Öküzler her zaman ve mekânda da ‘öküz’ müdürler? Hiç değişmezler mi?

Bir insanın, ‘bildiğini zannettiği’ bir şeyi öğrenmesinin imkânı var mıdır?

Deve hacca giderse ‘hacı’ olur mu? Ya da hayvan, hayvanlığından vazgeçer mi?

Bir hitap: Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? Aklını ‘kullanmayanlar’ kimlerdir?

Orta Doğu’daki Arap devletlerinin İlk bakışta, bayrakların hepsi aynı… Bu bir tesadüf müdür?

Şeytan’nın yaratıldığından beri dünyadaki her hangi bir insana ‘iyilik’ yaptığı görülmüş müdür?

'Deve çobanları'  ve ‘köylüler’, güzel ülkem Türkiye’de ne zamandan beri uçağa biner oldular?

Deve çobanları, sığır çobanları ve koyun çobanları ile asilzadelerin oyların ne zaman eşit kabul edildi?

Birileri bir zamanlar, ‘ne tür olursa olsun, slogan görüşlere prim vermem’ demiş! Bu da bir slogan görüş müdür?

Hani diyorum; gecelerin karanlığında ve hilâllin aydınlığında karlı dağların ruhuna sığınsak nasıl olur acep?

Aslan gibi’ arkadaş ve dostlarını, ‘çakal’lara yem etmeyeceklerini söyleyen ‘kaplanlar’ kayıp, yerlerini bilen var mı?

Şu garip ülkemde meğer ne kadar da çok 'Stockholm Sendromlu' kişi varmış! Acaba bu sendroma yakalanan kişiler bunun farkında mıdırlar?

Gerçek insanlar, her güzellikten tat alır, her kötülükten üzüntü duyarlar. Acaba insan görünümlü yaratıklar ile robotlar nasıl hissederler?

Yetkili ve etkili oldukları makamlarda yıllarca oturup, görüntüde ‘adam’ görüntüsü verip, işe yarar hiçbir iş yapmayan insanlara ne demeli?

‘Hâl ehli’ ile ‘Kâl ehli’ arasındaki farkı biliyor musunuz?  Fark işte burada: Bazı dostlar vardır, o kadar anlayışlı, o kadar nahif ve zariftirler ki, ‘rahatsız (!) etmemek’ için dostlarını hiç aramazlar!

Yığmanın ve biriktirmenin anlamı yok! Kullanamadığın/Kullanmadığın eşya, binmediğin/ binemediğin araç, harcamadığın/harcayamadığın para ve yemediğin/ yiyemediğin yemek senin değildir! Acaba bu olgunun farkında olan insanlara –eğer varsa- nasıl bir isim veya sıfat vermek gerekir?

Değişiyor her şey, renkler, zevkler, tatlar, lezzetler ve en önemlisi de insanlar... Değişmeyen tek şey 'değişim'... Vakıa bu… Realite bu… Kabullenmesek de kabulleneceğiz de… Ama Bazıları neden boşu boşuna direnirler?

Şu içinde yaşadığımız garip ve geçici dünyada, her halde, olabilecek en kötü psikiyatrik vaka ‘Stockholm Sendromu’na (kasabına yalakalık yapan kurbanlık koyun) yakalanmaktır diye düşünüyorum. Ne dersiniz, doğru düşünüyor muyum?

Âhh, sorular ah…

İlla ‘sorulmak’ zorunda mısınız?