İş İnsanı Baki Demir: “DÜNYAYA VE DUYULARINIZA HİTAP EDEN MARKALAR OLUŞTURUN”

Yahya Bakır’a konuşan İş İnsanı Baki Demir “Dünyaya ve duyularınıza hitap eden markalar oluşturun. Bir marka oluştururken evrensel niteliklere hizmet eder ve bu markayı gözünüze, kulağınıza, damağınıza, hislerinize kısacası tüm duyulara hitap edecek şekilde tasarlarsanız asla kaybetmez, gerçek ve kalıcı bir başarı elde edebilirsiniz.” dedi.

YB- Baki Demir, kimdir?

BD- 1977 Sakarya doğumluyum. Şehrimiz bilindiği üzere birçok farklı kültürü bir arada barındırıyor. Ben de bu olgunun bir temsilcisiyim. Karadenizli bir ailenin oğluyum, annem Trabzon Oflu, Allah ebeden rahmet etsin babam Rizeli. Ailenin en büyük çocuğuyum. Çok geniş ve kalabalık ailemiz var, dedemin babası büyük dedemiz ilk olarak Kızılkaya-Maksudiye bölgesine gelmiş, oradan Karaçama devamında ise Adapazarına yerleşmişler. Eğitim hayatım Sakarya’da sürdü, devamında da iş hayatına girdim. Yaşımız gereği orta kuşak diyebiliriz hem geçmişi hem geleceği birlikte yaşayabiliyoruz. Yeniyle eski arasında kalmış bir jenerasyon diyebiliriz.

YB- Çocukluk ve gençlik yıllarınız nasıldı?

BD- Gaz lambasını görmüş bir çocuğum. Bizim zamanımızda çöp tenekesinin üstünde bütün mahalle, tek televizyondan, televizyon izleniyordu. Buna karşılık aynı zamanda led ışıkları da gördük. Fakat, o X, Y, Z kuşağı dediğimiz, sonraki arkadaşlar, kardeşlerimiz sadece bu yenilikleri gördüler. Gençler, bahsettiğimiz görmekle bir nevi tecrübe kazandığımız şeyleri görmediler. Biz Sakarya’yı ve Adapazarı’nı tam manasıyla bu şekilde yaşayarak her ayrıntısını görerek ve ayrıntılara dahil olarak bu günlere kadar geldik. Devamında da şu andaki mesleğimizi de yaklaşık 20 yıldır da icra ediyoruz.

YB- Çocukluğunuz nerede geçti?

BD- Donatım’da büyüdüm. En eski yerleşim alanlarından biridir. Baba evimiz de orada, hemen hemen en eski yapılardan biridir. Halen baba evimizle birlikte kardeşlerim, amcalarım, halalarım ve çocukları ile birlikte burada yaşıyorlar. Babam güçlü ve otoriter biriydi. Tüm varlığını bizim en iyi şekilde yetişmemiz üzerine bina etti. Bir babanın, evladın yetişmesinde ki rolü büyüktür. Babamın etki ve desteğini hayatımın her alanında hissettim. Babam 98 yılında rahmetli oldu. Çocukluğum çok renkli ve neşeli geçti. Bugün ile karşılaştırdığımızda kendimizi bağlayacağımız şeyler çok değildi. Örnek veriyorum, yine Sakarya’nın değerlerinden Sakaryaspor’da devamında Harmanlıkspor’da da futbol oynadım. Minikler, yıldızlar, gençler diye geçerdi o zaman. Rahmetlik Ekrem (Karaberberoğlu) Hocamız vardı, onun antrenmanlarına da çıktım. O eski stadın önünde saatlerce top sektirtirdi bizlere… Sakarya’da zaten bütün gençler muhakkak top oynamıştır, çocukluğum her alanda hareketli ve aktif bir şekilde geçti.

YB- Antrenmanlar stadın önünde, o çakıllı yerde oynanırdı değil mi?

BD- Evet orada oynanırdı ancak tabii üzerinden çok zaman geçti. Burada bunu söylemekteki kastım şuydu, biz de muhakkak futbol adına bir şeyler yaptık, lisanslı da oynadık fakat buna profesyonel bakamadık, öyle bir imkânımız yoktu, bizim için bir hobiydi, eğlenceydi fakat çocukluk öyle bir geçti ki belki hatırlarsınız ya 50’de devre, 100’de biter diye maç yapıyorduk. Yani karnımız acıkana kadar top oynuyorduk. Acıktığımız da ne yapardık? bir domates bir ekmek kapardık evden. Hangi evse, hangi komşumuzun eviyse…

YB- Gençliğinizde de böyle hareketli miydiniz?

BD- Enerjim tamamen o zamandan kalma… Mahallemizde beni bilirler, tanırlar. O zaman da hareketliymişim. O enerjim, bugünlere kadar geliyor. Demek ki bu yaradılışla, fıtratla alakalı bir şey… Benim hoşuma gidiyor, durmak diye bir şey yok. Bazen, bazı insanımız böyle ağır olur, bazısı hızlı olur. Bu tamamen fıtratla alakalı. Durursan arkandakiler gelir geçer, derler. Şöyle ki, hayatta hiçbir şey durduğu yerde kalmıyor. Biz dünyada vazifemizi yapıyoruz ama bundan önce ne insanlar geldi geçti, bundan sonra da ne insanlar gelip geçecek. Bir gidiş var, o gidişi de bulmak lazım. Boşa yaşamamak, boşa vakit öldürmemek lazım. Nerden gidiliyor, nereye gidiliyor, buradaki vazifemiz ne; bu soruları sormak lazım.

YB- Eğitim hayatınızın içerisinde size etki eden birileri oldu mu?

BD- Eğitime önem veren ve bu konu da çok hassas biriyim. Eğitim başlı başına üzerinde çok sıkı durulması gereken bir olgudur. En başta insanın birinci muallimi annesidir. Bu sadece benim için değil, bütün insanlık için böyledir. Öncelikli alması gereken şeyleri anneden öğrenir ve tabii sonra çekirdek aile ve baba gelir ve devamında da örnek rol modeller diye gider… Benim baktığım ve gördüğüm buydu.

Y.B- Markatek şirketinin kuruluş hikayesini anlatır mısınız?

B.D- Ben ilk işimi ‘Bilmiyorum abi!’ diyerek aldım. Çark caddesinde yedek çorapla gezerdim, o zaman bırak arabamız bisikletimiz dahi yoktu. İlk ofisim Çark Caddesi’ndeydi. Broşürlerimi çoğalttım ve caddeye boydan boya dağıtmaya başladım. Ofise döndüğümde telefonda bir arama olduğunu gördüm ve geri dönüş yaptım. Telefonun ucunda bir gıda firması vardı ve marka tescili ile ilgilendiğini söyledi ardından beni dükkanına davet etti. Görüşmeye gittiğimde bana birkaç teknik soru sordu. Sorulara detaylı cevap veremedim ve ‘Bilmiyorum, Abi!’ dedim. Müşteri bana; ‘İyi peki! Git, öğren ve yarın tekrar gel.’ dedi. Tüm cevapları öğrendim ve yarın tekrar gittim. Bazen doğru ne kadar kuvvetli olduğunu bilmiyoruz ve yanlış yaptığımızı düşündüğümüzde aslında doğruların bize neler kazandırdığını anlayamıyoruz. Firmamızı anlatırken genel itibari ile kök ve çekirdek becerilerle dile getiriyoruz. Ortağım Nusret Sarı ile birlikte kendimizi iyi birer pazarlamacı olarak görüyor, ikinci olarak kendimizi iyi bir iletişimci, üçüncü olarak da kendimizi iyi bir girişimci olarak belirtiyoruz. Buraya gelip hiç çekinmeden selam verir, içeri girer ve size şu konuda bilgi vermek istiyoruz, diyebiliriz bu tamamen girişimciliktir. Bize bunu dedirten, dünyanın en zengin insanının kendisi markası olan ürünü ekranlara çıkıp bizzat tanıtırken bizlerin girişken olmaması, ideallerimiz uğruna mücadele etmemesi mümkün değil, düşüncesidir. Tüm bu özelliklerimizi hangi hizmeti veriyorsak verelim o günkü çalıştığımız şartlarda ve ekip arkadaşlarımızla birlikte edindik. Bize bu işten bahsedip, bu kapıyı açtılar biz de bu işte devam ettik ve daha da büyüttük, bugünlere kadar geldik ancak ilk etapta en önde gelen girişimcilik, girişkenlik, pazarlama bilincini iyi anlamaktır. Pazarlamanın yanında diğer bir önemli konu, doğru iletişimin nasıl kurulacağının bilinmesidir.

Y.B- Ürünlerinizi müşteriye sunarken doğru bir sunumla doğru kitleye ulaşmayı sağlamak için özellikle yürüttüğünüz bir yöntem var mı?

B.D- Mesleklerin de üzerinde olan en değerli olgu, veriler yani bilgilerdir. Verileri ve bilgileri doğru yönetenler avantaj elde eder. Geçmiş dönemde referansa ve sayıya doğru ilerlerken şu anda 15.000’e yakın yurtiçi ve yurtdışı müvekkillerimiz var. Bu müvekkillerimizin verileri ve bilgileri bizde mevcut, bu veriler ve bilgiler kanunlar çerçevesinde korunup saklanıyor ancak ister istemez hepsi gelişimimizde katkı sağlıyor. Tüm bu veriler sayesinde işletmeleri yakından tanıyor ve hangi işletmeye ne gibi hizmetler sunulacağı konusunda ön analiz yapabiliyorum. Mesleğimiz de üç ayağımız var birincisi marka ve patent dediğimiz sınai ve fikri haklar ikinci ayağımız sertifikasyon ve akreditasyon personel ve işle alakalı standartların sağlanması aşaması diğer üçüncü ayak ise hükümetlerin KOBİ’lere, işletmelere ve kişilere devlet destek ve teşviklerinin projelenmesi, danışmanlık hizmetlerinin verilmesi, bütçe konusunda yönlendirilmesi konusundaki yapılan hizmetlerdir ve bu anlamda devletin sağladığı projelerde proje mühendisliği görevleri de üstleniyoruz. Müvekkili olduğumuz tarafların fikirlerinin projelendirilmesi uygun teşviklerle katılımların sağlanması sürecinde destek oluyoruz.

Y.B- Markalaşmanın, kuruluşlara katma değer sağlamanın ve en önemlisi de kurumsallaşmanın firmalar ve şirketler için rekabet anlamında önemi nedir?

B.D- Markalaşmak ve markayı tescil etmek arasında büyük farklar var. Marka tescili dediğimiz şey yaptığımız işin en başıdır. Örneğin markayı bir çocuk gibi düşünürsek, çocuk doğduktan sonra kimlik kartı alınır bunu marka tescil örneği olarak kabul edebiliriz ancak bu çocuğu büyütmek yedirmek içirmek yetiştirmek iyi ve faydalı bir hale getirmek için ne kadar süre gerekiyorsa aynı şey markalaşmak için de geçerlidir. Bu uzun süreç marka adına en verimli şekilde değerlendirilmelidir. Dünyaya ve duygularınıza hitap eden markalar oluşturun. Bütün dünya bu amaç üzerine çalışıyor ancak bu zaten biz de mevcut. Bir marka oluştururken evrensel niteliklere hizmet eder ve bu markayı gözünüze, kulağınıza, damağınıza, hislerinize kısacası tüm duyulara hitap edecek şekilde tasarlarsanız asla kaybetmez, gerçek ve kalıcı bir başarı elde edersiniz. Bir markayı oluştururken bu değerler üzerinden ilerlenmelidir. Bir içeceği açarken çıkardığı ses, bir etin ızgaraya atıldığında çıkan ses marka haline dönüştürülebiliyorsa gerçek bir başarı elde edilmiş demektir. Uluslararası firmaların kalite kavramıyla hayatımıza dahil ettiği bir kavram var. Bu kavram aslında bizim dini hayatımızda yeri olan ve peygamber efendimizin hadisi şerifiyle düstur edindiğimiz ‘İki günü eşit olan ziyandadır.’ sözü ile ve daha sonra Mevlâna Celalettin Rumi’nin ‘Dün dünde kaldı, cancağızım! Artık yeni şeyler söylemek lazım.’ ve yine Bediüzzaman’ın ‘Eski hal muhal ya yeni hal ya izmihlal.’ sözlerine bakıldığında bizlerin aslında sürekli gelişime, kaliteye, markalaşmaya uzak bir toplum olmadığımız göze çarpar. Bizim topraklarımızda derin bir kültür ve derin bir estetik var.

Y.B- Müşterilerinizle iletişiminiz nasıldır?

B.D- Yaşadığınız herhangi bir sorunu aşmak için ürettiğiniz her fikir bir buluş niteliğindedir. Bir işle uğraşırken geliştirdiğimiz metotları bir statüye bir literatüre bir metodolojiye oturtmadığımız sürece ve bunu en iyi şekilde anlatamıyorsak buluşumuzu ispatlayamıyoruz. Bulunan bu metotların ticarileştirme kararları alındığında da devreye Resmi Türk Patent ve Marka Kuruluna bağlı marka vekili olduğumuzdan müşterilerimize müvekkil şeklinde hitap ediyoruz ve devreye bizler giriyoruz. Kurumdan yetki almak için bazı gereklilikler ve yetkinliklerini sağlanması gerekiyor. Çeşitli eğitimler alıyoruz, bu eğitimleri sürdürmek ve sonuçlandırmak lazım. Akabinde sınavlara giriyor ve en zor kısma piyasaya iniyoruz. Piyasada ticareti yapabileceğimiz üç temel esas olan bilgi çevre ve sermaye ile karşılaşıyoruz. Bilginiz olmadığı sürece istediğiniz kadar paranız olsun o işte muvaffak olamazsınız. Bilgi en büyük sermayemizdir ve bunu iyi değerlendirmek lazım. Yaklaşık 20 yılı aşkın bir süredir bu mesleğin içerisindeyiz hiçbir fikri küçümsemeden, değersiz görmeden ilerliyoruz. Her fikir ehil birinin elinde muazzam bir ticari meta haline dönüşebilir.

Y.B- Bir şirketi ortak olarak yönetmek nasıl bir duygu ve sorunları çözme yönteminiz nedir?

B.D- Ortağımla 18 yılı aşkın bir ortaklığımız var ve işimi ortaklık ilişkisi ile sürdürdüğüm için çok memnunum. Ortaklığımızın uzun yıllar devam etmesini temenni ediyorum ve bizden sonra da ortaklığımızın devamı hususunda nasıl bir yol izleyeceğimiz bizim tarafımızdan kararlaştırıldı. Geçmiş dönemde özellikle çocukluk yıllarımızda küçük küçük gerçekleştirdiğimiz masum ortaklıkları şu andaki teknoloji ve ticarete uyarladığımızda güzel sonuçlar elde ediyoruz. Mesleğimle alakalı çok hassas ve disiplinli biriyim. Bu ortaklığı sürdüreceğiz diye yola çıktığımızda iki ayaklı bir düzen oluşturduk. Bunlardan birincisi ahlaki kurallar, ikincisi ise kanuni kurallara tabi olacağımız hususuydu. Bu husustaki hakemimiz de sadakate doğruluğa ve güvene dayalı manevi duygularımız oldu. Diğer hakemimiz ise kanunlar mevzuat ve müşterilerimizdi. Her işletme kendilerinin de dinleyeceği bir hakem belirlemelidir. Dünya bir sistem üzerine kurulu ancak bu sistemi karmaşık hale getirmemek gerekir, insanlara belirli başlı kurallar koyulmalı ve bu kurallar doğrultusunda hareket edilmelidir. Ortaklık yapımızdaki değerler de belli başlı kurallar çerçevesinde düzenlendi. Ortaklığınızı ne kadar iyi şekilde yönetirseniz şirketinize ne kadar başarılı olursanız müşterilerinize de daha iyi hizmet verirsiniz. İşletmeler ya da organizasyonlarda bazı insanlar çok ön planda olabilir ya da tam tersine arka planda olabilir ancak bizim değerlerimizde iktiran denilen bir tabir vardır yani iki şeyin bir arada aynı şekilde gelmesi. Örnek verecek olursak ortağımla birbirimize bir yapbozun parçaları olarak görüyor, başarılarımızı birbirimize bina ediyoruz. Ortaklık kültürünü en iyi şekilde yönetmemiz ve yaymamız gerekli. İşime işletmelerin sizi küçük görmemeliyiz ve kurduğumuz işletmelere sadece şehrimizden bakmayalım dünya ölçeğinde büyük düşünerek bakalım, büyük hedefler üzerine dünya pazarına girmeye odaklı çabalayalım bunu yaparken de bize sermaye ve insan kaynağı gücü lazım bu iki gücü de ortaklık sayesinde elde edebiliriz. Şirket ortaklıklarında herkes kendi işini yapmalı biz bu iş planını 15 yılı aşkın bir süredir uyguluyoruz. Şirketimizde becerilerimizi ortaya koyarak birbirimizin meziyetlerinden faydalana bilmeye yönelik bir yapı oluşturduk ancak bu şekilde rekabet edebiliriz.

Y.B- İşinizin zirvesi olarak gördüğünüz ve hedeflerinizin çoğunu gerçekleştirdiğiniz dönem ne zaman ve ne şekilde oldu? Bu anlamda geçmişinizdeki başarılarınıza binaen gelecekteki hedefleriniz nelerdir?

B.D- Ülkelerin genel konjektörleri ve ileriye dönük politikaları ve dünyanın ticaret gidişatı ister istemez bizim de aksiyonlarımızı kendilerine yönelik devam ettirmemizi sağlıyor. Hedeflerimiz dünyadaki teknolojik gelişmelerle birlikte yenileniyor çünkü müşterilerimiz ve dünya ticareti gün geçtikçe değişiyor ve yeni bir hal alıyor. Şirketlerin kendileri için oluşturdukları kısa vadeli ve uzun vadeli hedefler çok kısa sürelerde değişebiliyor. Gelişen teknolojiye ayak uydurabiliyor ve Sakaryalı bir firma olarak Amerika’da başvuru yapabiliyorsak bu, bizim için bir övünç kaynağıdır, asıl hedeflerimiz de bunun gibi kalıcı başarılar elde etmek ve çağın gerisinde kalmadan ilerleyebilmektir. 15 ilde temsilciliğimiz var ancak merkezimiz Sakarya’da buradaki enerjimizi İstanbul’da harcadığımızda belki de çok daha fazla kazanç elde edebileceğiz ancak geldiğimiz noktayı bırakmamak Sakarya’da değerlerimizi yaşatmak her şeyden daha kıymetli. İşletmeler ticaretlerini geleneksel hususlar üzerinden yürütürse yeni hedeflere ulaşma noktasında başarı elde edemezler muhakkak yeni trendler ve teknoloji yakından takip edilmelidir. Takip ettiğimiz ve yürüttüğümüz tüm yenilikleri insanlarla paylaşıyoruz toplantılarımızda ele aldığımız konuları verilere dayalı hale getiriyor ve değerlendirmelerimizi bu şekilde yapıyoruz.

Y.B- Gençlere yaptığınız işi tavsiye eder misiniz? Bu işin bir okulu var mı ve bu işle uğraşmak isteyenler nasıl bir yol izlemelidir?

B.D- Gençler üretmek yerine devlet dairelerinde çalışmayı tercih ediyor. Gençlerde büyük bir üretim potansiyeli olduğunu düşünüyorum ancak bu potansiyeli çıkarma konusunda gençlere yardımcı olmamız gerekli. Onları neyi, nasıl yapacakları konusunda yönlendirmeliyiz. Yaptığımız işler ve aldığımız kararlarla gençlere örnek olmalıyız. Gençler rahat yaşamak, kolay işler yapmak ister ve bu yönde ilerlerse üretecek kimse kalmayacak ve kısır bir döngü ortaya çıkacaktır. Bunun önüne geçmek için gençleri daima dinamik tutacak çalışmalar yürütülmelidir. Gençlere ne kadar çok destek verilirse başarıları o yönde artış gösterecektir. Örnek verecek olursak son yıllarda çok fazla başarı gösteren Amazon şirketi bir deposu olmamasına rağmen bir başkasının malını, bir başkasına satarak büyük bir organizasyon kurmuştur. Organizasyon kuran dünyayı yönetir. İhtiyatlı davranmamız gerekir, bireysel olarak bir yere kadar başarı elde edebiliriz. Kişiler olarak, şirketler olarak birleştiğimizde etki alanlarımız daha çok artmış olacak. Yine aynı şekilde üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, kamu, sanayi bir araya geldiğinde daha büyük başarılar elde edilecektir. Dünyada verdiği işlemi üzerine büyük bir gelişme yaşandı gençlerin bunu değerlendirecek çok fazla boş vakitleri var.

Y.B- Birçok sivil toplum kuruluşuna üyesiniz, sivil toplum kuruluşları ile tanışmanız nasıl oldu? Sizin için sivil toplum kuruluşları ne ifade ediyor?

B.D- Sivil toplum kuruluşları her zaman benim için çok önemli olmuştur ve bana çok büyük değerler katmıştır. İlk olarak görev yaptığım sivil toplum kuruluşu MÜSİAD olmuştu ve halen MÜSİAD’a üyeyim. MÜSİAD benim için bir okul niteliğindeydi ulusal ve uluslararası platformda birçok kişiyi tanımama vesile oldu. Yine bir başka sivil toplum kuruluşu ASKON’da çok cevval ve eğitimli genç bir ekiple çalışmalar yapıyoruz. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda (DEİK) 4 ülkede Gürcistan, Kuzey Makedonya, Lübnan ve Estonya yürütme kurullarında görev yapıyorum. Yine Sakev, Kızılay ve Satso’da üyelik ve görevlerimiz var. Tüm bu ülkelerle online toplantılar ve iş birlikleri gerçekleştiriyoruz. Sivil toplum kuruluşları birçok farklı işletme dalında insanları bir araya getirerek bu işletme alanlarında bilgi sahibi olmayı, seminerler ve eğitimler sayesinde insanların işlerine geliştirmeye olanak sağlıyor. En önemlisi de sivil toplum kuruluşları mesleklerimizi ve içinde bulunduğumuz alanları ulusal ve uluslararası çeşitli platformlarda temsil ederek dünyaya duyuruyor. Sivil toplum kuruluşlarında insanların işlerini uyum içerisinde yürüttüklerinde topluma katkı sağlayacağı konusunda daimî bir destek vardır. İş dünyasında şehrin toplumun hafızasını diri tutulması çok önemlidir özellikle kurucu kişiler ve kurucu değerler hiçbir zaman unutulmamalı yeni yapılanmalar da her zaman örnek alınan kişiler olmalıdır. Sivil toplum kuruluşlarında sunulan veriler sayesinde birçok insanın ticari hayatı iyi yönde evrildi ve doğru bir ticaretin nasıl yapılacağı konusun yönlendirmeler yapılıyor bunlarda ister istemez başarı doğuruyor. Günümüz itibari ile lobiler cemiyetler kulisler olarak adlandırılan kuruluşların artması taraftarıyım çünkü bir yere gelmek ve bir ses getirmek bu tür sivil toplum kuruluşları ile daha kolay ve daha iş geliştiricidir.

Y.B- Baki Demir’in çalışma prensipleri ve iş ahlakı nasıldır?

B.D- Belirli bir saat mefhumum yok günün her saatini yaşıyorum. Az uyuyor ve günü değerlendirmeye çalışıyorum. Günde 7-8 toplantı yapacak şekilde yoğun çalışıyorum ancak bu yoğunluk yönetilebilir ve planlanabilir şekilde ilerliyor. Benim için en değerli şey zamandır, para yerine koyulabilir ancak boşa harcadığımız bir dakikayı dahi yerine koyamayız dolayısıyla zamanımızı en verimli şekilde değerlendirmeliyiz. Çalışmalarımı yürütürken çok fazla not kâğıdı ve hatırlatıcı kullanırım. Ertesi gün, ertesi hafta ya da planladığım bir tarihte ne yapacağımı tek tek yazar kontrol ederim. Her zaman planlarıma uymaya çalışır çalışmalarımı aksatmamaya önem gösteririm. İşim her şeyden önce gelir ve ortağım Nusret Sarı Bey’le birlikte hayır demeyi bilen, kişisel zevklerimizden kolaylıkla vazgeçebilen kişileriz. Örnek veriyorum; yurtdışından bir müşterimiz oldu ya da Ankara’dan bir müşterimizle ilgili uluslararası bir çalışma yaptık, bize bu çalışmanın karşılığını müşteri veriyor ise, biz o işi yapmadan yatmayız, yarına bırakmayız. Biz müşterilerimize dünyanın en zor işlerinden biri olan hizmet satımı yapıyor, tamamen görülmeyen bir husus üzerinden ticaret gerçekleştiriyoruz ve kişinin vekaletini alıyor ardından ücret talep ediyoruz. Ortada hiçbir şekilde emtia yok, bu anlamda hizmet satma algısı çok zor bu yüzden pazarlamanın en zirvesini gerçekleştiriyoruz. Yaptığımız işi en güzel ve en doğru şekilde anlatmamız gerekli eğer bir müşteri ya da firma bize ödeme yaptıysa imkanlar doğrultusunda o iş en kısa sürede gerçekleşecek ve o iş tamamlanmadan mesai bitmeyecektir. Hal böyle olduğunda da ne mesai ne de saat gözetmeksizin çalışmak durumunda kalıyoruz. Boşa zaman geçirecek bir vaktimiz yok tamamen dünyayla yarışıyoruz. Örnek verecek olursak; organizede, fabrika sahibi bir tekstil firması dünya ile rekabet ediyor. Bu firmaya senin işini üç günde beş günde yaparım diyemem çünkü o firmayı taklit eden rakipleri var. Bu anlamda zamanla yarışıyoruz ve bu konuda oldukça antrenmanlıyız. Dur, durak bilmiyoruz, bunu yaparken de planlama ve sıkı bir çalışma disiplini ile ilerliyoruz. Neyi ne kadar bilirsek bilelim muhakkak insanlara dönüş yapıyor onları aydınlatıyor ve bilgiler veriyorduk bilmediğimiz noktalarda öğreniyor daha çok çabalıyorduk en önemlisi hiç kimseyi atlamadan dönüş yapmak ve ne pahasına olursa olsun çabalamaktadır. İyi bir liderde ve yöneticide olmazsa olmaz özelliklerden biri iletişimin kuvvetli olmasıdır. Bu davranış kazanıldığında kişi kendini değerli hisseder. Sakarya’da iyi bir planlamayla çok verimli bir gün geçirilebilir ve hızlı ve seri bir çalışma güzel sonuçlar doğurur. Eskiden çok fazla gezip müşteri elde etmek hedefimizdi ancak şimdi belirli bir referans seviyesine ulaştık ve bu referansların iç yapıları bizimle çalışmaları nedeniyle o sektörlerde bilgi sahibi olduk. Firmalarımızı geliştirmek için firmalar hakkında bilgiler edindik dolayısıyla hangi şirketin ya da hangi firmanın neye, ne zaman ihtiyacı olduğunu düşünüyor, onları bu yönde yönlendiriyoruz. İşletmeler kendilerine katma değer sağlayabilecek ve doğru hizmet alabileceği firmaları seçiyor. Dünyanın en aktif ve en tesirli şirketleri pazarlama şirketleridir. Hangisi stratejik ürün üretilirse üretilsin pazarlanmadığı ve satılmadığı sürece bir hiçtir bu yüzden veriyi iyi işlemeliyiz ve bu veriler doğrultusunda geleceğimizi şekillendirmeliyiz. Bu verileri elde ederken de devletimizi hükümetimizi sivil toplum kuruluşlarını belediyelerimizi gözeterek onlar ışığında ilerliyoruz.

Y.B- Baki Bey çok sıcak ve samimi bir program gerçekleştirdik, çok teşekkür ederiz.

B.D- Ben teşekkür ederim.

Editör: Haber Merkezi