peynirimiz 10 kg sütten elde edilen 1 kiloluk peynire tekabül ediyordu. İşte bu anlamda sütün kaliteli olması gerekiyor. 

Y.B-Taşımacılık sektörünün konuşurken buralara kadar geldik peynirin nasıl yapıldığına da değinmiş olduk.

H.E-Buda hayat tecrübelerimden bir tanesidir. Gerçekten helaliyle paralar kazandık. Bunu anlatmamın asıl amacı bugün beni gören arkadaşların, geçmişimi bilmedikleri için ‘Buralara nasıl geldin?’ dediklerinde işte geldiğim nokta budur! Belki bu nokta çok abartılacak bir yer değil ancak kimseye de muhtaç değiliz.

Y.B-Peki sizin taşımacılık sektörüne girişiniz nasıl oldu?

H.E-1900'lü yıllarda Sakarya'da bu sektörde yer alan firmalar yok denecek kadar azdı. O dönemlerde, hala bu sektörde ileri seviyelerde olan ve isimlerini bildiğiniz iki tane firma vardı.

Y.B-Bu firmalar size öncülük etti mi? Sizi bu sektöre girme konusunda motive ettiler mi? ‘Gir bu sektöre, bu sektör iyidir!’ diye teşvikte bulundular mı?

H.E-Hayır ben kimseden destek almadım. O zamanlar sadece iki firma vardı. Benim sektöre girişim de şu şekilde oldu; 1995’li yıllarda Hacı Zehra Akkoç Kız Lisesi açıldı. Oraya da yeni bir okul olduğu için servis bulamadılar. Benim de o yıllarda 92 model Mazda bir minibüsüm vardı. Bir dostum da ‘Bu okula, servis ayarlayana kadar bizi bir ay idare eder misin?’ dedi. Bu sürecin bir ay kadar kısa olmasından dolayı kabul ettim çünkü benim arabam servis taşımak için müsait değildi. Arabamda koltuk yoktu. Mazda minibüsüme tabureler koyarak bu işe başladım. Bu imkanlar altında taşımacılık yaptığım için eziliyordum. Bir gün o kardeşlerim, benim sıkıldığımı, mahcubiyetimi fark ettiler. Bu işi bırakacağımı da anladılar, zaten kısa bir süre için yaptığımı da biliyorlardı. Bir ay diye başladığım iş, 3-4 aya kadar uzamıştı. Bir gün öğrenciler ‘Abi sen bugün bir Peugeot minibüs alsan kaç paraya alabilirsin?’ dediler. Kafalarında şöyle bir şey tasarlamışlar; tabi ben bunu çok sonradan fark ediyorum. Biliyorsunuz ki servis taşımacılığında her ay bir öğrenciden bir zarf alınır, yani aylık belirli bir para toplanır. Bu öğrenciler 9 aylık parayı kendi aralarında anlaşarak toplamışlar ve peşin olarak getirdiler. Kendi arabamı da sattığım taktirde ikinci el bir minibüs alabileceğimi düşünmüşler.

Y.B-Kendi aralarında böyle bir fikir oluşturmaları gerçekten çok özel bir hareket. Bu fikre kim öncülük etti, kim bu fikri ortaya attı?

H.E- Hepsi birlikte ortak bir karar almış. Öğrencilere şunu söyledim; ‘Bir gün gelecek hepiniz bir yerlerde olacaksınız. Ben belki size bastonla geleceğim ve bir gün yollarımız bir yerlerde sizlerle kesişecek’ dedim. O günler geldi, elimde baston yoktu ama Adliye koridorunda öğrenci kardeşlerimden birini gördüm. Bir diğerini Sağlık Müdürlüğü’nde özel kalem olmuş, orada gördüm. Başka bir kardeşimi, Vakıfbank’ta müdirelik yaparken gördüm. Hepsi, hayatın bir yerlerinde karşıma çıktılar.

Y.B-Gerçekten çok değerli bir davranış sonra size Peugeot’yu aldırdılar mı?

H.E-Aldım tabii ki; zaten bir mahcubiyetim vardı. Ezileceğim kadar ezilmiştim. Onların tek düşüncesi ‘Abi sen bizi bırakma! Biz böyle gitmeye de razıyız!’ Ama benim vicdanım elvermiyordu. Onlar böyle bir davranış yaptılar. Ben de gittim onların toplamış olduğu parayla kendi arabamı da satarak, bir kısmını da kredi çekerek yeni bir araba aldım. Bu işe başladım, 1996 yılında da kendi firmam olan Asil Tur'u kurdum.

Y.B-Bu gerçekten çok özel ve çok güzel bir olay. Bir nevi bu öğrenciler size KOSGEB gibi bir garanti fonu gibi danışmanlık yapmışlar, yol göstermişler. Aslında şirketin fikrini taşıdığınız öğrenciler oluşturmuş. Bu anlamda çok önemli bir iş yapmışlar. Sonra 96 yılına kadar bu işi yapmaya devam ettiniz mi?

H.E-Evet o döneme kadar amatörce bu işi devam ettirdim. 1997 yılında da kendi aile şirketimi kurdum. 1997 yılından bu yana da Sakarya'da, taşımacılık sektöründe mücadelemi devam ettiriyorum.

Y.B-Şirketinizin 23 yıllık bir hikayesi var değil mi?

H.E-23 yıllık bir hikayemiz var ve başlangıcı da anlattığım gibidir. İşimin vesilesi, ilk hizmet verdiğim kardeşlerim oldu. Bugün hala bayramlarda, özel günlerde görüşüyoruz. Beni ararlar ‘Nasılsın?’ derler hâl hatır sorarlar. Gidebildiğim kadar evlenenlerin düğününe gittim. Yapmam gerekenleri, elimden geldiğince yaptım. Hayatın birçok alanında o kardeşlerimi görüyorum ve mutlu oluyorum.

 

Y.B-Bu davranış aslında toplumsal bir kalkınmanın da örneğidir. Sizin başarılı olmanıza, öğrencilerin daha rahat bir yolculuk yapmak istemeleri vesile olmuş. Kardeşlik hukukunu ne kadar çok geliştirirsek, birlikte hareket edersek, başarı da o kadar kaçınılmaz olur. Mesela trafiği servis araçlarımı karıştırıyor? Sektörünüz bu tür eleştirilerin odağında, bu konuda ne söyleyebilirsiniz?

H.E-Şimdi sektör öyle bir hale geldi ki; toplu taşıma dediğiniz zaman bunun içine hepsini katabilirsiniz. Biz bir hizmet sektörüyüz. Bizim çocukluğumuzda servis diye bir şey yoktu. Ben elimde bir odun ve çantamla 5 km yol yürüyüp okula giderdim. Benim gibi okula gelenlerin de elinde birer tane odun olurdu ve sobayı o şekilde yakardık. Ama şimdi, yarının geleceği dediğimiz çocukları, evdeki sıcacık yuvalarından tek tek alıyoruz. Eğitim görecekleri yere dakikayla yarışarak tek tek ulaştırıyoruz. Araç, 17 tane öğrenci alıyor. Bu öğrencileri çok erken alırsak olmaz, geç alırsak okula yetişemeyiz. Yani 30 dakikalık bir süreç var ve bizim bu süreci çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Her bir öğrencinin kendine ait bir dakikası var. Zamanla yarışarak bu çocukları 30 dakika içerisinde okula yetiştiriyoruz. Bir de bunun personel tarafı var. Bugün OSB’ye yani Sakarya'nın, ticaretin, sanayinin kalbi dediğimiz bir sektöre, binlerce insan 07.00’da veya 08.00’da olmak üzere işe gidiyor. Bu insanları, buralara taşıyoruz. Dışarıdan bakıldığında anlaşılmasa da biz gerçekten çok ciddi bir hizmet veriyoruz.

Y.B- Trafik karıştığında, direkt diğer sürücüler trafiğin düzenini servisçiler bozuyor, şeklinde eleştiriler yapıyor. Şoför esnafına karşı hep bir önyargı var. Şoför esnafına karşı yapılan bu eleştirileri ağır buluyor musunuz?

H.E-Şoför esnaflarına karşı bir haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Şoför, hostesle birlikte 17 öğrenciyi toplayarak okula götürür. Bunda 5 dakikalık oynama demek her 5 kişi de 5 dakika oynarsa 25 dakika geç kalmak demektir. Her şey dakik olmak zorundadır. Sorumluluk onlardadır. Şoför esnafına eleştiren insanların imkanları olsa da onları misafir edebilsek. Bu dönemlerde yapılan hizmetleri gösterebilseler işte o zaman fikirlerinin değişeceğinden eminim. Bir de şöyle bakalım; Sakarya'da toplu taşıma var. Dolmuş minibüsleri var, halk otobüsleri var, belediye otobüsleri var. Tüm bu araçların aynı saatlerde faaliyette olması nedeniyle trafikte aksaklıklar yaşanması normaldir.

Y.B- Bir iyilik varsa hep birlikte yapıyoruz, bir olumsuzluk varsa bunu da hep birlikte yapıyoruz, değil mi? Bu şehirde yaşıyorsak birbirimize sahip çıkmamız, şehre sahip çıkmamız lazım siz de böyle düşünüyor musunuz?

H.E- Ben Sakarya’yı çok seviyorum. Sakarya sevdalısıyım. Sakarya'da doğdum, Sakarya'da büyüdüm, burada öleceğim. Sakarya'da birçok etnik kökenli insan yaşıyor. Biz bu kadar farklı milletlerden olmamıza rağmen iç içe, çok güzel bir şekilde, uyum halinde yaşıyoruz. Ama ben yine de bana sorduklarında Sakaryalıyım, diyorum. Benim için önemli olan bunu diyebilmek. Ben burada doğdum, buranın havasını soluyorum, buranın ekmeğini yiyorum.

Y.B- Ticaret ve Sanayi odasında da taşımacılık sektörü adına meclis üyeliği yaptınız. Burada sektörünüz adına çalışmalarda bulundunuz. Pandemi sürecinde işleriniz gerçekten zora girdi, bu zorlu süreci en az hasarla atlatmak için ne gibi çalışmalar yaptınız?

H.E-Ticaret ve Sanayi Odasında 12 yıl meclis üyeliği yaptım. Bu sektörü temsil ettim. Sektörümle alakalı yaptığım faaliyetleri birçok platformda görebilirsiniz ama inanın orada yazmayan çok ciddi mücadeleler verdim. Şoför esnafı için eğitimler verdirttim. O dönemde Şube Müdürlüğünden ekip gönderdiler, ayrıca üniversitemizden bir hocamız öfke kontrolü adına eğitim vermek üzere geldi. Bu tür özel faaliyetleri yürütme adına adımlar attım. Sektörümüz 2015 yılında bir çatı altında toplandı. Bizim sektörümüzü, o dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı, S plakası adı altında kurumlaştırdı. Tahditli S plakası getirdiler. Bu gerçekten çok önemli bir husustur. Bu sayede kontroller kolaylaştı. 2015 yılından itibaren sistemi bu şekilde düzenlediler. Pandemi sürecinde sektörümüz %50 civarında iş kaybına uğradı. Biz kendi şoförlerimizle, sabah ayrı akşam ayrı araçların dezenfekte edilmesi konusunda ciddi çalışmalar yaptık. Bu hizmeti kendi imkanlarımızla sağladık. Araba, 20 kişilikse yarıya düşürdük, 10 kişilik şekilde hizmet verdik. 26 günlük çalışma süreci 20 güne kadar düştü. 3 vardiyalar tek vardiyaya indi. Pandemi sürecinde bu tür çalışmalar yaptık.

Y.B- Anladığım kadarıyla şöyle bir şey yok; araç sabah servise çıktı. Akşama kadar yatsın, böyle bir çalışma düzeni yok.

H.E-Kesinlikle böyle bir şey yok. Bizim sektörümüzde, bir araç gün içerisinde üç servis yapmadığı sürece para kazanamaz. Mesela 10 tane araç var, önce öğrenci için servis alacak sonra fabrikaya gidecek. Gün içinde çeşitli işler yapılacak.

Y.B- Bunu planlamak çok büyük bir yetenek değil mi? Bu işi dakikası dakikasına yapmak önemli bir titizlik istiyor mu?

H.E-Şöyle bir örnek vereyim fabrikalar 08.00’da işbaşı yapıyor.08.00’da işbaşı yapan fabrika personeline 07.20’de toplamaya başlamak lazım. 7:55’de fabrikada olmak lazım. Personeli 8’ e 5 kala fabrikaya bıraktıktan sonra okul öğrencilerini toplamaya başlarlar. 08:50’de öğrenciler okula bırakılır. 08.88 fabrikası ve 09.00 okulu şeklinde çalışılırsa, para kazanmak mümkün olur. Yoksa sabah işçiyi götürdükten sonra akşama kadar araç boş durursa kazanacağınız para 100 ya da 120 TL olur. 20 gün çalışılırsa ne maaşa ne de yakıta yeter bu yüzden araba 2 servis 3 servis yapacak ki para kazanacak.

Y.B- Diyelim ki; servis, işçileri 1. Organize Sanayi Bölgesi’ne götürdü ve sonra şehir merkezinden de öğrencileri toplayıp okula götürecek. Servis şoförü bu yüzden hızlı hareket etmek istiyor. Aslında bir ambulans gibi iş yapıyorsunuz. Biz de trafikte hızlı geçmek isteyen servisçilere kızıyoruz ama toplumsal bir hizmet yaptığı için servis şoförü arkadaşların daha hızlı hareket etmeleri gerekiyor. Sizin diğer şoförlerden anlayış beklediğiniz oluyor mu?

H.E-Gerçekten bizim sektörümüzdeki insanlar zamanla yarışıyor ama bu da şu anlama gelmesin zamanla yarışıyoruz diye insanları tehlikeye atma ayrıcalığımız yok. Zamanla yarışıyoruz dememin sebebi şudur; servis aracı gelip sizin çocuğunuzu okul saatinden çok önce alsa siz bu çocuğun serviste 1 saat ne işi var? demez misiniz? Yani ortalama bir servis aracı personeli ya da öğrenciyi en fazla 35 dakika içinde alıp gideceği yere götürmelidir. Buradan velilere seslenmek istiyorum eğer bir çocuk servis aracında 1 saat daha fazla vakit geçiriyorsa bunu Servisçiler Odasına, bağlı oldukları kurumlar var, buralara bildirsinler. Bir de bu işin fabrika kısmı var. İşçiler eğer tam zamanında fabrikaya gitmezse kart basmayacak ve fabrika çalışmayacak. Bu anlamda ciddi bir hizmet veriyoruz ve bizim trafikte var olduğumuz saatler sabah 06.00 ile 09.00 arasıdır. Daha sonra saat 15:00'a kadar biz zaten trafikte yokuz.  Bu anlamda da biraz anlayış bekliyoruz.

Y.B-Taşımacılık sektörü, sürekliliği olan ve tatili olmayan bir sektördür. Bu yoğunlukta hobilerinizden vazgeçtiğiniz oldu mu? Motosiklete binmeyi sevdiğinizi biliyoruz.

H.E-Yaş itibari ile motosiklete binmeyi bıraktım ama ata binmeye devam ediyorum. Hatta bir atım da vardı. Mesleğimi çok seven bir insanım, mesleğime yoğunlaşmayı, çalışmayı çok seviyorum ancak bu yoğunluğumdan ata binerek sıyrılıyorum. Kendimi çok yorgun hissettiğim anlarda giderim ve ata binerek stresimi atarım ya da altı alır, onunla yürüyerek tur atarım.

Y.B- Taşımacılık sektörünün geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

H.E- Sektörümüzde sanayilerimiz, OSB’lerimiz büyümeye başladı. Şu an Sakarya'da 3 tane OSB varken bu 8’e kadar çıktı. Sakarya göç almaya başladı, şehrimize ciddi yatırımcılar geliyor. Bu yatırımların, bu faaliyetlerin hepsinin karşılığı servis taşımacılığıdır.

Y.B-Bir özel hastane yapılsa, bir özel okulda yapılsa, devlette bir okul yapsa bir OSB’de yapılsa her halükârda sizin sektörünüze katkı sağlayacak. Bizim şehrimizde şöyle bir özelliği de var. Kuzey Marmara Otoyolu yapılıyor ve şehrimiz 3. Havalimanı’na yaklaşıyor. Öbür taraftan Zonguldak Karadeniz bölgesine yaklaşıyoruz. Karadeniz sahil yoluna bağlanıyoruz. Dolayısıyla Karasu bölgesi, Ferizli, Söğütlü, Kaynarca bölgesi gelişmeye başlayacak. Bu sektörler iyileştikçe sizin çalışma alanlarınızda artıyor.

H.E-En son Ticaret ve Sanayi Odasından ayrılırken 1. OSB burada, 2. OSB Hendek’te, 3. OSB Söğütlü’deydi. Ferizli, Kaynarca, Karasu ciddi anlamda büyüyecek Karasu Limanı ciddi bir proje, burada yapılacak projeler çok ciddi projeler. Tüm bunlar Sakarya'nın göç alması demektir. Sakarya'nın nüfusunun gelecek dönemlerde çok fazla artış göstereceğini düşünüyorum. Yapılan istatistiklere göre OSB'lerde 70-80 bin arası işçi açığı olduğu belirlenmektedir. Bu işçi açığı göçlere sebep olacaktır. Buda akabinde gelişimi getirecektir. 1. ve 2. OSB alanları genişlemeye ve büyümeye açıldı.

Y.B-Doğal gaz bulundu. Bir de bu doğal gaz Sakarya havzası içerisinde onun için de muhtemelen Karasu ve Kocaeli bölgelerine bir tesis yapılırsa ki yapılmasa da burada bir liman olması söz konusudur. İfade ettiğiniz gibi Ferizli, Söğütlü, Karasu, Kocaali ve Kaynarca aksı daha da yakınlaşacak. Orada yeşil alanlar var park alanları var göller var Sakarya Nehri'nin yakınlarındaki tesisler var.

H.E- Karasu denince akla Longoz gelir, Maden Deresi gelir, Çamdağı gelir. Yine Karasu’ya BMC grubu bir yatırım yapıyor, bunun yan sanayileri olacak ama tabii ki bunlar zamanla olacak şeyler.

Y.B-Biz de devletin çok büyük desteği var KOSGEB’in çok büyük teşvikleri var. KOSGEB İl Müdürü, girişimci olmak adına birçok imkanı anlattı.

H.E-Biz oturduğumuz yerden daha çok kolay şekilde para kazanmaya alışmışız. Maalesef hayat öyle değil. Ben OSB'lerde sanayicilerle çalıştığım için birçok fabrikada işverene işçi yönlendiriyorum. Bir hafta sonra bu işçilerin işi bıraktığını duyuyorum. Sebebi iş ağır gelmiş. Kolay bir iş var mı? İnsanlar iş beğenmiyor, herkes masa başı iş istiyor.

Y.B-23 yıldır, Asil Tur olarak, bu sektörde başarılı olmanın sırları nelerdir? Mutlaka bir düzeniniz bir prensibiniz vardır, bunlar nelerdir?

H.E- Bu şehirde 3350 kişiye verilmiş tahditli plaka var. Sadece bu araç sahipleri, bu işi yapabilir. Esnaf odalarına kayıttı 800 tane üye var, yaklaşık 1000'e yakın da Ticaret ve Sanayi Odası’nda şirketler var. Ben bu işe başladığımda 2-3 tane firma vardı. Şimdi ortalama 600-700 tane şirket var. Burada öncelikle önemli olan kalitedir. Bizim hammaddemiz araçtır. Biz Otomotiv Sanayi’ne de çok büyük katkıda bulunmaktayız. Bu işi yapmak isteyen ilk önce araç alıyor, yetmiyor, bir araç daha alıyor. Bugün on kişilik bir araç 400.000 TL Sakarya'da 3300 tane plaka olduğuna göre o kadar da araç var, demektir. Bunların hepsi Otomotiv Sanayi’ne yansıyor. Sektörde herkesin kendi adına oluşturduğu bir fark vardır. Asil Tur’un farkına gelecek olursak eğer bir yerlere geldiysem bu itibarım sayesinde olmuştur.

Y.B-Hüsnü Bey, çok teşekkür ediyoruz. Son olarak neler söylemek istersiniz? Biz konukları belirlerken, her sektörün bir temsilcisi olsun istedik. Sizin sektörümüz çok eleştiri alan bir sektör insanlar işin içerisinde olmadıkları için bilmiyorlar. İşinizin hassasiyetlerinin farkına varamıyorlar. Siz sektörün içerisinde aktif biri olarak ve sektörün temsilcisi olarak yıllarca Ticaret ve Sanayi odasında 19. Meslek Grubu Meclis Üyesi olarak görev yaptınız. Hem şoför esnafına hem de trafikte aynı yolu paylaştığınız vatandaşlara neler söylemek istersiniz?

H.E-Bana sağlamış olduğunuz bu güzel ortamdan dolayı sizlere teşekkür ediyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Benim için çok güzel bir deneyim oldu. Bu tür faaliyetlerin devam etmesi gerektiğine inanıyorum. Son olarak bizim sektörümüzde olmazsa olmazlardan biri sadece Asil Tur için demiyorum, tüm firmalar için konuşuyorum. Geçmişte servislerde çocuklar unutuldu, birçok olumsuz olaylar yaşandı. Çocuk koltuğa oturduğunda şoförün göreceği bir sensor var kalktığı zaman yanar, oturduğu zaman söner. Bu işi yapan her kimse işinde en küçük hassasiyeti göstermelidir. Bu tür hassasiyeti göstermeyenler zaten bu işi yapmasın. Velilerde, anne-babalar da bunların takibinde olsun. Size ve ekibinize misafirperverliğinize, güler yüzünüze, her şey için çok teşekkür ediyorum. İyi ki Sakaryalıyız, iyi ki Sakarya'da yaşıyoruz Sakarya'yı seviyoruz. Sakarya inşallah daha da ileri gidecek ama hep beraber el ele verip çalışarak.

Editör: Haber Merkezi