Adaletin güvencesi, savunmanın kalesi avukatlar, bu kadim mesleğin temsilcileri olarak, “Yargı mekanizması içinde avukatlık mesleğinin de öz evlat olarak görülmesini” istiyor. Toplumda “Günah keçisi” ilan edilmek istemediklerine vurgu yapan avukatlar; “Ne yazık ki toplumumuzda avukat ile müvekkil arasındaki ilişkinin kapsamı belirlenirken sığ ve gerçeklikten uzak birtakım ön yargılar oluşuyor” dedi.

SÖZ AVUKATLARDA
Yeni Sakarya Gazetesi, Avukatlar Günü’nde avukatlara görüş ve düşüncelerini sordu. Adil yargılanmanın olmazsa olmazı avukatlar açıklamalarında; mesleğin icrasının zorluğundan mobinge, diğer kurucu unsurlarla aralarındaki eşitsizlikten sosyal güvenceye, savunma üzerindeki engellerden hukuk alanında yaşanan sorunlara kadar bir çok konuya yer verdi.

AV. LEYLA EKMEN EPÖZDEMİR
“Atatürk 5 Nisan 1923’te Ankara Barosunu açmış ve bugünü Avukatlar Bayramı ilan etmiştir. 5 Nisan Avukatlar günü; Avukatların meslek sorunlarını gündeme getirmek çözüme yönelik önerileri dikkate almak mesleğin sorunlarına temas etmek için değerlendirilmelidir.

Aynı zamanda Avukatlık mesleği; Hukukun üstünlüğü, adaletin gerçekleştirilmesi, insan hak ve hürriyetinin ayrılmaz parçası olarak düşünüldüğünden, tüm bu sorunlara dikkat çekilmeli. elbette avukatlık mesleğinin varlık nedeni olan savunmanın önemi ve kutsallığı vurgulanmalıdır. Ancak adalet hukukunun üstünlüğü savunmanın kutsallığı tek bir güne sığdırılamayacak kadar hayati önem taşır. Bu nedenle bugün semboliktir.

Demokratik toplum düzeninin en önemli süjelerinden olan avukata ve toplumsal adalet ve güven duygusunun yerleşip gelişmesine çalışan tüm hukukçulara tarih boyunca ve günümüzde ne büyük bir önem ve itibar atfedildiğini biliyoruz. Bu nedenle içinde yaşadığı çevrede adliye camiasında müvekkil ilişkilerinde avukatlardan beklenti yüksektir.

Mevcut hukuk sistemini, yasaları en iyi bilen, bunu müvekkil lehine uygulayabilen, 7-24 arandığında ulaşılaşılabilen; sabırlı, metanetle dinlemeye hazır, yeri geldiğinde psikolog, yeri geldiğinde iletişim uzmanı, kriz yönetimde ustalık beklenir.

Avukatın her konuda bilgi ve becerisi olması hayatın her alanında adaletten, haktan yana bir duruş sergilemesi ve her türlü haksızlığa hukuksuzluğa tavır alması beklenir.

Mahkemede hapisten kurtaran, yeri geldiğinde müvekkilinin çıkarlarını savunurken hayatını yaşamını yitirendir avukat.

Üstelik mantar gibi çoğalan hukuk fakülteleri, meslekte kaliteyi azaltırken, verilen eğitiminde pratikten yoksun olması nedeniyle hukuk eğitiminin avukata uygulamada çok da faydası olmaz. Avukatlık stajının amacı her ne kadar bu ihtiyacı karşılamasa da maalesef stajyerler bu ihtiyaçlarını karşılamakta maddi manevi bir çok sorun yaşar.

Avukat günlük plan yapmakta zorlanır. Çünkü hangi saatte duruşmaya gireceği duruşmanın kaç saat süreceği insiyatifi dışındadır.
Her ne kadar savunmanın kutsallığından söz edilip mahkemelerin 3 ayağından biri olsa da aynı fakültelerden mezun olsalar da bilgi ve birikimi en üst seviyede olsa da yeri hakim ve savcıdan çok sonradır, asla onlarla eşit konumda değildir.

Avukatlık mesleğinin yargının bir organı olması sebebiyle taşıdığı toplumsal sorumluluğun yanında mesleğin icra edildiği ülkenin sosyo-politik iklimiyle de yakından ilişkili olduğu tartışmasızdır. Avukatlık mesleğinin icrası her toplumun kültürel, sosyal, politik ve tarihi ortamıyla her zaman sıkı ilişki içinde olmuştur ve her demokratik toplumda avukatlar adaletin yerine getirilmesinde ve insan haklarının ve bireylerin temel özgürlüklerinin korunmasında önemli bir rol üstlenmişlerdir.”

''Avukatlar sadece müvekkillerinin menfaatlerine değil, bir bütün olarak adalet sisteminin gereklerine hizmet etmelidirler. Avukatın vazifesi kanun dairesinde kendisine talimat verilen işi sadakatle yerine getirmekle sınırlı değildir. Bir avukat, haklarını ve özgürlüklerini ileri süreceğine ve savunacağına dair, kendisine güvenen kişilerin menfaatlerini gözettiği gibi adaletin yararına da hizmet etmelidir.

Demokratik toplum düzeninin en önemli süjelerinden olan avukata ve toplumsal adalet ve güven duygusunun yerleşip gelişmesine çalışan tüm hukukçulara tarih boyunca ve günümüzde ne büyük bir önem ve itibar atfedilmiştir Ancak bugün verilen hukuk eğitimi bu beklentiyi karşılamaktan maalesef uzaktır.

Son zamanlarda sayısı artan hukuk fakültelerinde yeterli düzeyde akademisyen olmadığı sektördeki herkesçe bilinen bir gerçek. Çok değerli, idealist hocaların varlığına rağmen maalesef onların sayısı açılan fakültelerdeki talebi karşılamaya yetecek sayıda olmadığı gibi, duayen hocaların çeşitli sebeplerle fakültelerden ayrılmaları nedeniyle onların arkasından gelen akademisyenlerin yetiştirilmesi de sekteye uğramakta, bu durum da hukuk eğitiminin kalitesini azaltmaktadır. Akademik kadrodaki eksiklik fakülte yönetimlerine de yansımıştır.

Bugün 22 hukuk fakültesinin dekanı hukukçu bile değildir.

Diğer taraftan, hukuk fakültelerimizdeki eğitim, sayı olarak fevkalade fazla sayıda ders içermekte olup daha ziyade mevzuat öğretimine dönüşmüş durumdadır. Temel bilimlerden birisi olan hukuk, doğası gereği farklı alt dallara ilişkin mevzuatın öğretilmesini gerektirmektedir. Ama bu derslerin 4 yıla sıkıştırılması çoğunlukla mevzuat ezberine dayanan bir eğitime yol açmakta; Hukuk Felsefesi, Hukuk Sosyolojisi, Edebiyat, Mantık gibi çok önemli dersleri arka planda bırakmakta, bazı hukuk fakültelerinde bu dersler müfredatta bile yer almamaktadır. Diğer taraftan, hukuk fakültelerinde hukuk dışı derslerin varlığı da çok azdır. Ekseriyeti itibariyle iletişim becerilerini, ekonomik analiz yapmayı ve finansal tablo okumayı öğretmeyen, analitik düşünme ve muhakeme yeteneğini geliştirmekten uzak, bilgi teknolojilerindeki değişim ve gelişimleri öğrenciye yeterince aktaramayan bir eğitim modeliyle karşı karşıyayız. Hukuk eğitimi iyileştirilmeden ne yargı reformu yapılabilir, ne de yargımızın kurumsal kalitesi artırılabilir.

Her sene binlerce yeni mezunun katılmasıyla arz telep dengesinin bozulduğu, fiyat rekabetinin had safhada olduğu, yasak olmasına rağmen haksız rekabetin yoğun şekilde yaşandığı, verilen hizmetin kalitesinden ziyade ücrete göre iş alınabildiği, mensuplarının (avukatların) azımsanmayacak bir bölümünün ekonomik kaygılar taşıdığı bir sektörün sürdürülebilir olması mümkün değildir. Bu nedenle, artık yeni hukuk fakültesi açılmamalı, mevcut fakültelerin kontenjanları azaltılmalı, akademisyenlerin ve öğrencilerin niteliğini artırıcı yatırımlar yapılmalıdır.

İstisnalar bir tarafa, yaşı ve tecrübesi itibariyle beşeri ilişkilerin temel işleyiş kurallarına hakim olmayan, akdi sorumluluk altına belki de hiç girmemiş, hukuk bilgisi, nosyonu ve hukukçu kişiliğini henüz kazanmamış genç meslektaşlarımızdan ağır, teknik hukuki sorunları salt kitabi bilgiyle ele alıp çözmeleri beklenmektedir.

Sonuç olarak avukatlık meslek sorunlarını aşmanın ilk yolu hukuk eğitim kalitesinin artırılması ve yargının 3 ayağından biri olan savunma ayağının güçlendirilmesidir kuşkusuz.

Biz hukukçu bir aile sayılırız eşim Hikmet Epözdemir ve oğlumuz Muhammed Mertcan Epözdemir, avukatlık mesleğini faal olarak icra etmekteler. Kızımız Naz Epözdemir İstanbul Eczacılık fakültesinde mezun olduktan sonra Bezmi Alem üniversitesi Eczacılık fakültesinde farmakoknozi dalında doktora yapmakta yani sağlıkçı ve pandömi döneminde kızım tüm aileyi alacağımız tetbirler konusunu koordine etti.
Kendisi çok titiz davrandı, aile olarak gerek sosyal ilişkilerimizde gerek eşim ve oğlum meslek icrasında onun önerilerine harfiyen uydu. Temizlik, maske, mesafe kuralı. Bizde hijyen çift maske izolasyon olarak uygulandı. Mesleki faaliyet ilim iletişimi mümkün olduğunca dijital araçlarla düzenlemeye çalıştık, Elbette sağlık bakanımızın önerilerine harfiyen uyduk.

Avukatlık mesleği adalet ve hukukun üstünlüğünden ayrı olarak değerlendirilemez. Avukatlık sadece hayatını idame ettirmek için yapılacak bir meslek değildir. Tarih boyunca avukatlar haktan hukuktan yana olup haksızlığa uğrayan mağdur, çaresiz olarak kendilerine sığınan kişilerin yanında canları pahasına yer almışlardır. İnsan hakları, kadın hakları, çocuk haklarının ilk savunucuları avukatlar olmuşlardır.

Nihayet avukat, sadece yüksek ahlak sahibi kültürlü bir insandan ibaret de değildir. Avukatlık bir sanattır ve avukat bir sanatçıdır. Bir savunma dilekçesi bir avam mektubu gibi yazılmaz. Hukuki yönüyle psikolojik etki yaratacak düzeniyle, hukuki mesnediyle, onu yazan avukat sanatkar titizliği taşıyan, yapıtından sanat zevki duyan bir insan değilse, istediği kadar hukuk bilsin, muhakkak ki mesleğinde tam başarılı olamayacaktır. İstediği kadar yasal dayanağı olsun sözlü savunmada belagattan yoksunsa istenilen etkiyi oluşturmayacaktır. Sadece savunma yaparken değil hayatım her alanımda etkili hitabet avukatlık mesleğinden beklenendir

Elbette etkili hitabet her alanda geniş bir bilgi ve birikimi de gerektirir. İdeal hüviyetiyle bütün bu meziyetleri nefsinde toplamaya zorunlu olan avukatın bir de kendi mesleğine karşı bazı mükellefiyetleri vardır ki, ayrıca onlara da uymaya zorunludur. Bunların başında avukatın bağımsız bir kişi olması, avukatlıktan başka (kanunun açıkça izin verdikleri dışında) hiçbir hizmet, vazife, iş ile meşgul olmamasıdır.

En önemlisi sözüne, özüne güvenilir, ahlakıyla, emin kişi olmalıdır. Vesayetlerin, askeri darbelerin muhtıraların gündemimizde olmadığı, hukukun askıya alınmadığı, her koşulda adaletin, hakkaniyetin sağlandığı bir Dünya dileğiyle tüm meslektaşlarımın Avukatlar gününü kutluyorum.

Avukatlık görevi dolayısıyla katledilen tüm avukatlara ve kendini gıyaben tanıdığım çok iyi bir insan, çok başarılı bir avukat olan, mesleğinde üstat, duayen Merhum Asım Mail Mail’e rahmet diliyorum, Mekanı cennet olsun inşallah.”

AV. MERT KELEŞ
Avukatlar dünyada olduğu gibi ülkemizde de adaletin sağlanmasında, hakikatlerin ortaya çıkmasında vazgeçilmez bir unsurdur. Yani adaletsiz bir toplum yok olmaya mahkum olduğu gibi adaletin tecelli etmediği devletler de yıkılmaya mahkumdur dolayısıyla adaletin olmadığı bir dünyada da nefes alma imkanı bulunmamaktadır. Buradan varmak istediğim sonuç da adaletin sağlanmasında olmazsa olmazı, adaletin kutsal savaşçıları olarak değerlendirdiğim avukatların ve avukatlık mesleğinin önemidir. Her ne kadar yılda bir kez 5 Nisanda Avukatlık Günü kutlansa da adalete dolayısıyla avukata ve bu mesleğe her an ihtiyaç duyulmaktadır.

Yaklaşık 5 yıldır serbest olarak avukatlık mesleğini icra etmekteyim. Bu süreç içerisinde bir çok maddi-manevi, zorluklarla karşılaştığım gibi meslektaşlarımın da karşılaştığı bir çok sıkıntıya şahit oldum. Bence yaşadığımız zorlukların temelinde yatan durum şu ki; Maalesef özellikle ülkemizde, hak ettiğimiz değeri ve saygıyı göremememizdir. Bunun yanında özellikle son yıllarda meslektaşlarımızın özellikle genç arkadaşlarımızın ciddi maddi sıkıntılar yaşadığına ve gelecek kaygısı yaşadığına şahidiz. Bu durum kabul edilebilir değildir. Özellikle son zamanlarda çok üzülerek ifade ediyorum birçok genç arkadaşımız intihar ederek hayatına son verdi. Bu sebeple maalesef avukatların ve mesleğimizin ülkemizde hak ettiği değeri ve saygıyı görmediği kanaatindeyim. Bu da ülkemiz adına çok ciddi bir kayıptır…

Bahsetmiş olduğum sıkıntıların temelinde yatan problem bir bakış açısı, zihniyet sorunudur. Öncelikle toplum olarak bu bakış açısından vazgeçip ülkemizin yetişmiş değeri olan avukatlara hak ettiği değer verilmeli ve saygı duyulmalıdır.

Mesleğimizin iş alanları gittikçe daraltılmakta, hukuk eğitimi almamış birçok meslek grubuna maalesef yalnızca hukukçuların ifa edebileceği işler tevdi edilmektedir. Öncelikle bu mesleki erozyonun önüne geçilmelidir.

Yine birçok genç meslektaşımız SGK primini ödemekte zorlanmakta büyük bir kısmı da oldukça yüksek olan BAĞ-KUR borcunu ödeyememektedir. Bu sebeple adalet savunucuları olan biz avukatların bu gibi maddi kaygılarının olmaması gelecek adına çok önemlidir.

Ancak benim bu işin temelinde gördüğüm problemlerden en önemlisi, hukuk fakültesi kontenjanları meselesidir. 2020 yılı itibarıyla Türkiye'de 38'i devlet, 35'i vakıf, 11'i Kıbrıs’ta olmak üzere toplamda 84 hukuk fakültesi bulunmaktadır. Seçkin ve özgün bir eğitimin verilmesi ve avukatlık mesleğinin geleceği açısından bu sayının düşürülmesini ve hukuk fakültelerine girişte sıralamaların çok daha yukarı çekilmesini fazlasıyla önemsiyorum.

Pandemi süreci birçok alanı olumsuz etkilediği gibi, avukatlık mesleğini de olumsuz etkiledi. En azından SGK primlerimizin bu dönemde devlet tarafından ödenmesinin ya da barolar veya TBB tarafından karşılanmasının ve kira desteğinde bulunulmasının bu zor süreci aşmamızda bir nebze sıkıntılarımızı hafifleteceği kanaatindeyim.

Günün anlam ve önemine binaen Molierac’tan şu sözleri tekrar etmek istiyorum. Çünkü tuğlaları üst üste koymak, tekrar değil tesistir. “Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile ne hakime ne de iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyunca köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı!”

AV. ÇAĞDAŞ YUMAK
Hukuk sistemimizin vazgeçilmez unsurlarından savunma sorumluluğuyla yükümlü avukatlar vatandaş-devlet ilişkilerinin çağdaş çerçevede yürümesi açısından önemli bir görev yapmaktadır. Yaşadığımız ülkede ve dünyada yaşanan sosyo ekonomik ve toplumsal süreç içinde avukat olarak çalışmaya devam etme kararlılığımız 5 Nisan Avukatlar Gününü daha anlamlı kılmaktadır.

Vergisel ve sosyal güvence bakımından ya da haklar bakımından yeterli olanaklara sahip olduğumuz söylenemez. Özellikle mesleğin başında olan genç meslektaşlarımız için ekonomik anlamda onları rahatlatacak düzenlemeler yapılmalıdır.

Yargı mekanizması içinde avukatlık mesleği de öz evlat olarak görülmeli. Nitelik ve yeterlilik bakımından tartışılan bir hale geldiği halde sürekli hukuk fakültesi açılması, sayıca fazla mezunların dahil olması kısa sürede sistemi zorlamaya başladı. İlerde çok daha ciddi sorunlar yaşanmadan, bakanlık ve baroların aktif olarak bu konuda çalışması gerekiyor.

Avukatlık mesleği kamusal bir görev olduğu yasalarda tanımlanmış olsa da ruhsat alıp mesleğe başladığınız andan itibaren son güne kadar sigorta hizmetleri ve vergisel süreçte kamu desteğinden uzaktır. Sakarya özelinde adliye binasının yetersizliği, yaşamış olduğumuz en büyük sorunlardan biridir. Yeni bir adliye binasının yapılması elzemdir. Özellikle yaşadığımız pandemi sürecinde vergi ve SGK ödemelerinde ciddi anlamda zorluklar yaşanmaktadır. Bu konuda destek olunmalıdır.

Bu kadim mesleği yapmaktan onur duyuyorum. Tüm avukat arkadaşlarımın gününü kutlarım.

AV. ESRA AYDEMİR

Avukatlık mesleği, hitap ettiği kesim olarak toplumun genelini kuşatan ve her vatandaşın, her bireyin, hayatı boyunca en az bir defa da olsa yolunun kesiştiği bir kamu hizmetidir. Toplum nezdinde serbest meslek olması hasebi ile bu yönü es geçilen mesleğimiz, aynı zamanda kamu yararını ve güvenini ihtiva eder. Ne yazık ki toplumumuzda avukat ile müvekkil arasındaki ilişkinin kapsamı belirlenirken sığ ve gerçeklikten uzak birtakım ön yargılar oluşmaktadır. 5 Nisan avukatlar gününün kutlanması ve değerinin anlaşılması, toplum nezdinde böyle bir hizmeti sağlayan ve hukuki dinlenilme, savunma hakkı, bireyin hukuku gibi konularda öncülük eden meslek grubu olan avukatların toplumla iç içe geçmesini sağladığı için meslek hayatımızın ve kamu düzeninin yararına olacaktır. Bu sebeplerle bugün, hem meslektaşlarımız hem de adalet ve adil yargılanma kavramlarına inanan herkesçe sahiplenilmelidir.

Meslek yaşantımızda avukatlar olarak bizlerin çeşitli sorunlar yaşadığımız aşikardır. Benim de yaşadığım zorluklardan birkaçını örnek vermem gerekirse öncelikle bir başka kişinin yerine sorumluluk almak olayı aklıma geliyor. Bu durum her ne kadar basit gibi görünse de müvekkillerimizin yerine de düşünmek, onların unutabileceği, silebileceği, aksatabileceği her şeyi düşünüp onlar yerine de kayıt altına almak ve hatırlatmak bazen bizleri çok yorabiliyor. Çünkü bahse konu bir hareketi atlamak bize davayı kaybettirebiliyor yahut işin altından kalkmamız güçleşebiliyor. İkinci olarak da karşılaştığım olaylar neticesinde güven duygumun azalmasından bahsedebilirim. Meslek doğamız gereği insanların birbirinden çok farklı olan hususlarda dertlerine ve sıkıntılarına şahit olmak durumundayız. Bazı dosyalarımızda hayatımız boyunca görmediğimiz suç ya da olay türleri görmekteyiz. Ne yazık ki bizlerin meslek hayatımızı ve avukatlık kimliğimizi ofisimizde bırakıp sosyal hayatın içine ari bir şekilde geçmemiz mümkün değildir. Bu sebeple avukat ve vatandaş kimliklerimiz arasında sınırları belirleyip ona göre hareket etme durumu bizleri zorlamaktadır.

Yaşadığımız sorunları birçoğu mesleğin doğasında olduğu için bunları tamamen önlemek mümkün olmamakla birlikte bazı hususlarda belirli davranışları sergileyebilirsek en azından daha az hasar verici sonuçlar ortaya çıkabilir. Bizler avukat olarak sınırlarımızı koruyabilir, müvekkillerden de bu sınırları bilip avukatlarını dosyasını hukuki savunucusu olmaktan ziyade bizleri olayın müsebbibi yahut sahiplenicisi gibi görmemelerini bekleyebiliriz.

Avukatlık mesleğinin hem fiziki şartlarına hem de manevi olarak toplum nezdinde saygınlığına hizmet edebilmek açısından mesleki dayanışmanın artırılmasını diliyorum. Meslektaşlarımın gerek adliyelerde gerekse farklı hizmet alanlarında birbirleri ile olan iletişiminin ve bağının daha iyi olması gerektiğini düşünüyorum. Avukatlık mesleğinin değerinin ve öneminin anlaşılması açısından birlik ve beraberliğimizin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Buradan tüm meslektaşlarımıza meslek hayatlarında bu hususları da göz önüne alarak çalışma hayatlarını sürdürmelerini ve mesleğin geleceği adına güzel işlere imza atmalarını diliyorum.

AV. BAŞAK ERDOĞAN
Avukatlık gerçekten çok kutsal bir meslek. Avukat kişinin haklarını en doğru şekilde savunan ve bu hakları elde etmesini sağlayan kişidir. Her gün başkalarının dertlerini kendimize dert ediniyor, adaletin eksiksiz şekilde işlemesi için çabalıyoruz. Senede 1 gün yaptığımız bu zorlu işin hatırlanması ve takdir edilmesi "bugün benim günüm" diyebilmemizi sağlıyor.

Gerçekten bu meslek Türkiye’de yapılması en zor mesleklerden biri. Mesleğin kendisi yeterince zorlu iken bir de günümüzde avukatlık mesleğini itibarsızlaştırmak ve daha da zorlaştırmak için müdahaleler çok fazla.. Bu itibarsızlaştırma çabası mesleğini icra etmeye çalışırken meslektaşlarımızın öldürülmesine, bunca yaratılan zorluk meslektaşlarımızın intihar etmesine kadar gidiyor ve bizi temsil edenler bu duruma sadece seyirci kalıyor. Bu meslek yapılırken doğasında olan zorluklara severek göğüs gerebiliriz ancak bilerek yaratılanlara katlanmak zorunda değiliz. Unutmamalıyız ki herkesin bir gün doğru işleyen adalete ihtiyacı olacaktır ve avukat olmadan adaletin doğru işlemesi mümkün değildir.

Bu durumların düzelebilmesi için çok ciddi ve kapsamlı değişiklikler gerekiyor, herkes taraf gözetmeden yanlışa yanlış diyebilmeli…

İlk zamanlarda Adliyelerin kapanması, sürelerin durması, yeni bir hukuk düzenine alışmaya çalışmak oldukça stresliydi. Hayatın tamamen durduğu hem manevi hem maddi açıdan çok zorlayıcı bir düzene girdik. Birçok meslektaşımız hastalığa yakalandı. Henüz aşı önceliğimiz de bulunmuyor, olabildiğince dikkat ederek bu süreci atlatmaya çalışıyoruz.

Tüm meslektaşlarımın Avukatlar gününü kutluyorum, biz biliyoruz ki savunma susturulamaz.

AV. ŞEYMA ERBİR

Osmanlı döneminde savaşlarda kara ordusunun en ön saflarında çarpışan süvari birliğine asıl olarak kılavuz, rehber manasına gelen “Delil” ismi verilmesine karşın, cesur ve korkusuzca düşmana atılmaları nedeniyle halk arasında Deliler denmiştir. Avukatlık da bahsi geçen yönleriyle bu süvarilere benzemektedir. Hak ile batıl arasında güçlü bir savaşçı rolü hukuk düzeninde avukatlara biçilmiştir. Hak sahibi ve adalet arasında köprü görevi gören, doğmadan öncesinden ölümden sonrasına kadar her alanda mevcut ve olması gereken hukukun elle tutulabilirliği avukatlar vesilesi iledir. Böylesi kıymet takdiri yüksek mesleğin sene içerisinde gün verilerek saygı duyulması mutluluk ve umut vericidir.

Avukatlık mesleği ve meslek sahipleri niceliğin niteliği katlettiği ve bu temel sorundan doğan pek çok problemin vuku bulduğu zamanlardan geçiyor. Sorunları gidermenin birinci önlemi elbette eğitimdir. Eğitim ihtiyacı yalnızca hukuk fakülteleri için değildir, bu bir kısım insanların eğitim alması demektir ki eksik kalmaya mahkumdur. Tahterevallinin bir tarafına güçlü yapılı kimseyi oturtup diğer tarafına cılız kimseyi oturtarak denge sağlanamaz. Mesele insan yetiştirebilmektir. Hukuk nedir sorusu fakültenin ilk dersinde değil eğitim hayatının başlangıcında yöneltilmesi ve bireyleri düşünmeye sevk etmesi gereken bir sorudur. Haklarından haberdar insan, sınırsızlığın sınırlarını keşfetmiş insandır. Bu eğitim ve bilinç yerleştikten sonra adeta meslek hastalığı olarak kusurları gören gözler kayda değer bir şey bulmakta zorlanacaktır. Eğitim akabinde adalete erişim hakkı ve sosyal devlet düzeni gereğince Adli Yardım ödeneğinin ve kapsamının genişletilerek isteyen herkesin faydalanabilmesi acil bir ihtiyaçtır. CMK ödeneklerinin arttırılarak kamu görevi ifa eden meslektaşlarımızın layığını bulması gerekmektedir. Nasıl ki hakim, savcı stajyeri fakülte arkadaşlarımıza dolgun stajyer maaşı verilebiliyorsa stajyer avukat meslektaşlarımıza da eşit davranma yükümlülüğü kapsamında verilmesi gerekmektedir. Duruşma salonu düzeni de işbu algının yansımasından ibarettir. Hukuk kitapları okumuş, hukuk eğitimi almış insanların arasındaki bu ayrım topluma yansımakta ve dolayısıyla daha büyük ve aşılması zor sıkıntılar kaçınılmaz olmaktadır.

Dile pelesenk olmuş sorunlar ve düşünülmüş çözümleri için gereken bir önceki soruda da bahsedildiği gibi eğitim, eğitim, eğitim. Bir insana bir şeyi izah etmeden, düşündürtmeden benimsetmeye çalışmak altı boş sepete yumurta doldurmaya benzer. Müşteki vekili müvekkiline; “Sanık ayrı sanık avukatı ayrıdır, herkesin savunma hakkı vardır, adil yargılanma hakkı bakidir.” diye izah etmez ise, savunma yapan avukat söz aldığında beyan vermesine müsaade etmez, duruşmaya, adalete erişime saygı göstermezse, hiçbir taraf olmayan savcı duruşma salonunda hakim ile yan yana oturuyor ise, ceza hukuku bilmeyen biri uzlaştırmacı olabiliyor ise, icra müdürlüğü gönderilen talepleri keyfine göre değerlendirirken hiç korkmuyor ise yere atılmış bir sürü yumurta var demektir.

On dört yaşımda Beyazıt Meydanı’nında yürürken İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinin mezuniyet fotoğraf çekimini görüp imrenerek baktığım o kapıdan sekiz sene sonra “Aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri hukuka, kanunlara, iş ve meslek ilkelerine uygun olarak kullanacağıma; hak, adalet ve doğruluktan ayrılmayacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.” diyerek çıkmak nasip oldu. İçimde bir yerlerde hala o kız çocuğunun umut eden gözlerle öğrencileri izleyişi ve o genç kızın yeminini ederken akan sevinç gözyaşları var. Sevgili Meslektaşlarım; sizleri her zaman hakkı, hakkı olana ulaştırabilme ihtimalinde bir vesile olabilmek için cesur ve korkusuzca, en önde bulacağımı biliyorum. Bir bilenin de söylediği gibi; “Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile ne hakime, hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı!"

AV. ZEYNEP ÜNLÜ
Avukat, devlet erki, kanunun ezici gücü karşısında vatandaşa siperdir. Avukat vatandaşın adil yargılanma karşısında güvencesidir. Avukat yargının 3 sacayağından savunmanın direğidir. Dolayısıyla avukat olmazsa adalet olmaz. Savcının talep ettiği, hakimin hüküm kurduğu ve vatandaşın da kendi hayatıyla ilgili verilen kararlara sanki yabancı bir dil konuşuluyormuş gibi izlediği bir seremoniye döner. Dolayısıyla avukatlar günü vatandaşın da günüdür.

Avukatlık mesleği de her meslek gibi içerisinde bir çok zorluk barındırıyor. Genel çerçeveyle özetlemek gerekirse bugün avukatlar hem yargının savunma ayağının bağımsız kalabilmesi için bir nevi istiklal mücadelesi veriyor hem de kendi kalelerinde mesleki faaliyetlerini yürütebilmek için… 2020 verilerine göre avukat sayısı 137 bin 178'e ulaştı. Dolayısıyla bu kadar büyük bir camianın giderek artan sayılarla katlanarak büyümesi camia mensuplarını farklı zorluklarla baş başa bırakmakta.

Biz biraz savunmasını yaptığımız taraflarla özdeşleştirilerek günah keçisi ilan ediliyoruz.

Benim yaşanılan sorunlar ve destek kapsamında burada yer vermek istediğim bir konu da bağımsız çalışan kadın avukatların analık yarımı konusunda desteklenmesi ve bu mekanizmanın geliştirilmesi. Biz kadınlar olarak bu konuda oldukça sorun yaşıyoruz. Çünkü bu durumda bir müddet iş yerinizin işleyişi ve yeni iş alabilmeniz ister istemez sekteye uğrayabiliyor. Fakat mali yükümlülükleriniz aynen devam ediyor. Doğum izni gibi bir kavramımız söz konusu olmuyor. Türkiye barolar birliğinin bir defaya mahsus bir analık yardımı söz konusu fakat bu durum bence üzerinde durulması ve daha çok desteklenmesi gereken konulardan.

Öncelikle mesleğini yapan ve çeşitli sebeplerle aktif olarak başlamamış tüm meslektaşlarımın Avukatlar Gününü kutluyorum. Hepimiz aynı gemide yol alan yolcularız. Dolayısıyla geminin zarar görmesiyle hepimiz batarız. Ayrıca kamu görevi içermesi sebebiyle savunduğumuz mecra da zarar görür ki bu da vatandaş oluyor. Dolayısıyla bu meslek hem mensuplarınca el ele verilerek hem de toplumumuzun genel desteğiyle geliştirilmesi, haklarının kısıtlanması yerine artırılması gereken en önemli mesleklerden biri. Hakkıyla ve layıkıyla yapabilmek dileğiyle…

Editör: Haber Merkezi