SAÜ Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Zeynep Yaman ve Öğr. Gör. Dr. Tuba Tatar, 30 Ekim’de Kuşadası Körfezinde meydana gelen deprem sonrasında daha önceki edindikleri tecrübeleri ve mesleki birikimlerini bu bölgedeki hasar tespiti çalışmalarında sahaya yansıtarak kamu ve özel şahıslara ait binaların hasar tespit düzeylerinin belirlenmesine katkı sağlamak amacıyla İzmir’e giderek, il genelinde yıkılan ve hasar gören yapılar ile ilgili gözlem ve değerlendirmelerini rapor haline getirdi. İzmir depremine ilişkin hazırladığı ön raporda, Bayraklı’da yıkılan ve hasar gören yapıların 7 kat ve üstü yüksekliğinde ve bitişik nizam olarak inşa edilmiş yapılar olduğu, sıklaştırma yapılmadığı ve tüm binalarda kolonların küçük en kesitli zayıf kolonlar olduğunun gözlendiği belirtildi.

TAŞ VE AHŞAP YAPILAR

Hazırlanan raporda depremin AFAD tarafından 6.6 büyüklüğünde açıklandığına ve Seferihisar açıklarında ilçeye 17.26 kilometre uzakta deniz tabanında meydana gelen kırılma ve deniz suyundaki kabarma sonucu tsunami oluştuğuna değinilerek, Seferihisar Sığacık Mahallesi Kaleiçi bölgesinde su baskını olduğu belirtildi. Deniz suyunun sahilden ortalama 300 metre içerilere kadar ilerlediği, su seviyesinin sahile yakın noktalarda 1.8 metrelere kadar yükseldiği ve iç bölgelerde bu yüksekliğin 0.5 - 1 metre civarlarında değişen değerlerde seyrettiği bilgisine yer verilen raporun devamında, “Su baskınının kale duvarlarında ve tamamı taş veya ahşap olan ev ve iş yerlerinde herhangi bir yapısal hasar oluşturmadığı gözlenmiştir. Seferihisar ilçe merkezi, depremin merkez üssüne ortalama 20 km uzakta olmasına karşın, ilçede 2 ile 6 kat arasında değişen yüksekliklerdeki binalarda herhangi bir göçme hasar gözlenmemiştir” ifadeleri yer aldı.

TAŞIYICI ELEMAN HASARLARI

İzmir’de meydana gelen deprem sonrasında hazırlanan raporun devamında, “Depremin merkez üssüne yaklaşık 70 km uzaklıkta olan Bayraklı Mahallesinde yıkılan ve hasar gören yapılar ile ilgili yapılan incelemelerde, genel olarak binaların 7 kat ve üstü yüksekliğinde ve ortak temel alanı üzerine dilatasyon derzli bitişik nizam olarak inşa edilmiş yapılar olduğu görülmüştür. Yıkılan ve ağır hasar gören tüm yapıların hepsi, 1 metre ve daha fazla dört kenarında ağır kapalı konsollara sahip binalar olup, mimari açıdan yapılarda simetrik yerleşim teşkil edilmeye çalışılmış gibi görünmekle beraber, statik açıdan yapılarda düzenli ve sürekli bir çerçeve sistem oluşturulmamıştır. Tüm binaların dış cephelerinde estetik kaygılarla, ısı, rüzgar gibi fonksiyonların etkilerini azaltmak gerekçesi ile birtakım izolasyon kaplama uygulamaları yapılmış olduğundan, binaların dışarıdan incelemesinden herhangi bir taşıyıcı sistem hasarı veya ağır duvar hasarı gözlenmezken, aynı binaların içine girildiğinde ciddi duvar kırık ve çatlakları ve taşıyıcı eleman hasarları gözlemlenmiştir” denildi.

ZEMİNİ ERENLER’E BENZİYOR

 İzmir Bayraklı’nın zemini Sakarya Erenler zeminine benzetildiği raporda, “1990’lı yıllarda inşa edilerek oturum ruhsatları verilen bu yapıların inşa edilmiş olduğu bölge olan Bayraklı, Sakarya İli Erenler ilçesi ile çok büyük benzerlikler arz etmektedir. 1980’lerde çamur ve balçık haliyle bataklıkvari bir görünüm sergileyen zengin alüvyon zemin özelliklerine sahip Bayraklı bölgesi, depremin tüm etkilerinin oluşturduğu acı sonucu yaşayan ağırlıklı bölge olmuştur” ifadeleri kullanıldı. 

KOLONLAR ZAYIF KALMIŞ

İzmir depreminde hasar gören ve yıkılan binaların kolonlarının zayıf olduğu belirtilen raporda, “Yıkılan ve ağır hasarlı olarak gözlenen yapıların tamamında, yapı elemanlarının kesme güvenliğini sağlayacak olan enine donatıların adım aralığının, kiriş-kolon birleşim bölgelerinde sıklaştırma yapılmadan uygulanmış ve bazı binalarda nervürlü donatı yerine düz donatı kullanılmış olduğu anlaşılmıştır. Depremde hasar gören binaların tamamında kolonların kirişlerden kuvvetli olması ilkesine riayet edilmediği, kolonların küçük en kesitli zayıf kolonlar olarak teşkil edildiği gözlenmiştir” ifadelerine yer verildi.

MALZEME VE İŞÇİLİK KALİTESİ

Birbirine benzer olan binaların malzeme ve işçiliklerinin de zayıf olduğu belirtilen raporun devamında, “Statik ve mimari açıdan birbirinin benzeri olan binalar, oturduğu zeminin yumuşak bir zemin olmasıyla beraber kullanılan malzemenin kalitesizliği ve yetersizliği, betonun düzgün yerleştirilmemesi, işçiliğin özensiz yapılması gibi nedenlerden dolayı ağır hasarlar almıştır. Deprem gibi bir afete karşı dayanıklı olması gereken binalarımızı, her ne kadar yönetmeliklere uygun olarak tasarlansa bile malzeme kalitesi-işçilik kalitesi-denetim üçgenindeki kusurlar, istenmeyen sonuçlara yol açabilmektedir. Buna mukabil yeni inşa edilen bazı binalarda, bu büyüklükteki bir deprem için meydana gelebilecek hasar düzeyleri kabul edilebilir sınırı aştığı gözlenmiştir. Bilim ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak malzeme kalitesinin artması, deprem yönetmeliğinin iyileştirilmesi ve denetimin atması binaların daha güvenli olmasını sağlamaktadır” denildi.

Editör: Haber Merkezi