Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra Demokrasi Meydanı’nda ikinci mitingi önceki gün Muharrem İnce gerçekleştirdi…

Tıpkı Erdoğan’ın mitingi gibi İnce’nin mitingi de hayli kalabalıktı…

Öncelikle şu “kalabalık” kavramını bir açalım…

Bir yerde 100 kişi, hatta 15-20 kişi bile toplansa bir kalabalıktan söz edebiliriz…

Hal böyleyken yüz’lerin, hatta bin’lerin toplandığı bir manzara karşısında hayli kalabalık dememiz abes kaçmaz…

Erdoğan mitingi için “hayli kalabalıktı” yazınca Ergün Özkan aradı…

“Ben seni miting günü aradım, meydan boştu demiştin. Şimdi de kalabalık yazmışsın” dedi ve kendi kendimle çeliştiğimi söyledi…

“Boş” ve “dolu” kavramlarına da bir eğilmek lazım bu durumda…

Evet, Erdoğan’ın mitingi hayli kalabalıktı ama bir izdiham yoktu…

Ya da mahşeri bir kalabalık değildi meydandaki…

Meydan bir yanıyla doluyken, bir yanıyla da boştu…

Yer yer boşluklar hiç kimsenin gözünden kaçmamıştı…

Aynı boşluklar İnce’nin mitingi için de geçerliydi…

Meydanın en arkasından en önüne kimseye çarpmadan yürüyebiliyordunuz…

O derece hareket kabiliyetine sahiptiniz yani…

Bunun yanında gerek Erdoğan’ın, gerekse İnce’nin mitinginde gölgeliklerde daha çok insan vardı…

30 derece sıcağın altında her kim miting yapsa bunlar yaşanır, doğaldır…

İktidarın nimetlerini ve Erdoğan’ın bugüne kadar ilimizde düzenlediği mitingleri göz önünde bulundurursak bu son miting en sönüğüydü diyebilirim…

CHP’nin şehrimizde gerçekleştirdiği mitingleri değerlendirmeye alırsak da bu en kalabalığı yorumunda bulunabilirim pekâlâ…

Nasıl ki iktidarın gücüne nispeten kalabalık az geliyorsa bize, muhalefetin de aldığı oy oranına baktığımızda Erdoğan’ın mitingden daha az insan bile toplanmış olsa özgül ağırlığı daha fazla oluyor…

Çıtayı nereye koyduğunuzla ilgili yani mesele…

Dışarıdan insan taşındı mı, taşınmadı mı bilemiyorum açıkçası…

Her iki miting için de bu tip söylemlerde bulunanlar oldu…

İnce’nin tek avantajı mitinginin tatil gününe denk gelmesiydi…

Erdoğan’ınki hafta içinde, mesai saatindeydi…

Dikkatimi çeken bir başka husus ise İnce’nin mitinginde gençlerin sayısının hayli fazla olmasıydı…

Açıkçası ben Erdoğan’ın mitinginde bu kadar genç insan görmedim…

Demek ki bilhassa ilk kez oy kullanacak genç kesimde İnce’ye olan destek daha fazla olacak…

Zaten AK Parti kurmaylarının da ısrarla üzerine eğildiği kesim bu seçimde ilk kez oy kullanacaklar başta olmak üzere yaşları 18 ila 25 arasında gidip gelen genç kesim…

Türkiye genelinde sayıları 3-5 milyonu bulan bu kesime kim kendini daha iyi anlatırsa avantaj da ona geçecektir…

Velhasılı kelam gerek Erdoğan’ın, gerekse İnce’nin mitingi aşırı sıcak hava ve Ramazan ayı göz önünde bulundurulduğunda olabildiğince kalabalıktı…

Erdoğan’ın iktidar olma gücü, İnce’nin de mitinginin hafta sonuna denk gelmesi öne çıkan avantajlarıydı…

Kimsenin gönlü kırılmasın diye böyle söylüyorum sanılmasın…

Gerçekten gördüğüm ve inandığım manzara buydu her iki miting için…

Şimdi gözler İYİ Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Meral Akşener’in mitinginde olacak…

Bakalım Akşener meydanı ne kadar dolduracak?

 

CHP 2 vekil çıkarabilir mi?

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 30 seneye yakın bir süre ilimizden milletvekili çıkaramadı…

Şeytanın bacağını 2011 seçimlerinde Engin Özkoç kırdı…

Özkoç takip eden seçimlerde de oyunu artırarak milletvekili seçilmeyi başardı…

Artık “CHP’nin her hâlükârda 1 milletvekili ceptedir” anlayışı hâkim çoğu insanda…

Ortalama 70-80 bin oyla milletvekili kazanılan ortamda CHP’nin son seçimlerde aldığı oy 95 bin civarında…

Şimdi soru CHP’nin ikinci vekilliği kazanıp kazanamayacağı noktasında düğümleniyor…

CHP’nin tek başına 150-160 bin oy alması biraz zor gözüküyor…

Ancak Millet İttifakı’nın oylarının bir bütün olarak sayılacak olması işin rengini değiştiriyor…

Şayet İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin oyları toplamda 60-70 binleri bulursa ve tek başlarına 60-80 bin bandını yakalamazlarsa aldıkları bu oylar CHP’ye ikinci vekilliği getirebilir…

2002 seçimlerinde Genç Parti’nin iki milletvekilini bu partinin barajı aşamaması nedeniyle kendi hanesine yazan AK Parti, ittifak yasasıyla artık bu şansı başta partilere de tanımış oldu…

Baraj sıfıra inip temsilde adalet sağlanmadığı sürece, iktidar ve ana muhalefet partileri başkalarının oyuyla daha çok milletvekili kazanacak gibi duruyor…

 

Çiğdem Atabek’in

vatandaşla diyaloğu

AK Parti 4. Sıra Milletvekili Adayı Çiğdem Erdoğan Atabek ile radyo programı sonrası sahaya indik ve Söğütlü’nün Türkbeylikkışla Köyü’ndeki halk iftarına katıldık…

Çiğdem Hanım genç yaşına rağmen tecrübeli bir politikacı…

Zira Kadın Kolları başkanlığı ile başladığı siyasi hayatında AK Parti MKYK üyeliği ve Bakan Yardımcılığı gibi önemli görevlere yükselmesini bildi…

Eğitimci kimliği ve iletişimci özelliklerini sahada avantaja çeviriyor…

Vatandaşla çok rahat diyalog kurabiliyor…

Sadece kadınlarla da değil; gençler ve yaşlılarla da çok iyi anlaşıyor…

Allah’ın selamı ile girdiği ortamlarda hemen bir konu açıp koyu bir muhabbete dalabiliyor insanlarla…

Meselelere olan vukufiyeti de vatandaşın soru ve sorunları karşısında acziyete düşmesini engelliyor…

Yıllardır sahada olmasının ve aktif siyaset yapmasının artılarını çok net görebiliyorsunuz…

Ben Atabek’in milletvekili seçilmesi halinde bilhassa “çözüm odaklı” yaklaşımıyla şehre büyük katkılarının olacağını düşünüyorum…

Zaten bizim en çok da bizi sabırla dinleyen ve dinlemekle kalmayıp sorunlarımıza çözüm üreten insanlara ihtiyacımız yok mu!

 

Filinta gibi başkan

Şu dünyada iki kişiye imrenmişimdir…

Ne tesadüf ki ikisinin de ismi Zeki…

Biri Genel Müdürümüz Zeki Aydıntepe…

Diğeri de Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu…

Zeki ağabey her gün kilometrelerce yol yürüyüp bana mısın demeyen bir insan…

Enerjisi ve yaşam sevinci benden kat kat fazla…

Masanın altındaki şişe şişe sirkeleri bir dikişte içmesiyle meşhur…

Cevizinden fındığına önemli ürünleri kararında tüketerek ve az yiyerek formunu korumayı başarıyor…

Kim görüntüsüne bakıp da 75 yaşında diyebilir ki?

Bir diğer örnek de Zeki başkan…

Şu görüntüsüne baksanıza…

Maşallah filinta gibi…

Fazla kilolarından kurtulmaya başlamış…

Giyimi kuşamı zaten on numara…

Üst üste gelen seçimlerin yüklediği aşırı yorgunluk ve strese karşılık yüzü de gülüyor…

Önceden suratı mahkeme duvarı gibi gezerdi, şimdilerde o alışkanlığını terk etmiş görünüyor…

Ve gerçekten iyi giyinmesini biliyor…

Hoş paramız olsa biz de biliriz iyi giyinmesi ama tamamen öyle değil…

Giydiğini taşımak ve kendine yakıştırmak da ayrı bir meziyet…

Zeki başkanın yerine kendimi koyuyorum bir an…

O kadar yaşayabileceği sanmam ama olur da 63 yaşına ulaşırsam acaba ben nasıl görünürüm?

Muhtemelen bir elimde tespih, bir elimde de baston olur…

Sırtımda da hırpani bir ceket!