Aynı başlıklı 1 nolu yazımızda; İ.Hami Danişmend’in, başlığı taşıyan eserinden alıntılar yapmış ve Batılıların bizim hakkımızdaki yazdıklarını aktarmaya çalışmıştık. Aynı eserden, Türkler hakkında neler yazdıklarına devam edelim:

               *Padişahın Bab-ı Alisi(Osmanlı’da hükümet merkezi, başbakanlık), o devirlerde hakikaten Cihanın melcei (sığınağı, barınağı) haline gelmişti. Katolikliğe nisbetle  Rafızi diye Avrupa’nın sinesinden söküp attığı bedbahtlar, padişahın misafirleri olunca, emana( emniyete, güvene) mazhar olup, kendi vatanlarında mahrum oldukları hürriyet ve emniyete kavuşuyorlardı. Aynı himaye, bütün dinlerle mezheplere teşmil edilmiş ve Türkleri barbar sayan Garp milletleri, onlardan müsamaha ve insaniyet dersleri almaya başlamıştı.

                  *İnsana heyecan veren ulvi bir adet mucibince camiler, seyahate çıkacak kimselerin, her türlü ticari senetleri ve eshamiyle( hisse senetleriyle) kıymetli eşyalarını emanet olarak bırakmalarına, her zaman amade( hazır ) bulunur. En eski devirlerden beri, hiçbir zaman bu emanetlerden herhangi bir şey çalınmış olduğu görülmemiştir. Bizim memleketlerde hırsızların bu kadar insaflı davranacaklarını temin edemem.

                  *Türk dükkanlarında hiçbir zaman tek bir meteliğim kaybolmamıştır. Çünki o gibi vaziyetlerde ( dükkan da para unutma, fazla verme gibi haller kastedilmektedir) dükkancılar peşimden adam koşturmuşlar ve hatta, eğer dalgınlığımın neticesini anladıktan sonra dükkana dönmemişsem, unuttuğum şeyi iade için, ikametgahımın bulunduğu Beyoğlu’na kadar adam gönderip, bir çok defalar beni aramışlardır. Hiçbir zaman Türklerin namuskarlıktan ayrıldıklarını görmedim. Rumları bu bakımdan medh-ü-sena ( övme) edemeyeceğim için pek mütessirim. Çünki onlar sözlerinde durmamış olmaktan pek utanmazlar ve Türklerden yedikleri dayak vesaire cezalarına rağmen düzenbazlıktan pek sıkılmazlar.

                  *Namuskarlık, dürüstlük ve doğruluk bir Müslümanın tekmil ef’al ( fiil, iş,amel) ve harekatının ruhu olmak lazım gelir. Müslüman meşru yollar haricinde hiçbir kazanç te’min etmemekle mükelleftir.

                  *Dostlarımızdan biri, içinde bin kuruş bulunan bir torba ile İstanbul’dan Beyoğlu’na dönüyordu. Tophane iskelesine çıkarken torba yırtılır, paralar dökülüp rıhtımın üstüne dağılır ve hatta bazıları denize yuvarlanır. Hemen halk üşüşür, herkes bulabildiği kadar toplar. Torba sahibi, endişe içinde takip eder. Fakat, her taraftan gelip, paraları deniz kenarında kalan torbaya koyduklarını görünce, içi biraz ferahlar. Hatta kayıkçılar suya dalıp, deniz dibine gitmiş kuruşları çıkarmaya başlarlar. Avrupalı dostumuz, bütün bunlara karşı cömertlik gösterse de, vazifelerini yapmış olduklarından bahsederek, her bir tarafa çekilir.

                 *Türkler; başkalarının kadınlarına azami derecede hürmet ederler ve gezinti yerlerinde tesadüf ettikleri kadınlara gözlerini dikip bakmayı haram sayarlar.

                 *Müslüman Türkler arasında kibir ve gurur istidadı(meyletme, alışma ) adeta mechuldür. Kur’an’ın en şiddetle nehyettiği ( yasakladığı ) temayüllerin biri de budur. İşte bundan dolayı Müslüman Türkün yürüyüşünde vekar ve ihtişam olmakla beraber, katiyen kibir ve azamet yoktur. Daima yavaş sesle konuşur; el ve kol hareketlerinde hiçbir zaman mütehakkimane ( tahakkümle, zorbalıkla ) bir eda sezilmez; hizmetinde tatlılık ve kolaylık vardır.

                   *Türklerin her Cuma günü birbirlerini affetmek adeti diniyesi (dini adetleri ) vardır. Bayram günü birbirlerinden özür dileyen Müslüman Türkler, her Cuma günü camie gidince de af talebinde bulunurlar. Düşmanını affetmemeye ve hiç olmazsa etmiş gibi görünmemeye cüret edenler, haram işlemiş sayılırlar.

                 *Türkler hiçbir zaman tükürmezler.

                 *Türkler birbirlerine karşı mükemmel bir muaşeret (toplumsal ilişkiler) usulünün bütün kaidelerine riayet ederler. Bir yerde karşılaştıkları zaman, başlarını sağa eğip, sağ ellerini göğüslerine,  sol ellerini de sarıklarına götürmek suretiyle selamlaşırlar. Birbirlerini muhteşem ünvanlarla tebcil (yüceltme ) ederek, rütbeleriyle mevi’lerine göre; paşa, ağa, bey ve sultan lakaplarıyla hitab ederler.

                *Türklerin biz kadınlara karşı muameleleri, bütün milletlere örnek olmalıdır.

                *Müslüman Türkler hiçbir zaman kendilerinin selamlanmasını beklemezler. Bila istisna hepsi, dostlarından veyahut tesadüf ettikleri tanıdıklarından evvel davranmaya can atarlar.

                Not: Bir önceki yazıda da ifade ettiğimiz gibi; “Galiba, o milleti alıp başka bir yere götürdüler. Yerine başka bir millet koydular ya da inşa ettiler!!!