Sevgili okurlar,
Güneş, sonbahar mevsimine adım attığımız şu günlerde,  tepeden bizlere gülücükler sunarken, günlerde akıp gidiyor..
Yaz tatiulinin bu son günlerinde, gündem bir hayli yüklü.. Sizleri nelerin ilgilendirdiğini bilemiyorum..
Tatil için geldiğim Sakarya’da insan manzaraları, beni ziyadesiyle şaşırttı ?
Bu şaşkınlığımın, en büyük nedenlerinden biri, değişen ‘toplum algısı’ ve toplumun ‘ sosyal kültürel olgusu’nun çok düşük seviyelere inmesidir..
Birinci tespitim için bir örnek verecek olursak, şu bir gerçek ki, insanımız elindeki teknolojik imkanlara rağmen, çevresi ile çok barışık değil !
İlin valisi, ilçenin kaymakamı, hatta belediye başkanı, sectiği milletvekilleri, iş adamları, sanatçıları, sporcuları bile, umurunda değil !..
Hatta, sorulan adresleri bile gösteremeyecek kadar, kendi dünyasına dalmış genç bir nesil !
‘Güzel kuşum kanaryam,
Vatan millet Sakaryam !’
Kemse kusuram bakmasın, dibe vurmuş bir eğitim sistemi içinde, okulu ve üniversitesi ile buluşamayan ve hatta barışık olmayan bir kent Sakarya !
Herkesin bir hesabı ve bir çizgisi var !
Bir kim,kime,dum dumadır gidiyor  işte !
Bu hesap ve çizgi, bilgi birikimi ve paylaşımında ise dibe vurmuşluk,bazı sinyaller veriyor ama alan kim ?
Kimse burnundan kıl aldırmıyor !
Kimse kimse umursamıyor ve iplemiyor !
‘Ben bilirim’ havası içinde akıp giden hayatlar yumağı işte !
İkinci tespit için de şunları söyleyebilirim :
Eskiden, kentin, ilçenin, kasabanın, köylerin büyükleri vardı. ‘Bir  bilen’ olarak onlara başvurulurdu..
İtibar edilirdi.
Saygın kişiliklerdi..
İşler, sorunlar mahkemeye gitmeden, bu akil insanlar tarafından çözüme kavuşturulur, taraflar barıştırılırdı..
Buna gelenekler, örfler, adetler de katkı sunardı..
Şimdi kimse kimseyi takmıyor !
Anlayış, hayşdi herkes yoluna !
‘Geç Beyim’ anlayışı, toplumda hakim unsur..
Gazete, kitap okuyan, izlediği televizyon haberlerine kafa yoran bir toplum gitmiş, uyuşturulmuş, sanki ipnotize edilmiş bir toplum yerine gelmiş..
Eskiden bilgiye hücum edilirdi, şimdilerde ise cahillik ve kültürsüzlük geçer akçe !
Toplumun sosyal kültürel olgusu, dibe vurunca söyleyecek ne kalıyor ki ?
Birbirine bakışmaktan bile bıçaklar  çekiliyor !
Trafikteki tahammülsüzlük almış başını gidiyor !..
Adamını bulan işini yürütüyor, minareyi çalan, kılıfına uyduruyor !..
Böyle günler yaşıyoruz işte !
Gök mavi, deniz mavi, kumsal harika, güneş tepede ama, Sakaryalı denizin güzelliklerinden bihaber !
O adam, Kenan Gedik bu yılda Karasu sahillerinde..
Hani gelecektiniz, alacaktınız’diye sizleri karşılıyor..
Onun bile umudu Türkiye’den yana tükenmiş..
Vah ki, ne vah !
Ama Karasu’dan yana umutlu mu umutlu !
Yeşilliklerin koynunda Sapanca Gölü, gündüzü ile gecesinde sizlere en güzel yakamoz yıldızları sunuyor, kimin umurunda !
Kıvrım, kıvrım akan Sakarya nehri kıyısındaki  o muhteşem hayat ve oltasını  vuracak balığın büyüklüğünü düşünen adam !
Bu sıcak mevsimde, bize farklı bir iklim sunan yaylalarımız..
Cennetten bir köşedeyiz ama,  ‘ne alaka’ diyen bir zihniyet !
Nereden, nereye ?
Dijital bir dünyada cahil körlük !

***
Sevgili okurlar,
Ege kıyılarına vuran minik Ayla ve kardeşi Galip ile annelerinin o fotoğraflarını hatırladınız mı ?
Yürek burkan fotoğraflar, bir umuda yolculuğun sonunu bize sundu..
Film bitti mi ?
Bu fotoğraf bana, Brüksel’deki bir ‘Mülteci’ toplantısını hatırlattı.
AP’deki(Avrupa Parlamentosu) toplantıda Türkiye’yi temsil eden Edremit Belediye Başkanı Kamil Saka, konuşma sırası kendisine geldiği zaman çok acı konuştu.
Akdeniz, Ege kıyılarına vuran hayatlardan söz etti..Ve bu insanların yokluk, fakirlik mücadelesi içinde hayatlarını kaybettiklerinde, göremedikleri bir ihtişamı yaşadıklarını imalı bir şekilde dile getirdi..
Ne acı tespit !?
Onları son yolculuklarına lüks tabutlar ve törenlerle uğurlanmasını gündeme getirerek, Avrupa Birliği ülkelerinin üzerine düşen görevi yerine getirmesini istedi..
Kös, kös dilediler !
O toplantılardan sonra Akdeniz’de ve Ege’de  mültecilerin umuda yolculukları hep facia ile bitti..
Kimse kılını kıpırdatmadı..
Türkiye ise, yanıbaşındaki savaş nedeni ile yükünü almış idi.. Bir şekilde savaştan kurtulup Türkiye’ye gelenler, burada gelecek göremediklerinden, Avrupa için yola çıkmaya başladılar..
Bu yolda, insan tacirleri de devreye girdi..Başaranların öyküleri, geride kalan mültecileri umuda yolculuk için ateşledi..Ama bu yolculukta başlarına geleceklerden habersiz küçük yürekler, annelere ne olduysa oldu..
Minik Ayla ile Galip bu kurbanlar arasında dünyayı ayağa kaldırdı..
Ama baronların kılı kıpırdamadı..
Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de, Afrika ülkelerinde bu insanların yaşam kovanlarına, o pis çomağı sokanları doyurmak mümkün değildi !..
Egolarını tatmin, silahlarını satmak, büyük paralar kazanmak ve dünyanın haritasını değiştirmek için, oyun üzerine oyun tezgahlayanlar, Ayla ve Galip’in fotoğraflarını görünce,timsah gözyaşları akıttılar..
Maalesef, bu oyuna Türkiye’de geldi !..
İnsanlık dramlarına ortak oldu !
Neden, ne diye bilmem ama, manzara hiç hoş değil..
Şimdi o baronlar, Türkiye’yi de karıştırmak için terör tetiğine bastı..
İşte  ülkenin Güneydoğusu’nda olanları üzüntü ile izliyoruz..
Ne olacak, bu işin sonu ?
Terör, ‘özyenetim ve özerklik’ ilanlarına kadar,  işi götürme cüreti gösterdi..
Her gün, şehit haberleri gelmeye başladı !
Yollar kesiliyor, karakollar, kışlalara taciz ateşleri açılıyor, saldırıların ardı arkası kesilmiyor !
Terör, o kadar gemiyi azıya aldı ki, kimlik kontrolleri yapılıyor, yollar kazılıyor..
Bunlar,  üstelik kentlerde oluyor !
Bu iki ateş arasında vatandaş ise güzel işaretler veriyor.. Teröre isyan ediyor, kafa tutuyor ama, güvenlerinin yine boşa çıkmasından, endişe ediyorlar..
Türkiye, terör konusunda dik durmalı..
Korkarım, bu yapılmazsa, Türkiye yeni ayrışmalara, dramlara, kaoslara hazır olmalı !
Zira artık çıkacak çivi de kalmadı !
Bu hengamede, seçimin de bir deva olacağını ummak, safdillilik olur !

***
Sevgili okurlar,
Tüm bu olumsuzluklar arasında, Sait Tanış Kültür Merkezi’nde, Sait Faik Yazıevi kurucusu, meslekten öğrencim sevgili Fahri Tuna ve arkadaşlarının kunuğu oldum.
Bir Sakarya akşamında, yıldızların altında Alaağaç’ı, Akyazı’yı, Adapazarı’nı, Belçika’yı, Brüksel’i,Brüksel’deki Emirdağ’ı, Belçika’daki Alaağaç’ı,orada yeni bir yaşama yelken açan Türkleri konuştuk..
Özlemlerimiz arasında,ne çok konuşacaklarımız varmış.. Bu güzel söyleşiye sevgili Müjgan Zaman, İhsan Mahmutoğulları, Cemalettin Kılnaz ve Belçika’dan dostum Jeroen Demoen(Yasin) de tanıklık etti..
Bu buluşma, tüm olumsuzluklar içinde, bana bir umut ışığı olarak geldi..
Kendi imkanları ve arkadaşları ile bir ‘Edebiyat Atölyesi’ oluşturan ve kendi imkan ve kabiliyetleri ile Sakarya’yı tanıtmaya, anlatmaya devam eden ve bu söyleşiyi canlı olarak yayınlayan Şaban Mergül ve arkadaşlarına da teşekkür ederim..
Bu kentin kültür değerlerini ortaya çıkarmalı, onları yaşamalı, anlatmalı ve gelecek nesillere nakletmeliyiz..
Ey siz tarihe not düşenler !
Sevgili Fahri Tuna !
Yetmez ama, teşekkürler !
Ve Sakarya’ya gönül verenler,sevdalılar ;
Sakarya için bir güzellik yapmak istiyorsanız, kültür elçilerine sahip çıkınız !..
Para, mülk, servet mezara götürülmüyor !..
Sakarya’nın kültür açığını kapatmak için herkese, ama herkese büyük görevler düşüyor..
Gelin, Sakarya’yı kültür başkenti yapma yolunda, sizler de elinizi taşın altına koyunuz..
Bu yolda, her türlü imkansızlıklara rağmen yürüyenlere selam olsun..
Yıldızların altında Sakarya akşamları sizlerle daha da güzel idi !
Ey yolcu, selamlar olsun !