Şiirin başlığından başka diyeceğim yok aslında! Söz uzadıkça yara büyüyor. Miskin Yunus söylemiş söyleneceği.

Acı var. Kin var. Aşk yok. Vicdan yok.

Muktediri de kaybetti, muhalefeti de. Mağrur da mahrum artık, mazlum da mahrum. Zengini de kaybetti fakiri de. Alimi de yıkıldı cahili de. Hem aşkları yok artık, hem de vicdanları.

Utanç sayfaları çoğaltarak, utanç sözleri çoğaltarak her gün yeni kayıtlar düşerken tarihe, vicdansızlık karşısında susmak, acı acı susmak, yere bakmak, başımı yere eğip toprağa bakmak, göğe bakmak, başımı kaldırıp göğe bakmak ve havadan ve sudan ve ekmekten utanmaktan başka ne yapabilirim diye acı acı düşünmekten yoruldum.

Kaçtım, şiire sığındım. Yunus Emre’m şiirine.

“Sana ibret gerek ise, gel göresin bu sinleri

Ger taş isen eriyesin, bakıp görücek bunları

 

Şunlar ki çoktur malları, gör nice oldu halları

Son ucu bir gömlek imiş, anında yoktur yenleri

 

Kani mülke benim deyen, köşk ü saray beğenmeyen

Şimdi bir evde yaturlar, taşlar olmuş üstünleri

 

Bunlar geri gelmeyeler, zühd ü taat kılmayalar

Bu beyliği bulmayalar, zira geçti devranları

 

Kani ol şirin sözlüler, kani ol güneş yüzlüler

Şöyle kaybolmuş bunlar, hiç belirmez nişanları

 

Bunlar bir vakt beyler idi, kapıcılar korlar idi

Gel imdi gör, bilmeyesin, bey hangidir ya kulları

 

Ne kapı vardır giresi, ne yemek varır yiyesi

Ne ışık vardır göresi, dün olmuştur gündüzleri

 

Bir gün senin dahi Yunus, benim dediklerin kala

Seni dahi böyle ide, nitekim etti bunları”

Bu güzel ülkeyi kargaşadan, kavgadan, bulantıdan, bunaltıdan, bu yakışmayan durumdan, bu eksikli halden, bu ayıplı yaşamaktan kurtaracak derin bir nefes aramıyor musunuz? Nefesiniz daralmıyor mu koca meydanlardan size değil birbirine seslenen liderlerin öfkesinden, hıncından, anlaşmazlığından? Benim nefesim dar. Aklım kıt. Diyecek bir sözüm yok.

Dayanıklı millet olduğumuz kesin. Bir de dayanıklı olmakla kalbi taş kesilmek arasındaki farkı kavrasak. Tamamen taş olmadan. Başımızda adımızın yazdığı bir taş olmadan.