Delilerin şerefine. Uyumsuzların. Asilerin. Sorun çıkaranların. Kare deliklerdeki yuvarlak çivilerin. Dünyayı farklı görenlerin. Onlar kurallardan hoşlanmazlar. Ve statükoya saygı duymazlar. Onlardan alıntı yapabilirsiniz, onlara katılmayabilirsiniz, onları yüceltebilir ya da kötüleyebilirsiniz. Yapamayacağınız tek şey onları göz ardı etmektir. Çünkü onlar bir şeyleri değiştirirler. İnsan ırkının ilerlemesini sağlarlar. Ve kimileri onları deli olarak görse de biz dÂhi olarak görüyoruz. ÇÜNKÜ DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLECEKLERİNİ DÜŞÜNECEK KADAR ÇILGIN OLAN İNSANLAR...BUNU YAPAN İNSANLARDIR.

Yukarıdaki bu sözler, Steve Jobs'un  Apple Şirketi için 1997'de kullandığı "farklı düşün"  reklamından alınmıştır.  Kendini ve vizyonunu belirlediği bu reklam, onunla öyle özdeşleşmiştir ki 2011 yılında vefat ettiğinde cenaze töreninde yine bu reklam sözleri yer alır. Kendine özgü sesiyle hoparlörden bu sözler duyulduğunda  herkes hüzünlenir.

Eskiden beri biyografi ve otobiyografi okumaya bayılırım.  Barac  Obama'nın "Babamdan Hayaller" kitabını okurken de Benazir Buhutto'nun "Doğunun Kızı" kitabını okurken de ağlamışlığım vardır. Kitapları okuduğumda anladım ki ikisinin de siyasi başarısı, şahsi dehalarından çok; azim, kararlılık, vefa, çalışmak gibi temel dinamiklere bağlıydı. Onların  mevcut ve bilinen isimlere dönüşmelerinin serüveni olan otobiyografik hikÂyelerini okumak, benim için diploma töreninde kep fırlatmak kadar mutluluk vericiydi.

Steve Jobs biyografisini okumaya başladığımda teknik bir ismin hayat hikÂyesinin beni çok da etkilemeyeceğini düşünmüştüm. Yanılmışım. Bunun yerine;  tekniği ve sanatı birleştirmeyi başaran, Apple şirketini kuran, Pixar ile unutulmaz animasyon filmlere imza atan (Kayıp Balık Nemo, Sevimli Canavarlar...) macintosh, ipod, iphone gibi teknik icatları hayatımıza sokan, işini aşkla ve mükemmel bir şekilde yapan, yaptığı konuşmalar ve hazırladığı tanıtım toplantıları ile olay yaratan, 22 yaşındayken inanılmaz bir şekilde zengin olan ve 56 yaşında pankreas kanseri sonucu her fani gibi ölen  bir insan ile karşılaştım.

Walter Isaacson'un kaleminden çıkan satırlarda 2011 yılında ölen Jobs'un, Suriyeli kökleri, evlatlık alınışı, asla tesadüf olmayan başarısı, anlaşmazlıkları, alışkanlıkları,  aşkları, estetik tutkusu, sanatçı ve zanaatkar ruhu, teknoloji merakı, kuvvetli hisleri, asla unutulmayacak olan bir CEO'ya dönüşmesi, özgüveni, ukalalığı, güçlü ve zayıf yönleri tüm çıplaklığı ile anlatılıyor.

Bu kitabın her sayfasını bir sır açıklanırken duyulan iç gıcıklayıcı bir ürperişle ve merakla okudum. Çünkü bana kalırsa teknik, mekanik konulara, edebiyatın ve sanatın sihirli gücünü katmayı başarması tüm sayısalcılar için örnek teşkil ediyor. Ipod'u yaptıklarında kazandıkları başarıyı gerçekten müziksever olmalarına bağlamaları, ürün tanıtım toplantılarında ve reklamlarda Gandi, Einstein, Picasso, Edison, Lennon gibi alanında başarılı olmuş isimlerin gücünden yararlanmaları bir sırrı keşfetmiş olmalarının göstergesi gibiydi.

Steve Jobs, bilgisayarla özdeşleşmiş bir isim, parasının çokluğu sıradan insanlar için dikkat çekici olsa da onun bundan daha önemli bulduğum bir  yönü, hislerini ifade etmedeki yetkinliği.

2011 yılında evlendikleri otelde karısına işte şu sözlerle veda ediyor:

Yirmi yıl önce birbirimizi pek tanımıyorduk. Bizi sezilerimiz yönlendiriyordu; ayaklarımı yerden kesmiştin. Ahwahnee'de evlendiğimizde kar yağıyordu. Yıllar geçti. Çocuklar geldi, iyi zamanlarımız ve zor zamanlarımız oldu ama asla kötü zamanlarımız olmadı. Sevgimiz, saygımız kalıcı oldu ve giderek arttı. Birlikte onca şey yaşadık ve işte şimdi yirmi yıl önce başladığımız yerdeyiz-daha yaşlı, daha akıllıyız- yüzlerimiz ve kalplarimiz kırıştı. Hayatın zevklerinin, acılarının sırlarının ve mucizelerinin çoğunu tanıdık ve hÂl burada birlikteyiz. Ayaklarım asla yere basmadı.

Kitabı bitirdiğimde bir yerlerde okuduğum ve hayal meyal hatırladığım şu sözler geldi aklıma:"Keşke  okumak için bir ömrümüz daha olsaydı."