Güvenli ve huzurlu yaşamın, gelişme ve büyümenin  en mühim şartlarından birinin, dış ve iç güvenlik olduğu bilinen ve herkesçe kabul edilen bir gerçektir. 
                    Yazı konumuz olan iç güvenlik yönünden bakıldığında, bir ülkede ya da bir şehirde güvenli bir ortam yoksa yani asayiş sağlanamamışsa, orada huzur olmayacağı için, o ülke veya şehirde insan yaşamı yanında, iktisadi ve sosyal hayat ta, her türlü gelişme ve büyüme de olumsuz yönde etkilenecektir. 
                    Mevzuyu Sakarya özeline getirdiğimizde ve asayişe baktığımızda, maalesef hoş bir manzara görülmemektedir. 
                   Hemen her gün bir hadisenin basına yansıdığı şehrimizde, amiyane tabirle “asayiş berkemal” değildir. 
                   Peşinen söylemek gerekirse bu manzara, hiçbir şehrimize yakışmadığı gibi, Sakarya’ya da, ülkemizdeki ve tarihi geçmişindeki algı, itibar ve imajına da ters düşmekte, yakışmamaktadır. 
                   Hususen geçmişiyle, tarihi, yerli ve milli değerleriyle ve hepsinden önde İslami duyarlılığı ile özdeşleşmeyen, uyumlu olmayan bir durum arzetmektedir. 
                   Ülkemiz bu durumu hak etmediği gibi, özelde SAKARYAMIZ  da hiç hak  
 etmemektedir. 
                   Bırakınız asayişsizliği, ülkemizin en huzurlu kentlerinden biri olması beklenmekte, genel kabul ve intiba bu yönde olmaktadır. 
                   Şüphesiz Sakarya’mızda yaşanan bu durumun sebepleri üzerinde durmak ve çözümler üzerinde kafa yormak  gerekir. 
                   İşin bir insan yani halk tarafı, bir de güvenlik sistemi tarafı bulunmaktadır. 
                   Halk tarafı, yıllara havi olup, uzun vadede çözümlenebilecek ama tüm ülkede olduğu gibi burada da dikkatle üzerinde durulması ve bir pilanlama dahilinde çözülmesi gerekmektedir. 
                    Biz öncelikle ve ivedilikle yapılması gerekenler yani güvenlik sistemi dahilinde yapılması gerekenler üzerinde durmalıyız. 
                     Zira akşamdan sabaha halledilmesi gereken, zamana yayılması ve tehiri mümkün olmayan olgu, asayişin nasıl sağlanacağı ya da asayişsizliğin asgariye nasıl indirileceğidir ki bu durum ivedilik arzetmektedir. 
                    Asayiş denince hiç şüphesiz en başta polis teşkilatımız ve jandarma akla gelmektedir. Yasal ve fiili durum da bunu gerektirmektedir. 
                     Kısaca buna “Güvenlik teşkilatlarımız ya da birimlerimiz” denmektedir. 
                     Hiç şüphesiz emniyet ve jandarma teşkilatımız, en mühim işi omuzlamış bulunmakta,  yasal ve diğer imkanlar ölçüsünde elinden geleni yapmakta, özverili çalışmakta, canları pahasına vazifelerini yerine getirmeye çalışmaktadır. 
                     İşlerinin kolay olmadığını, can ve mal güvenliği gibi en kutsal ve zor  görevi yaptıklarını ve her türlü maddi ve manevi desteği hak ettiklerini peşinen kabul ediyor, haklarını teslim ediyoruz. 
                    Konumuz ve amacımız tenkit değil, daha iyi nasıl olabilirdir ve öyle olmalıdır. 
                    Öncelikle olay olmadan “önleyicilik” yönünden tüm ülkede ve dünyada bir eksiklik görülmektedir. Olay olduktan sonra gereği yapılmakta, incelenmesi, takibi ve yargıya teslimi büyük ölçüde yapılmakta, başarılı sonuçlar da alınmaktadır. 
                    Ancak önleyici tedbirler ve olay olmadan bertarafı üzerinde önemle durulmalıdır ve burada yeterlilik kanaati bulunmamaktadır. 
                        Kaybolan hayatın yerini hiçbir şeyin dolduramayacağı ve vicdanları rahatlatamayacağı aşikardır. 
                        Bunun için ne yapılmalıdır üzerinde özenle durulmalı, çözümler konusunda kafa yorulmalıdır. 
                       Bu cihetten bakıldığında, Emniyet güçlerimizin daha etkili ve yetkili, caydırıcı ve güçlendirilmesi konusunda bir ihtiyaç dışarıdan görülmektedir. 
                        Avrupa polisinde bunu görmekteyiz. O ülkelerde polise herkes güvenmekte, bir o kadar da korkmakta, çekinmektedir. 
                        Evet güvenlik güçleri, işini doğru ve dürüst yapanlar, yanlış yapmayanlar için  en çok itimat ve itibar edilen, güvenilen, yine en çok ta korkulan, yanlış yapanlar için korkulan bir yapı olması gerektiği, herkesin kabul edeceği, etmesi gereken bir husustur. 
                        Diğer bir ifade ile emniyet güçleri, kanunlara ve kurallara uyanlar için en büyük dayanak ve sığınılacak liman iken, aksini yapanlar için ise en çok korkulan, çekinilen caydırıcı unsurdur, olmalıdır. 
                        Bu iki hususun en etkili bir şekilde sağlanması, yasal ve fiili alt Yapısının oluşturulması ivedi ve elzemdir. 
                       Bir diğer husus da, olay olmadan alınması gereken diğer tedbirlerdir. 
                       Bu konuda kuvvetli istihbarat ve ihbar altyapısı mutlak gerekmektedir. 
                       Sivil emniyet unsurlarının yaygın çalışması, halk tarafından gerekli istihbaratın temini, olayın ilk ortaya çıkışından itibaren büyümesinin engellenmesi, belki bu konu da cemaat adamlarından/ombustmanlardan, halk arasından oluşturulacak itimatlı unsurlardan, belki kanaat önderlerinden yararlanılacak, muhtar, din görevlisi ve muallim üçlüsünden istifade edilebilecek çözümler üzerinde durulmalı, önleyici tedbirler ve önleyici güçler konusunda daha yaygın çalışmalar yapılmalıdır. 
                       Kısaca olay olmadan, can ve mala zarar gelmeden hangi tedbirler alınmalıdır sorusu üzerinde durulmalı, burada görülen büyük açık kapatılmalı, ateş büyümeden, daha ilk kıvılcım da nasıl söndürülebilirin üzerinde çalışma yapılmalıdır. 
                       Evet. Sakarya’mızda asayiş manzarası çok iyi görülmemekte, her gün basına yansıyan olaylar büyük rahatsızlık doğurmakta, Sakarya’mıza yakışmamaktadır. Bu konuda başta güvenlik birimlerimiz olmak üzere, herkes  üzerine düşeni yapmalıdır. 
                        Öncelikle de “önleyici” tedbirler üzerinde durulmalıdır.