Önceki gün Ekrem Başkan ile ilgili köşe yazıma, büyük ölçüde olumlu, bunun yanında yer yer de olumsuz tepkiler geldi…

Bu mesajlar içerisinde uzunca bir yorum dikkatimi çekti…

Gerek sosyal medya gerekse whatsApp listemde kayıtlı olmayan ancak AK Parti’yi gönül vermiş olduğu belli olan duyarlı bir kalem erbabı tarafından yazıldığı belli yorumu, istedim ki sizlerle paylaşayım…

“Yeni Sakarya gazetesinin bugünkü nüshasında Zeki Aydıntepe’nin Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce ile ilgili eleştirileri doğrusu öteden beri beklediğimiz içeriden bir dost uyarısıdır.

Önce kim yazacak diye beklediğimiz bir dost yazısı. Zeki Aydıntepe bu şehirde bu davanın mütevazı, kendi halinde, basında birşeyler yapmaya çalışan neferlerinden biridir.

Gizli kahramanlarından biri dememek için neferlerinden diyorum. Onun söylediklerine kulak verilmelidir.

Hoşa gitmeyen şeyler söyledi diye karşısına duvar örülmemelidir.

Ekrem Başkan’ın yapması gereken şudur: Başkanlığın gururuna kapılmadan Zeki Aydıntepe’nin ayağına gidip, bu yazıyı yazma gerekçesini öğrenmelidir.

Ayağa gitmek bizim edep dünyamızın bir gereğidir. Büyüklerin ayağına gidilir.

Zira Ekrem Başkana “içeriden” ilk eleştiridir bu. İlk eleştiri olması hasebiyle yankısı da büyük olacaktır.

Eğer Zeki Abi böyle bir yazı kaleme almışsa, demek ki bir yerlerde iyi gitmeyen, ters giden işler var demektir.

Bu ters giden işler gün gelip bir çığ gibi büyürse önce Ekrem Başkan’ın partisini vurur.

O parti ki 1970’lerden beri Milli Selamet Partisi’yle doğan, Refah Partisi’yle olgunlaşan, Ak Parti ile devam eden bir davanın partisidir.

Nereden nereye geldiğimizi görmemiz açısından söylüyorum bunu.

Yarım asırdan beri mücadele edile edile kazanılan bir davadan bahsediyoruz. Bu dava kolay kazanılmadı.

Bu davanın altında, 28 Şubatta Erbakan Hoca’nın o ünlü MGK toplantısından çıkarken yüzünden boncuk boncuk inen o ter vardır.

Bu davanın altında kendini Firavunlar kadar güçlü gören generallerin kasım kasım kasılan kibirleri karşısında onlara tahammül etmek zorunda kalan Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın “vakt-i merhun”u beklemesi vardır.

Aynı Tayyip Erdoğan’ın, “küfür tek millettir” fehvasınca küfür dünyasının kendisine sağladığı imkanla büyüyen ve semizleşen Futullah Gülen güruhuna katlanması, yeri ve zamanı gelince defterini dürmesi vardır.

Zira bin yılın en büyük fitnesi olan Gülen asıl takiyeyi Müslümanlara karşı yapmıştır.

Tayyip Erdoğan hiçbir şey yapmasa bile, sadece bu fitneyi ısrarla ve inatla ortadan kaldırdığı için adı ilelebet yaşayacaktır.

Kolay kolay kazanılmayan bu emek bir çırpıda heba edilmemelidir. Yapmak zordur, yıkmak kolaydır.

Yıkma işini herkes kolayca yapabilir ancak yapma işini herkes yapamaz, er kişi yapabilir.

Bizim inancımıza göre makamlar Allah’ın o insana bir mevhibesidir.

Altından kalkabildiği oranda o mevkie layıktır. Allah, altından kalkamadığımız bir yükün altına sokmasın hiçbirimizi.

Zeki Aydıntepe’nin yazdığı eleştiri bağlamından uzaklaşmış değilim.

Ekrem Yüce başkanlığı kazandığında arka planında böylesine zengin ve onurlu bir mücadelenin kazanımı vardır.

Bu şehirde kendisini bu davanın bir ferdi olarak gören herkes buna göre davranmalı, buna göre hareket etmelidir.

En başta Ekrem başkan buna göre hareket etmelidir.

İnancımız ve davamız bunu gerektirir.”

Böylesine anlamlı bir değerlendirmede bulunan, bu davanın neferlerinden biri olduğu belli olan yukardaki yazının sahibi gibi, maksadımız bağcıyı dövmek değildir…

Gayemiz üzüm yemektir ve üzerimize düşen bir sorumluluğu yerine getirmektir…

Başka bir maksadımız asla ve kat’a olamaz…

İki gündür telefonlarımın kilitlenmesine yol açan mesajlarıyla duygu ve düşüncelerini ileten herkese, her kesime ve okuyucularımıza  “Zeytin çiçekleri” gönderiyoruz…